‘Beslenme Dedektifi’ Kelly Dorfman anksiyete, depresyon ve pek çok duygu durum bozukluğunun altında çocukların ne tür besinler tükettiğinin ve beslenme düzeninin önemli olduğunu söylüyor
ABD’de ‘Beslenme Dedektifi’ diye tanınan, “Doğru Yiyecek, Sağlıklı Çocuk” kitabının yazarı, beslenme uzmanı Kelly Dorfman, geçtiğimiz günlerde “Çocuklarda Beslenme, Anksiyete ve Depresyon İlişkisi” konulu bir seminer verdi. Dorfman, çocuklarla çalışan terapistlerin, beslenme konusunda çok detaylı bilgiye sahip olmalarını gerektiğinin altını çizerek; anksiyete, depresyon ve pek çok duygu durum bozukluğunun altında çocukların ne yediğinin yattığını söyledi. Buna göre besin eksikliklerinden kaynaklı sorunlar arasında büyüme gecikmesi, yara iyileşmesinin gecikmesi, kas zayıflığı, yorgunluk, görmede eksiklik, kemik erimesi geliyor. Bağırsaklarımızda milyonlarca bakterinin yaşadığını ve bunların 30’a yakın duygu durumunu değiştiren kimyasallar yaydığını belirten Dorfman’ın üzerinde durduğu başlıklar şöyle:
Odaklanma sorunları
“Alerjik çocuklarda birtakım bakterilerin eksik olduğuna dair çalışmalar var. Alerji mevsimlerinde anksiyete ve depresyonun da arttığını görüyoruz. Çocuklarda odaklanma sorunları artıyor. Yemek seçen çocuklarda anksiyete ve depresyon riski 2 kat fazla. Sosyal anksiyete seviyeleri de yüksek. Faydalı yağları tüketmeyen çocuklarda kuru ve pütürlü cilt, saç kırılmaları, sürekli susuz hissetme gibi belirtiler görülüyor.”
Süt ürünleri hassasiyeti
“Süt ve süt ürünlerine gösterilen reaksiyon reflü, egzama, kulak enfeksiyonları, boğazda tahriş, astım, kabızlık, tıkanma hissi, kan şekeri ve duygu durum dalgalanmaları olarak görülür. Çoğu insan süt ürünlerine karşı hassasiyetin laktozdan kaynaklandığını düşünür. Laktoz, mide ve dışkı problemleri yaratır. Ama bağışıklık sisteminizle ilgili problemler, sütte bulunan kazein adlı proteinle alakalıdır. Duygu durum bozukluklarının da bununla ilgisi var. Kazein inek sütünde yüzde 80 oranında bulunuyor, keçi ve koyunda daha az. Süt ve süt ürünlerine alerjisi olanlar için 30 günlük bir deneme süresi öneriyoruz. Bu arada ikame ürünlerin hiçbiri inek sütündeki proteini karşılamıyor. O nedenle alırken paketlerin üzerindeki miktara bakılmalı ve bu kutulu ürünlerin 2 yaş altı çocuklar için uygun olmadığını unutmamalı.”
Şekerin alevlendirici etkisi
Dorfman ve şekere yatkınlığı olan çocukların dikkat eksikliği, otizm, gelişimsel gerilik gibi risklere açık olduğunu dile getiriyor: “Elbette sadece şeker davranış sorunlarına yol açıyor diyemeyiz ama buna yatkın çocuklarda daha da alevlendirici bir etkiye sahip olduğu kesin. Kan şekerini stabilize etmenin bir yolu sabit kahvaltılar. Yani mısır gevrekleri yerine, 10-15 gram protein içeriğinin olmasına gayret edilmeli. Çocukların gün içinde kan şekerlerini dengeliyor.
Eğer çok fazla karbonhidrat tüketirlerse enerjileri hızla yükseliyor ve dramatik şekilde düşüyor. ABD’de bir araştırma ise marketlerde satılan her şeyin dörtte üçünde şeker olduğunu gösteriyor. Şeker tüketiminin diyabet, kalp ve damar hastalıkları ve diş çürüklerine sebep olduğunu biliyoruz; ancak kanser ve demansa etkisi de kanıtlanmak üzere. Stres altındayken biraz şeker tüketirseniz stres hormonunu düşürse de enflamasyon artıyor. Niye böyleyim diye stres hormonu yine yükseliyor ve biraz daha şeker yiyorsunuz ve bu döngü devam ediyor. Bazen rahatlamak için ağzınıza biraz şeker atmanız dünyanın sonu değil. Ama sorun kronik stres altında olan ve canı sürekli karbonhidrat ve şeker çeken çocuklar. Bu çocuklar genelde çok da yemek seçer. Bu döngüyü kırmanız onlar için çok önemli.”
“Yemek seçen çocukla savaşmayın”
“Çok yemek seçen çocuklarla yemeği bir savaşa dönüştürmeyin. Sadece yemek değil, tüm sorumluluklar konusunda kararlı ve istikrarlı olunmalı. Özellikle son 2 yılda yemek, çocuklar için tek kontrol alanı oldu. Ağızlarını kapalı tutuyorlar ve kendilerini sadece bu alanda güçlü hissediyorlar. Güç mücadelesine döndürmeden bir standart koymak gerekir.
Çocuklara çeşitli gıdalar denetirken faydalı gıdayı eklemeden önce zararlı gıdaları çıkarmak daha kolay ve etkili bir yol. Yediği en zararlı gıdadan başlayarak eksiltin ve sonra yerine sağlıklıları koyun. Ebeveyn de elini taşın altına koymalı ve sağlıklı beslenmeli. Abur cuburun da bir kuralı olmalı. Ve buna herkes uymalı. Çocuklara seçenek sunmak elbette önemli ama mutfağın kontrolünü de ellerine bırakmamalı. Denemediği yemeği öğrenemez. Çocuğun yemesini istemediğiniz şeyi evde bulundurmayın, aksi takdirde hep bir mücadele içinde olacaksınız. “Kaçınmacı kısıtlayıcı gıda alım bozukluğu” diye bir hastalık var. Bu çocuklar, istemedikleri bir şeyi yemek yerine kendilerini gerçekten aç bırakabilir. Eğer buna benzer durumlar varsa profesyonel yardım almalısınız.”