Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - Yoldan geçerken aldığınız bir koku, sizi saniyesinde zamanda yolculuğa çıkarabilir. Evde pişen kek kokusu, sevdiğimiz insanların ten kokusu... Aslında kötü bir günü, güzel bir günü ya da sadece bir anı hatırlatan pek çok kokuyla kuşatılmış durumdayız. Victor Hugo, "Hiçbir şey hatırayı koku kadar uyandırmaz" der. Tarih boyunca da hemen her kültürde koku, en önemli ritüellerin ayrılmaz bir parçasıydı. İnsanlar kokularla mesaj verdi, kokularla iyileşti. Kokular, en özel günlerin baş tacı oldu. Tarihten bugüne koku kimileri için yalnızca bir detayken kimileri için tüm hayatın gizli şifrelerini barındırdı. Bihter Türkan Ergül de bu şifreleri çözmeye çalışan isimlerden biri. Bugün yalnızca kokuları değil, insanları, duyguları ve hatta tarihî mirası kokuların izinde keşfediyor.
Koku Uzmanı-Bilimcisi Bihter Türkan Ergül'ün kokuyla yolu çok küçükken kesişti. 1978 Bulgaristan doğumlu Ergül, tıp kökenli bir ailenin içine doğdu, Türkiye'ye geldiğinde 6 yaşındaydı. İçtiği sudaki ahşap kokusunu aldığında tüm ailesi endişelenmişti. "Var olmayan şeylerin kokusunu almak şizofreni belirtisidir. Dolayısıyla ailem bundan çok korkmuştu. Ancak gerekli muayeneler sonucu doktorların 'Sıkıntı yok, sadece burnu hassas' demesi üzerine tüm endişeleri yok oldu" diyen Ergül'ün hikâyesi de böylece başlamış oldu.
'ADAM YALAN KOKUYORDU, KALKIN GİDİYORUZ DEDİM'
Çocukluğundan itibaren bulduğu her şeyi koklamaya başladı. İnsanları kokluyordu, hastalığın kokusunu alıyordu. Öyle ki pandemi dönemi uçağa binen insanların Kovidli olup olmadığını anlayabiliyordu, ta ki virüs mutasyon geçirene kadar. Kokuyla ve tarihle ilgili her şeye çok fazla ilgi duydu. Bihter Türkan Ergül için koku bir hobiydi, içgüdüsel bir yolculuktu. Ancak plaza hayatından ve topuklu ayakkabılardan sıkıldığı için hobisine yönelmeye karar verdi. Ergül'e göre kokuyla insanı saldırgan hale getirebilir, sakinleştirebilir, acıktırabilir ya da tok hissettirebilirsiniz. Koku bilinçdışına mesaj verdiği için diğer algılara göre çok daha ön plana çıkar. "Herkesin kendine has bir kokusu vardır. Bir parmak izi gibi, benzersiz ve kişiye özeldir. İnsan vücudu, sağlığına dair ipuçlarını kokularla fısıldar. Bir hastalık vücuda yerleşmeden önce kokusunu bırakır, duygular ise kendilerini gizleyemez. Aşk, korku, öfke, yalan. Hepsi kokuyla ortaya dökülür" diyen Ergül, yalanın bile kokusunu alabiliyor:
"Bana göre kötü koku yok. Ten kokusundan ne olduğu anlaşılıyor. Ten kokusunun verdiği bir aroma var. Hatta bir gün iş için gerçekleştirdiğimiz bir toplantıda karşı şirket bizi ihya edecek tekliflerle geliyordu. Görünürde oldukça iyi gözüken bu tekliflere rağmen tüm ekibime 'Kalkın gidiyoruz' dedim. Herkes beni uyardı 'Bihter Hanım emin misiniz?' diye. Ben de ekibime adamın yalan söylediğini belirttim. Çünkü adam yalan kokuyordu. Ekip bana sinirlenip sitem etti. Ancak iki hafta sonra başka bir şirketle tahmin ettiğim sorunları yaşadıklarında gerçek ortaya çıktı, hepimiz anlamış olduk. Her duygunun bir kokusu vardır. Hatta buna verilebilecek en büyük örneklerden biri köpek gördüğümüzde 'Korkma sakın, anlar sana saldırır' dememizdir. Böbrek üstü bezleri adrenalin salgıladığında farklı kokarız, seratonin salgıladığında farklı kokarız. Her hastalığın bir kokusu olduğu gibi duyguları yöneten hormonların da bir kokusu vardır ve etrafa bir koku yayar. Dolayısıyla heyecanın da, öfkenin de, yalanın da bir kokusu vardır. Hayatımızda oldukça önemli ama bizler Sanayi Devrimi'nden itibaren bunları unuttuğumuz için ve bu kokuları çok fazla kozmetiklerle kapattığımız için anlayamıyoruz . Biraz tenimizin kokusunu öğrenmemiz gerekiyor, tenimizi koklamamız gerekiyor."
'ASLINDA DÜŞÜNCELERİN DE KOKUSU VAR'
Bu durumun en iyi hayvanlarda gözlemleyebildiğimize değinen Bihter Türkan Ergül, "Her biri birbiriyle koklaşarak çiftleşiyorlar, her birindeki koku DNA'nın sağlıklı ya da ona uygun olup olmadığını gösteriyor. Buna bir örnek olarak hiçbir yırtıcı hayvanın, yumurta yahut yavru taşıyan dişiye saldırmadığını gösterebiliriz. Çünkü o, onun için besin değeri değildir. Bu martılarda da, balıklarda da böyle. Bunu kokusundan anlarlar. Birbirlerine kokuyla mesaj verirler. Sadece sağlıklı besine yönelip onunla beslenirler. Koku iletişim aracıdır, bizim için de böyledir. Nasıl ki ağız kokumuz değiştiğinde ağız sağlığımızın bozulduğunu biliyoruz ve ona göre önlem alıyoruz. Vücudumuz da bozulduğunda bazı hastalıklar başlamadan önce kokuyor. Ancak biz ten kokumuzu 'kötü koku' olarak adlandırıp onu bastırmak adına çok fazla body shoplar, kozmetik ürünleri, deodorantlar kullanıyoruz. Bunlar yanlış. Tenimizin kokusu değiştiği andan itibaren onu değiştirmekten ziyade onun üzerini kapatmaya gidiyoruz. Halbuki ten kokusu vücudumuzun iletişim aracıdır. Düşüncelerin de bir kokusu var aslında. Bunu zamanla ten kokumuza alıştığımız zaman kazanabileceğimiz bir yeti" diye konuştu.
Türk tarihinde de kokuların çok fazla yer edindiğine değinen Koku Uzmanı Ergül tarihte koku ritüellerini şöyle örnekledi:
"Mesaj vermek, hijyen sağlık ve tedavi boyutunda hep kullanılmış. Osmanlıda tütsüler, misafir ağırlamanın en önemli ritüellerindendi. Gül suları, doğumdan cenazeye kadar her alanda kullanılırdı. Padişahlar, teravih namazlarında özel tütsüler yaktırır, halk ise bu kokulara sadece bayramlarda ve cuma namazlarında erişebilirdi. Mis, amber, yasemin, karanfil, menekşe. Her biri bir dönemin kokularla yazılmış tarih kitabı gibi. Göçebe Türkler de kokunun dilini iyi bilenlerdendi. Doğumda, düğünde, savaşta tütsü yakılır, bebekler gül suyuyla yıkanırdı. Koku, insanın ruhuyla konuşan bir dildi ve geçmişte bu dil çok daha iyi anlaşılıyordu. Ancak zamanla unutuldu."
3 BİN 200 YILLIK İLK KOKU FORMÜLÜNÜ HAYATA GEÇİRDİ
Koku üzerine geçmişle gelecek arasında bir köprü kuran Bihter Türkan Ergül, Mezotoptamya’ya ait olan günümüzden 3 bin 200 yıl önce yazılan ilk koku formülünün kitabesini gerçek hayata geçiren isimlerden biri. Tarihteki ilk kadın parfümörü ve ilk kadın kimyageri olarak bilinen Mezopotamya'da yaşamış Tapputi'nin 3 bin 200 yıl önce kil tablete Akadça olarak yazdığı/yazdırdığı koku formüllerinden biri olan ve orijinali Louvre Müzesi’nde sergilenen dünyadaki ilk koku formülünü bir Türk olarak yapmanın gurur verici olduğunu söyleyen Koku Uzmanı Ergül bunun yanında, Julius Sezar'ın 'Telinum' adlı parfümünü günümüze uyarlayan kişilerden. Kurduğu koku atölyesinde, 9 profesör ve 6 doçentin bitkisinden şişelemesine kokuyla ilgili tüm detayların eğitimini verdiklerini ve bu atölyeden dünyanın her yerine koku uzmanları yetiştirdiklerini ileten Bihter Türkan Ergül, hediye olarak parfüm tercih edilmesinin kaba olduğunu, kişinin kullandığı bir parfüm varsa onun alınması gerektiğini yoksa bu davranışın "Senin kokunu beğenmiyorum" demek olduğunu hatırlatarak sözlerini noktaladı.