24.03.2020 - 18:16 | Son Güncellenme:
AA
FKÖ Yürütme Konseyi Genel Sekreteri Saib Ureykat, yaptığı yazılı açıklamada, İsrail'in Ölü Deniz ve Ürdün Vadisi bölgesinde yoğun şekilde Yahudi yerleşim bölgesi inşasına başladığını ve bu durumun İsrail'in bölgeyi ilhak planını uygulamaya koyduğunun açık bir göstergesi olduğunu ifade etti.
Yaklaşık 55 bin Filistinlinin Ürdün Vadisi'nin sadece yüzde 5'lik alanında, 12 bin 700 Yahudi yerleşimcinin ise bölgenin geri kalanında yaşadığına işaret eden Ureykat, "İsrail Ürdün Vadisi'nin yüzde 95'ini ele geçirmiş durumda." ifadelerini kullandı.
Ureykat, İsrail'in 2019'da dört yeni Yahudi yerleşim birimi inşa ettiğini ve bölgede daha önce bulunan yerleşim birimlerine de 110 yeni konut eklediğini aktardı.
FKÖ Yürütme Konseyi Genel Sekreteri ayrıca, İsrail'in Ürdün Vadisi'nde Filistin'e ait suların da yüzde 94'ünü “çaldığını” vurguladı.
İsrail-ABD komitesi, 24 Şubat'ta, ABD Başkanı Donald Trump'ın açıkladığı sözde Orta Doğu barış planı çerçevesinde işgal altındaki Batı Şeria'da İsrail tarafından ilhak edilecek bölgelerin haritalarını görüşmek üzere ilk toplantısını gerçekleştirmişti.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da daha önce yaptığı açıklamada, Yahuda ve Samara olarak isimlendirdiği Batı Şeria topraklarını İsrail devletinin ebedi bölünmez parçası haline getireceklerini ifade etmişti.
ABD Başkanı Trump, 28 Ocak'ta Beyaz Saray'da Netanyahu ile düzenlediği ortak basın toplantısında tek taraflı sözde Orta Doğu barış planını kamuoyuna açıklamıştı.
ABD'nin sözde barış planında neler var?
ABD’nin sözde Orta Doğu barış planı, İsrail'e Akdeniz’den Ürdün Nehri arasındaki coğrafyada tam egemenlik verirken, Filistinlilere ise Tel Aviv’e tanınan bu imtiyazı "sözde devlet" ve "ekonomik refah" karşılığında kabul etmeyi dayatıyor.
Filistinlilerin geri dönüş hakkı, Doğu Kudüs, yerleşim birimlerinin kaldırılması gibi taleplerini görmezden gelen sözde barış planı, tarihi Filistin topraklarında "iki devletli çözüm" imkanını tamamen ortadan kaldırıyor.
Plana göre kurulacak “Filistin devletinin” başkenti Doğu Kudüs’ün banliyölerinden Ebu Dis Mahallesi ya da Doğu Kudüs’ün kuzeyindeki Şuafat Mülteci Kampı'ndan Kefr Akab Mahallesi'ne uzanan bölge olacak.
İsrail yönetiminin uzun zamandır “yük olarak gördüğü” İsrail vatandaşı yaklaşık 300 bin Filistinlinin yaşadığı ve Ummul Fahm ile Kefr Kasım gibi büyük şehirlerden oluşan El-Muselles bölgesini “müstakbel Filistin devletine” devretmeyi öngören sözde barış planı, bu mübadeleyle de adeta İsrail’in hem demografik yapısını hem de yükünü hafifletmiş oluyor.
Sözde barış planına göre, işgal altındaki Doğu Kudüs’ü hem Batı Şeria’dan hem de çevresindeki mahallelerinden ayıran Ayrım Duvarı, İsrail’in başkenti ile Filistin’in başkenti arasında sınır olarak kalmaya devam edecek.
Ayrıca işgal altındaki Doğu Kudüs’ün Eski Şehir bölgesinde bulunan ve Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’daki mevcut durumun (statüko) korunmasını öngören sözde barış planı, Harem-i Şerif’i İsrail’in tezleri doğrultusunda Yahudilerin de ibadetine açarak aslında statükoyu Yahudilerin lehine değiştirmiş oluyor.