29.09.2008 - 11:02 | Son Güncellenme:
İstanbul Teknik Üniversitesi
(İTÜ) Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oya Okay,
"İstanbul Boğazı’nda Büyükdere’den başlayarak Beşiktaş’a kadar, özellikle de
İstinye’de önemli ölçüde kimyasal kirlenme var" dedi.
Okay, AA muhabirine, Münih Teknik Üniversitesi ile ortaklaşa yürütülen
TÜBİTAK destekli "İstanbul Boğazı’nda Kirlenmenin Etkileri" projesi hakkında
bilgi verdi.
İstanbul Boğazı’nın yıllık ortalama 50 bin geminin geçmesi nedeniyle
önemli bir uluslararası su yolu olduğunu belirten Okay, ayrıca Boğaz’ın Akdeniz
ve Karadeniz ekosistemlerini birleştirmesi nedeniyle biyolojik yaşam açısından da
önem taşıdığını söyledi.
Okay, bu noktadan hareketle boğaz kirliliğinin ortaya çıkarılması için
yaklaşık 1,5 yıl önce bir çalışma yapmaya karar verdiklerini, Nisan 2009’da
bitmesi öngörülen projenin sonuçlarının değerlendirilme aşamasında olduğunu
bildirdi.
Amerikan Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) denizdeki yaşamı tehdit eden en
önemli kirleticiler olarak birtakım ağır metalleri ve petrol ya da yanma kökenli
poliaromatik hidrokarbonları (PAH) ve kalıcı (dayanıklı) bazı organik
kimyasalları gösterdiğini aktaran Okay, bu kimyasalların belirli seviyeler
aşıldığında toksik veya kanserojen etkilerinin olduğunu kaydetti.
Boğaz’da yüzeyde Karadeniz’den, alttan ise Akdeniz’den olmak üzere çift
yönlü akıntı olduğunu anımsatan Okay, şöyle konuştu:
"Karadeniz’den gelen yüzey akıntısının, Karadeniz kuzeybatı kıyısal
alanına boşalan nehirler, özellikle Tuna Nehri nedeniyle kirlenmiş olduğu
biliniyor. Dolayısıyla Karadeniz’den gelen yüzey akıntısı boğaz ekosistemi için
birinci potansiyel kirletici faktörümüzdür. İkincisi ise Boğaz’daki gemi
trafiğidir. İstanbul Boğazı’ndan yılda 50 bin gemi geçiyor. Gemilerden
kaynaklanan kirlenme petrol, sintine, balast suları, gemi baca gazları, zehirli
boyalar olarak özetlenebilir."
Şehir hatları vapurlarının oluşturduğu günlük lokal gemi trafiğinin de
kirlenmeye neden olduğuna işaret eden Okay, boğazın 2 kıyısı boyunca uzanan
yoldan geçen araçların egzoz dumanları ve 2 kıyısındaki arazi ve yerleşim
alanlarından yağmur suları ile taşınan sularla boğaza çeşitli kirleticilerin
girdiğini söyledi. Okay, "Evsel atık suların toplanması Boğaz ekosistemi için
çok olumlu ancak boğaza giren derelerin ağızlarında ölçülen değerlerin yüksek
olması bu derelerin hala Boğaz ekosistemi için potansiyel kirlenme kaynakları
olduğunu göstermektedir" dedi.
MİDYELER ÖNEMLİ BİR ARAÇ
Oya Okay, ölçümleri yaparken Karadeniz girişinden başlayarak Boğaz
boyunca 2’si Adalar’da olmak üzere toplam 23 istasyondan örnekleme yaptıklarını
belirtti. Okay, bu amaçla sediment (deniz dibindeki çökelti) ve midyelerden
yararlandıklarını kaydetti.
Midyelerin tutunarak büyümesi ve kirleticileri dokularında biriktirmeleri
nedeniyle yöresel kirlenmenin düzeyi konusunda önemli bilgiler verdiğini anlatan
Okay, alınan sonuçlarla ilgili şu bilgileri verdi:
"Büyükdere’den başlayarak Beşiktaş’a kadar, özellikle de İstinye’de
önemli ölçüde bir kimyasal kirlenme var. Asya yakasında da özellikle deniz
trafiğinin yoğun olduğu Kandilli-Kuzguncuk şeridinde son derece yoğun bir
kimyasal kirlenme var. İstinye’de 1991’e kadar 70 yılı aşkın süre çalışmış bir
tersane vardı. Su sirkülasyonunun oldukça kısıtlı olduğu İstinye Koyu’nda bir
tersanenin geçmişi yatıyor. Ayrıca İstinye Koyu’na giren derenin ve demirli
teknelerin de potansiyel kirletici kaynaklar olduğu düşünülüyor. Koy içerisinde
son derece tolerant bir canlı olan midyenin dahi yaşayamayacağı koşullar var.
Büyükada istasyonlarını Boğaz’da yapacağımız çalışma için referans olarak
düşünmüştük ancak Büyükada arkasındaki kumsaldan aldığımız örneklerde son derece
tehlikeli kimyasallar bulduk."
Okay, gemilerin deniz içinde kalan kısımlarında çeşitli organizmaların
yapışarak büyümesini engellemek amacıyla zehirli boyalar kullanıldığına dikkati
çekerek, "Örneğin İstinye ve Beşiktaş’ta yüksek bir kalay kirlenmesi görülüyor.
2008 yılından itibaren IMO organik kalay bileşiklerinin gemi zehirli boyalarda
kullanılmasını yasaklamış olmasına rağmen kalay içerikli boyalar uzun yıllardır
bu amaçla kullanıldı. Su kolonuna giren kirleticiler zamanla sedimente çöküyor.
Bu da sedimentte biriken kirleticilerin, özellikle sığ bölgelerde her an su
kolonuna karışma olasılığı var demek" diye konuştu.
İstanbul Boğazı kıyılarından halkın kontrolsüz midye toplayabildiğini
belirten Okay, özellikle kirlenmenin yoğun olduğu bölgelerden midye toplanıp
yenmemesi gerektiğini vurguladı.
KİRLİLİĞE KARŞI ÖNLEMLER
Oya Okay, kirliliğe karşı alınabilecek önlemler kapsamında Boğaz’dan
geçen gemilere sıkı denetim uygulanması gerektiğini belirtti. Midye toplanmasıyla
ilgili tehlikeli bölgelere uyarı levhalarının asılması gerektiğini dile getiren
Okay, şunları söyledi:
"Belli kirleticilerin seviyelerinin deniz ekosisteminde su, sediment,
organizma gibi çeşitli matrislerde sürekli izlenmesi gerekir. Bütün
kirleticilerin izlenmesi mümkün değil. Bu, hem para hem zaman hem de insan gücü
demektir. Ancak toksik/kanserojenik olduğu bilinen ’öncelikli kirleticiler’
bazında devletin laboratuvarlar kurup, rutin analizler yapması gerek. Bir sonraki
adım olarak uyarı sistemlerinin geliştirilmesi ve halkın sürekli
bilgilendirilmesi gerekir. Bunun yurt dışındaki örnekleri böyle."
Okay, bilim adamlarının görevinin bilimsel araştırma projeleri
gerçekleştirmek, proje çıktılarını raporlar, uluslararası yayınlar halinde
yayımlamak ve çeşitli konferanslarda sunmak, öneriler geliştirmek olduğunu ifade
ederek, bundan sonraki aşamada sorumlu mercilerin bu çalışmaları değerlendirerek
önlem paketleri hazırlaması gerektiğini kaydetti. Okay, "Kirleticilerin bir
kısmının kanserojen olması nedeniyle özellikle kirlenmiş bölgelerden toplanan
midye tüketiminin kanser vakalarına yol açabilme olasılığı var" dedi.