23.05.2020 - 00:01 | Son Güncellenme:
Kireçburnuspor'da futbola ilk adımını attı. performansıyla Göztepe'nin dikkatini çekti. Sırtına geçirdiği sarı kırmızılı formayı 10 yıl boyunca hiç çıkarmadı. O, Göz Göz'e hayran ve aşık olan Cudi Vergili...
Milliyet Ege Spor Müdürü Mehmet Demirtaş ve usta kalem Fatih Tanfer, tarihin tozlu yapraklarını sizler için karıştırmaya devam ediyor. “Geçmişten Günümüze Değerlerimiz Konuşuyor” köşesiyle Türk futboluna hizmet etmiş, İzmir sporuna adını altın harflerle yazdırmış isimlerin hikayelerini, siz sporseverlere sunuyor. Göztepe'de geçirdiği 10 seneyi "Hayatımın en güzel zamanlarıydı" diye ifade eden, sarı kırmızılı camiaya verdiği emeklerden dolayı gurur duyan, dünyaya bir kez daha gelme şansı olsa, Göztepe’den başka takımda forma giymeyeceğini söyleyecek kadar Göztepe’yi benimseyen Cudi Vergili, futbol yaşantısını, unutamadığı anılarını, yeni nesile önerilerini ve Türk futbolunun bugünkü durumunu sizler için değerlendiriyor. Keyifli okumalar...
Sevgili Cudi Vergili, bize kendinizden bahseder misiniz?
1946 yılında İstanbul-Sarıyer’de doğdum. 1961 senesinde amatör kulüp takımlarından Kireçburnuspor’da oynadım. 1962 yılında 2. Lig kuruldu. Ben de Sarıyer’e transfer oldum. Sarıyer’de 4,5 sene futbol oynadıktan sonra askere gittim. Askerdeyken de İzmir Denizgücü’nde 2 sene oynadım. Burada Türkiye şampiyonluğu yaşadık. 2. senemde Trabzon İdmanocağı’nı eleyerek şampiyonluğa ulaşmıştık. O sene İzmirspor 2. Lig şampiyonluğu yaşamıştı. Onlarla Ankara’da Başbakanlık Kupası maçı oynadık. Bu maçı 2-0 yenerek kupaya uzanmıştık. O sezon Göztepeli yöneticiler, beni Göztepe’ye transfer etmek istediklerini söylediler. "Ben Sarıyerliyim. Aynı zamanda büyük bir İstanbul aşığıyım ancak Sarıyer küme düşerse Göztepe’ye gelebilirim" dedim. O sene de Sarıyer küme düştü. Gazetelerde Vefa’ya transfer olacağım haberleri çıkmış. Göztepeli yöneticiler bana, "Sarıyer küme düştü. Hani bize gelecektin? Sözünü tutman gerekiyor" demişlerdi. Bunun üzerine ben de İzmir’e gittim. Beni kulübe götürdüler. 1968-69 sezonunda Göztepe maceram başladı. İlk gittiğimde yan odamda Fevzi Zemzem kalıyordu. Sarı kırmızılı camiada inanılmaz isimler vardı. Göztepe öyle bir takımdı ki, dünyanın en iyi 5 kalecisinden birisi olan Ali Artuner, herkese futbolu öğreten Nevzat Güzelırmak, Gürsel Aksel, Fevzi Zemzem, Nihat Yayöz, Ertan Öznur gibi yetenekli oyuncular bu takımdaydı. O zamanlar her birimize çok iyi teklifler geliyordu. Hepimizin iyi bir piyasası vardı ama kimse gitmek istemiyordu. Sadece Nihat Yayöz gitmişti. O da 2 sene sonra geri döndü. Neden? Çünkü Göztepe’deki havayı başka bir yerde yakalayamadı. Bizler, futbolu futbol gibi oynuyorduk. Bizim için galibiyet de aynıydı mağlubiyet de. Niyetimiz hep oyunu güzel oynamaktı. O zamanlardaki kadromuzun şu an değeri ölçülemez. Takım arkadaşlarım İstanbul’da olsaydı kesin çok iyi isim yaparlardı. Zaten İstanbul’dan çok kişi İzmir’e Göztepe’yi izlemek için geliyordu. Adnan Süvari de gelmiş geçmiş en iyi teknik direktördür. 4 tane yabancı dili tıpkı ana dili gibi bilen, yazan, çizen ve okuyan bir insandı. Çok fazla bilgiye sahipti. Böylesi bir teknik adamın bir daha geleceğini sanmıyorum. Rüya gibi bir ekiptik. Hayal ettiğim, arzu ettiğim takımdaydım. Hala kendi kendime, "İyi ki bu takıma katılmışım" diyorum. Hayatımın en güzel 10 senesini burada geçirdim. Dünyaya bir kez daha gelme şansım olsa, Göztepe’den başka bir yerde oynamazdım. Vefalı, büyük Göztepeli taraftarlara 10 sene hizmet etmekten gurur duyuyorum. Bu yüzden Göztepe’de oynayan oyuncuları şanslı buluyorum.
Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
1970 yılında Fenerbahçe ile Reisi Cumhur Kupası maçı oynayacaktık. O sezon Fenerbahçe namağlup şampiyon olmuş ve sezon boyunca yalnızca 6 gol yemişti. Yani maç bizim için zor olacaktı. Maçtan 1 gün önce bizim takımdan ve Fenerbahçe’den birkaç oyuncu televizyona çağırılmıştı. Fenerbahçeli futbolcular, "Göztepe’ye 3 atarız" demişler. Maçta 3 gol oldu evet ama golleri biz atmıştık ve rakibimizi yenmiştik. Bir de Giresun deplasmanında oynadığımız bir maçı asla unutamıyorum. Giresun’da maça başlamıştık. Stadyum deniz kenarındaydı. Aniden sulu kar bastırmıştı. Topu o şartlarda 10 metre ileriye atabilen futbolcu çok büyük topçuydu. Maçın iptal olmasını bekliyorduk. Fevzi Zemzem oyundan çıkmak için saha kenarına doğru gidiyordu. Rakip takımın teknik direktörü de bunu farklı algıladığından oyuncularına, Fevzi’yi tutmaları için direktif veriyordu. Göz gözü görmediğinden kimin ne yaptığı belli olmuyordu.
Yeni nesile önerileriniz var mı?
Futbolcu olmak isteyen gençlerimiz, gerekeni yapmalılar. Mumun iki ucu da yanmaz. Bir taraftan sahada top oynayıp diğer taraftan gece hayatı olmaz. İkisinden birisini seçmeleri gerekiyor. Çok çalışmalılar, uyku düzenlerini iyi oturtmalılar, beslenmelerine dikkat etmeliler ve idmanlarını kaçırmamalılar. Kendilerini bu yönde yetiştirirlerse iyi futbolcu olmaları mümkün. Örneğin İstanbul’da top oynadığım takımlarda benden çok daha iyi futbolcular vardı. Hiçbiri futbolcu olamadı. Ben çalıştığım için açıklarımı kapatarak hayallerime ulaştım.
Türk futbolunun bugünkü durumunu değerlendirir misiniz?
Futbolumuz içler acısı. Bizim dönemimizde 1 tane yabancı oyuncu vardı. O da Danimarkalı John Nielsen’di. 10 senede yabancı olarak yalnızca Nielsen’i gördüm. Şimdi ise yabancı sayısı epey arttı. Göztepe üst düzey bir takımdı. Yabancıya ihtiyaç yoktu. Altyapımız yerindeydi. Şimdi de altyapılarımız yeterli olsa yabancılara ihtiyacımız olmayacak. Bir de şu an futbol yana ve geriye verilen paslar üzerine kurulu. Biz 90 dakikada en fazla 3-4 kere yan veya geri oynardık. Antrenörler oyun zevkini bozuyoruz diye bize tepki gösterirlerdi. Şimdi ise yüzde 80 pas yüzdesinin olmasını, topun kendi takımlarında kalmasını istiyorlar ve skorun öneminin olmadığını düşünüyorlar. Futbolun zevki kalmadı. İleri oynayan takımlarımızın sayısı ne yazık ki oldukça az.