15.09.2021 - 08:40 | Son Güncellenme:
İstanbul Beşiktaş'ta bir gazete çalışanıydım. İlkokul çağında yazları mutlaka ailemin köyünde geçirirdim tatillerimi. Resim derslerinde ev çizerdim, bacasından duman tüten. Arkasında yeşil dağların olduğu ve mutlaka sarı parlak bir güneş çizerdim. Köyde yaşama isteğimin temelleri bunlar sanırım.
Evet tersine bir göç oluştu, ülke için iyi de olabilir .Ben arazimi 2015'te aldım. Her şey hayalle başlıyor sanırım. Uzun yıllar ara ara bunu düşledim. Şehir yaşantısı pek bana göre değildi sanırım. Şehirde mutlu değilmişim. Biraz plastik bir mutlulukmuş, burada yaşamaya başlayınca bunu daha iyi anladım. Şu an yaşadığım yer Çanakkale, Gökçebayır köyü, Geyikli-Bozcaada yolu üzerinde.
Beşiktaş'ta bir kafede arkadaşlarla sohbet ederken hep oraya gelir konu! "Kaçalım buralardan, Ege’de bir köye yerleşelim. Domates yetiştirir, geçinir gideriz" diyorduk. Ben buna köy romantizmi diyorum. Ertesi gün herkes işinde gücünde bir daha ki buluşmaya kadar konusu açılmaz bile.
Ama o iş öyle değil, bir romantizm yok. Hayal kırıklığı yaşarsınız. Yani güllük gülistanlık değil, onu demek istiyorum. Evet köyde yaşamak çok güzel bana kalırsa. Şehirleri bırakmak biraz zor geliyor insanlara.
Ben de bıraktığımda bir tedirginlik yaşadım. Ama beni kararlı kılan bu yaşantıyı çok istemem. Beni ilk köyde ev yapmaya hareket ettiren şey, 2016 yılında gazete ilavelerinden birinde bir ailenin, üçgen bir ev yaptıklarını anlattıkları röportajdı. Tuhaf çünkü ben de şimdi röportaj veriyorum :)
Bu köye 22 sene evvel gelmiştim, aklımda kalmış. Ben bahçemi seçerken tamamen güzel ve ağaçlı cıvıl cıvıl olmasından dolayı seçtim. Teknik olumsuzluklarının farkında bile değildim.
Yerel emlakçılar da bu konuda çok fazla bilgi vermiyorlar. Çok derin bir konu. Aldığınız yer tarla olmalı. Zeytinlik olmamalı, zeytinlikte yasal hiçbir yapıya izin verilmiyor. Tarla niteliği ve cephesinde kadastral yol olmalı.
Ve en az beş dönüm olmalı. Yasa böyle diyor. Alacağınız yeri, bağlı olduğu ilçe tapu-kadastrosuna gidip bizzat kendiniz kontrol edin ve oradan bilgi alın, acele etmeyin! Yerel arsa satıcılarına pek güvenmeyin. Ve ben bunların hiçbirini bilmiyordum.
Şimdi bana da çılgınca geliyor. Dönüp baktığımda ben bunu nasıl yaptım diyorum. İstanbul’da bir sene bu ev için hazırlandım. Okuduğum röportajdan sonra ben de yapabilirim dedim ve Kadıköy’den aldığım maket malzemeleriyle ilk önce maketini ölçeklendirerek yaptım.
Öncesinde binlerce sayfa A çerçeve (A-frame) evleri inceledim internette. Bu evin en büyük özelliği çatısını yaptığınızda evin iki duvarını da bitirmiş oluyorsunuz. O zaman sadece ön cephe ve arka cephe kalıyor. Ayrıca statik olarak çok sağlam bir yapı.
İskandinav tipi 60 derecelik çatı eğimli evlerin en büyük özelliği de kar tutmaması. Bahçeme geldiğimde iki metre boyunda otla kaplı olduğunu gördüm ve temizlenmesi gerekiyordu. Ben kimseyi (emlakçı dışında) tanımıyordum.
Ben amatör dağcıyım aynı zamanda. İlk önce çadırlarımı kurdum bir yaşam alanı yarattım ve malzeme araştırmaya başladım. Ev yapmanın her süreci zor ama kişisel tatmin muazzam. Ama yine de tek başınıza asla ev yapmayın. En azından birileri size çay koysun veya tahtanın ucundan tutsun.
Yapılıyor mu diye sorarsanız evet yapılıyor, bunu kendime zor yolla kanıtladım. Şöyle bir durum da var tabi ağaç işleri konusunda bir el yatkınlığım var.
Ama daha evvel bir sandık bile çakmadım :) Bir tanım var, "eli keser tutar" diye. Motivasyonum da yüksekti. Elbette yapacaktım başka da şansım yoktu. Yeni köyüme gelmiştim artık.
Yer alma konusunda çok fazla prosedür yok, emlakçınız her şeyi hallediyor. Parayı verip yeni bir yaşantı alıyorsunuz. İş aldıktan sonra hemen başlıyor.
Ben İstanbul’da yaşarken su işini çözdüm. Bu işler bir-iki yıl sürdü. Hemen ev yapmaya başlayamıyorsunuz. Artık suyunuzu, elektriğinizi bir belediye değil sizin getirmeniz gerekiyor.
Tabi yerleşim yerine uzaksanız... Su prosedürü uzun. İlk önce gerekli izinler alınıyor. Bahçeye jeoloji mühendisi getirip yer altı suyu araması ve suyu çıkartacak pompa için elektrik başvurusu yapıyorsunuz. Bunları öğreniyor ve çözüyorsunuz.
Evet malzemeye gelince benim bahçem bir dönüm, yaptığım ev tabanı 25 metrekare, üst katı da 7-8 metrekare sanırım. Evin tamamının ahşabını 7 bin 500 TL’ye aldım üç yıl evvel, şimdi çok pahalı. Yani su, elektrik, ahşap, cam-çerçeve bahçe hariç 25-30 bin TL gibi tutar harcadım.
Evin tamamı için de arsa dahil yaklaşık 65 bin TL harcama yaptım. Bu anlattıklarım elbette benim yapabildiklerim ölçüsünde. Yani para, maliyet, fiziksel güç faktörlerini unutmamak gerek. Ben bu evi yaptım. Daha büyük bir ev yapamazmışım çok da ihtiyaç yok bana göre.
Hiç yok. Bu anlattıklarım benim yapabildiklerim ölçüsünde yani para ve fiziksel güç. Bence kendini bilmek bu. Beni kişisel olarak tatmin eden mutlu eden bir yuva, evet tam bir yuva. O kadar duygusal ki kendi evini yapmak ve içinde yaşamak. Ben tarif edemem sanırım belki bir şair anlatır.
Isınma için bir kuzine sobam var, eve göre biraz büyük. Kışın bir cam mutlaka 7/24 açıktır. Odunla ısınıyorum. Evin yalıtımını iyi yapmışım sanırım :)
Emekli olmuştum zaten biraz da ona güvenerek burada yaşamaya karar verdim. Erken emekli olanlardanım. Köyde bana yetiyor. Ekstradan bir gelire ihtiyaç duymuyorum şimdilik.
Tavuklarım var. Zeytinimi toplayıp yağını alıyorum, yiyeceğim zeytinimi yapıyorum. Yazın zaten ekip yetiştirdiklerim oluyor. Bir şekilde tencere hep kaynıyor.
Bulunduğum köyün bir kilometre dışında çam fıstık ormanının kenarında bahçem.
İnsanlar bunu soruyorlar, yani şimdiye kadar herhangi bir durumla karşılaşmadım. Hiç endişeye kapılmadım. Biz şehirlileri en çok da bu endişelendiriyor. Ama şimdilik bir sorun yaşamadım. Şehirlerden daha güvenli olduğuna eminim.
Kararlı olmalarını tavsiye ederim. Eğer kararsız olurlarsa onca emek boşa gidebilir. Bir de ilk önce bir kış bir yaz köyde yaşasınlar, ondan sonra köye yerleşmek için çaba harcasınlar. Köyde yaşamak zordur ama bana sorarsanız şehirde yaşamak daha zor ve tehlikeli. Köyde yaşadığınızda doğayı gözlemliyorsunuz hissediyorsunuz ve yaşamı daha iyi anlıyorsunuz.