Her yönüyle Türkiye tarihinin en karanlık dönemiydi 90’lar.
“Verdimse ben verdim” deyip geçiştirilen yolsuzluklar… Faili meçhuller… Beyaz Toros hikâyeleri… Birbiri ardına kurulan ama hiçbir derde deva olamayan koalisyon hükümetlerinin sebep olduğu siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar… Mafyanın devlete egemen olduğu, gerek gördüğünde ülkenin Başbakanını bile darp ederek hükümetleri hizaya çektiği kaotik bir dönem…
Dağılma işaretleri veren altılı masada son bir ayda yaşanan gerilim ve artık gizlenemeyen kavgalar buram buram 90’lar kokuyor.
Masanın iki büyük ortağı daha iktidara gelmeden belediyeler üzerinden ihale kavgasına tutuşmuş durumda! Rant kavgası o kadar büyük ki en büyük ortağın genel başkanının mezhebini bile tartışma konusu haline getirmekten çekinmiyor ikinci büyük parti!
Gönlünden Cumhurbaşkanı adaylığı geçtiğini havada uçan kuşların bile bildiği belediye başkanları kendilerine kapıları kapatan genel başkanlarına karşı küçük partinin lideriyle dirsek temasında. İhale kavgasının tam da bu süreçte kopması asla tesadüf değil. Belediyelerin millete hizmet için kullanılması gereken şehir rantı adaylık yarışında öne çıkmak isteyen başkanlar tarafından kan emici siyaset esnafına cömertçe sunuluyor.
Sabahtan akşama meydanlarda, ekranlarda açlık ve yolsuzluk edebiyatı yapanlar bu kirli tezgâhı bildikleri halde susuyor. Çünkü hepsi aslında o ranttan pay alma derdinde. Tıpkı 90’ların siyaset ve medya figürleri gibi.
HDP üzerinden yürütülen son tartışma da aslında bir cambaza bak oyunu. 90’larda “Şeriat geliyor, laiklik tehlikede” diyerek bankaları soydular. Bugün de sözde karşı oldukları HDP üzerinden aynı oyunu oynuyorlar.
Kimse de çıkıp “Madem HDP’nin olduğu masada yoksunuz, belediyelere atadığınız genel müdür, daire başkanı ve şirket yöneticilerini neden istifa ettirmiyorsunuz?” diye sormuyor! Ya da HDP ile beraber Libya tezkeresine neden ‘Hayır’ oyu verdiklerini sorgulamıyor.
HDP’nin CHP’li büyükşehir belediyelerinde ne kadar etkili olduğunu herkes biliyor ama bu arkadaşlar bilmiyor öyle mi? Geçiniz…
Yıllardır tekrarlıyoruz… 6’lı masanın ve onlara dışardan destek veren HDP’nin tek amacı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmektir. HDP dışındaki partilerin Erdoğan sonrasına dair bir planları, programları yoktur. Onlar ‘Erdoğan’sız Türkiye’ görevini tamamladıklarında okyanus ötesinin planı devreye girecektir. O plan Türkiye’nin 90’ların Türkiye’sine dönmesinden başka bir şey değildir.
CHP-İyi Parti ve HDP arasında seçime kadar ‘varmış’ gibi gösterilen kavga ve tartışmaların tamamı belediye rantının paylaşılmasında ortaya çıkan duygusal sorunlarla ilgilidir. Altılı masanın sakinleri masayı dağıtsalar da kendilerine çizilen istikametten milim sapamazlar.
İmamoğlu takımdan ayrı düz koşulara devam
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun işi zor. Bir taraftan Cumhurbaşkanı adaylığına cansiperane bir duruşla karşı çıkan gazeteci ve anketçilerle uğraşıyor.
Diğer taraftan Ekrem İmamoğlu’nu kontrol altında tutmaya çalışıyor.
Düşünün, CHP’nin televizyonu Halk TV’de bile Kemal Bey’in değil İmamoğlu’nun sözü geçiyor.
İmamoğlu’nun son bombası, kurdurduğu bir enstitü. Sözde belediyeye nitelikli ve kaliteli personel bulmak için görüşmeler yapılıyor bu enstitüde. Ama asıl amaç Kılıçdaroğlu sonrası için ekip kurmak.
Eski milletvekilleri, belediye başkanları, akademisyenler, gazeteciler, sanatçılar. Hepsi tek tek aranıp görüşmeye çağırılıyor. Peki, İmamoğlu neye hazırlanıyor?
Yakın çevresine “Kemal Bey aday olursa karşısına çıkmam. Ama masadan onay alamazsa beni kimse tutamaz” dediği biliniyor. Günün sonunda aday olamazsa yedek planı da hazır: CHP Genel Başkanlığı’na yürüyecek.
Tüm o görüşmelerin, ekip kurma gayretlerinin, takımdan ayrı düz koşuların sebebi bu. Bakalım bu işin sonu nereye varacak?