29.05.2021 - 03:05 | Son Güncellenme:
Zeynep Kakınç
Zeynep Kakınç - Tüm dünyayı saran Kovid-19 endişesiyle evlerimize kapandığımız günlerin ardından eski tatil alışkanları yerine doğayla iç içe ve sosyal mesafe kurallarına uygun rotalar öne çıktı. Bu süreçte geleneksel kamp anlayışına göre, lüks konaklama seçeneği sunan glampingler turizmin gözde trendi oldu. Glamping nedir derseniz; kısaca kamp tatilinin lüks dokunuşlarla yorumlanmış hali diyebilirim: Çadırda kalacaksınız ama uyku tulumu yerine konforlu bir yatakta uyuyacak, kendi yemeğinizi yapmak yerine otel mutfağını aratmayan yiyecek içecek zenginliğiyle karnınızı doyuracaksınız.
Türkiye’nin en büyük glamping tesisi olarak bölge turizminin cazibesini üst çıtaya taşıyan bir işletmeden bahsetmek istiyorum: Kırklareli İğneada Longoz Ormanları’nın büyüleyici atmosferinde yer alan Longosphere. Tesis, Kınay Şirketler Grubu’nun bir yatırımı. Grubun Yönetim Kurulu Başkanı Tahir Küçükkınay, eşi finans direktörü Canan Küçükkınay. Turizm sektöründe pek çok yatırım projeleri olan bir aile. Longosphere Glamping’in başında ise ailenin genç kuşak temsilcisi Yiğit Küçükkınay var. Öyle sanıyorum ki doğa içinde zaman geçirmek, özgürlük duygusunu hissetmek özellikle bu dönemde herkesin çok özlediği bir duygu. Longosphere, birçok aktivite ve farklı rekreasyon seçenekleri sunuyor ama yerel ürün çeşitliliği ve mutfağıyla bir başka iddia ortaya koyuyor.
Bölge ürünleri ön planda
Longosphere’deki Food&Wood, ne bir şehir restoranı ne de bir otel restoranı menüsüne sahip. Yüzde 100’ü ahşaptan yapılmış modern mimarili restoranda Trakya lezzetleri ile dünya mutfağının lezzetleri aynı tabakta eşleştirilmiş. Mutfak danışmanları şef Ali Dövenci ve eşi Buse Dövenci. İkisi de coğrafyamızın bulunmaz ürün çeşitliliğinin önemini çok iyi bilen genç şeflerimiz. Menüyü oluştururken yörenin peynirinden de yararlanmışlar, güvem reçelinden de kıvırcık kuzusundan da… Yerel ürünleri dünya mutfağı ve lezzetleriyle eşleştirerek tam bir gastronomik zenginlik yaratmışlar.
Yiğit Küçükkınay, mutfaklarındaki temel hikâyenin yerel ile evrenseli buluşturmak olduğunu özellikle vurguluyor. Gerçekten öyle. Yemyeşil doğanın ortasında Longosphere menüsünü tadarken burasının gastronomi turizmi anlamında da sadece Trakya’nın değil tüm ülkenin örnek bir işletmesi olduğunu düşünmeden edemiyorum. Her şey tam da olması gerektiği gibi. Mesela nachos çeşitli aromalı tortillalardan yapılıyor, Trakya’nın meşhur kavurması da ona eşlik ediyor. Trakya’nın lezzetli keçi peyniriyle ayrı bir lezzet sunan hamburger, bölge kuzusundan yapılmış sulu köfte ve çoğu kendi imalatları olan turşu tabağının lezzeti dillere destan: özellikle soğan turşusu. Bunun dışında Trakya kıvırcık kuzusundan yapılan pirzola ve kaburga, mutfağın en çok ilgi gören lezzetleri arasında. Yiğit Küçükkınay’dan güzel bir haber de şöyle: “Çok yakında Trakya klasiği olan oğlak ve kuzu tandırı da dönemsel olarak meşe odununda pişirip misafirlerimize sunacağız.” Menüdeki tüm kalemler bölge ürünlerini ön plana çıkaran dokunuşlarla dolu. İştah açıcı salata tabaklarıyla vegan ve vejetaryenler de düşünülmüş. Dikkatimi çeken bir başka lezzet maş filizli bowl tabağı; hem ormanın hem de bölge ürünlerinin ruhunu yansıtıyor. Longosphere kahvaltısı ise başlı başına bir lezzet şöleni.
Türkiye’den ve dünyadan örnekler
Glamping tarzı tatil hem dünyada hem de ülkemizde her geçen gün daha popüler hale geliyor. Kozluyalı Glamping (Çanakkale), Perdue (Faralya), Kocabahçe Glamping (Bozburun), ülkemizde öne çıkan glampinglerden bazıları. Hindistan’daki Aman-i Khas Glamping ve ABD’deki Ventana Big Sur da dünyanın farklı yerlerinden turistlerin çokça tercih ettiği glamping tesislerinden.
Kasabada alışveriş keyfi
Kasaba, Longosphere misafirleri ile ormanı ziyaret etmek üzere günübirlik gelen misafirler için oluşturulmuş bir bölge. Kasabanın özelliği çok. Mangal alanının yanı sıra yerel ürünlerin satıldığı ve tanıtıldığı bir merkez olarak da konumlanmış. Yiğit Küçükkınay, “Tesisi tasarlarken yeme, içme dâhil her aşamanın bir deneyim içermesini önemsedik” diyor. Gittim, deneyimledim. Longosphere, Trakya’nın sürdürülebilir bölgesel kalkınmasına destek olurken, müthiş bir gastronomik deneyim de sunuyor.