11.04.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
NİL KURAL
Politik sinema denince ilk akla gelen isimlerden biri şüphesiz usta yönetmen Costa-Gavras. Askeri cunta döneminde işlenen siyasi bir cinayeti konu alan ‘Z’, Şili’de oğlunu arayan bir adamın hikayesini işleyen ‘Missing’, Costa-Gavras’ın ilk akla gelen filmleri olsa da, sosyal konuları asla ihmal etmeyen yapımlarla dolu uzun ve başarılı bir kariyere sahip. Yeni filmi ‘Kapital / Le Capital’ ise uluslararası bir bankanın genç CEO’su üzerinden bankalara, paraya, dolayısıyla düzene dair çarpıcı bir yapım. Bu filmi sunmak için 32. İstanbul Film Festivali’ne konuk olan ve Atlas Sineması’nda Onur Ödülü alan Costa-Gavras’la kariyerini konuştuk.
‘Kriz filmden sonra çıktı’
‘Kapital’i çekmeye ekonomik krizin ardından mı karar verdiniz?
Hayır, daha öncesinde başladım çünkü parayla ilgili bir film çekmek istiyordum. Son birkaç yılda paranın toplumlarda gitgide daha çok yer aldığını gözlemlemeye başladım. Din gibi oldu. Öncelikle para insanların icat ettiği ve ilişkilerde önemli yer tutan bir şey. Ama aynı zamanda çok büyük yozlaşmalar yaratıyor. Bunlar benim için çok önemli. Filme hazırlanırken ekonomik kriz başladı. Sonra ekonomik krizi dikkate almadan devam etmeye karar verdim. Çünkü filmde gösterilenler krizin sonuçlarını da kapsıyordu.
‘Kapital’in sizin önceki filmlerinize göre mizaha daha fazla yer açtığını fark ettim. Yanılıyor muyum?
Haklısınız, bu filmde ironiye ve alaya yer verdim. Çünkü genel olarak ironi ve alayın olaylara mesafeyle yaklaştıran bir yönü olduğunu düşünüyorum. Para ile ilgili çekilmiş filmler daha çok karanlık filmler. ‘Kapital’in aynı tonda olmaması için başrolünü Gad Elmaleh’e verdim. Kendisi Fransa’nın en ünlü komedyeni.
‘Yol’u yeni neslin mutlaka görmesi lazım’
‘Missing’ filminiz 1982’de Yılmaz Güney’in ‘Yol’u ile Altın Palmiye’yi paylaştı. Törenden önce filmi izlemiş miydiniz?
Hayır görmemiştim. “Missing” gösterildikten sonra herkes ‘Altın Palmiye’yi siz kazanacaksınız’ diyordu. Sonra ‘Yol’ gösterildi. Bir anda herkes “‘Missing’e rakip geldi” demeye başladı. ‘Yol’un Türkiye’de televizyonda fazla gösterilmediğini duydum. Oysa yeni neslin de görmesi gereken bir film. Çok az Türk filmi bu kadar önemli bir ödül kazandı.
Evet, Türkiye’den başka bir film yok Altın Palmiye kazanan.
Altın Palmiye kazanmak kolay değil.
Ödül töreninde Yılmaz Güney’le Altın Palmiye aldığınız anı nasıl hatırlıyorsunuz?
Harika bir andı, tek kelimeyle harika! Pek çok insan sahnede kan çıkacak diye düşünüyordu. Oysa Yılmaz ile ben, birbirimizi tanımadığımız halde sahnede birbirimizi görür görmez, sarıldık. Birbirimizi gördüğümüze ve bu ödülü paylaştığımıza ikimiz de mutlu olduk.
Töreni izleyenler de harika tepkiler verdiler. Bence geçmişte ne olursa olsun bu tür anların Türkler ve Yunanlılar arasında sık sık tekrarlanması gerekiyor. Türkiye büyük bir ülke. Nüfusu büyük, ekonomisi büyük. Yunanistan’ın ise sorunları var. Türkiye şu anda Kürtlerle sorunu çözmek için girişimler yapılıyor. Aynı şeyin Kıbrıs konusunda da yapılması lazım. Bence iki taraf için de insani olarak da politik olarak da negatif bir durum söz konusu. Kıbrıs meselesi Yunanistan için açık bir yara.
Politik sinemada ‘Z’, ‘Missing’in de aralarında olduğu başyapıtlar çıkarmış bir yönetmen olarak şu anki politik sinemayı nasıl görüyorsunuz?
Hâlâ var ama farklı bir şekil aldı. Aynı şekilde olamaz da. Çünkü politika değişti. Ve demokrasi gitgide daha çok ekonomi üzerinden dönmeye başladı. Bu da demokrasinin zayıf karnı. Gençler kime oy vereceklerini bilemiyor.