İlişkilerin en büyük düşmanı “kontrol etme” arzumuz.
Evet, iş yerinde işimize yarayan, günlük hayatın koşturmasında ve üzerimizdeki birçok sorumluluğu yerine getirirken bize kolaylık sağlayan bu özelliğimiz ilişkilerimizin en büyük düşmanı.
Peki “Neden?”
Bir erkek ilişkide en çok ne ister biliyor musunuz? Peki, ya bir kadın?
Kadın en çok duygularıyla ilgilenilmesini ister; ilgilenilmek, şefkat gösterilmek… Gözleri dolu doluysa “Neden dolu dolu olduğu” ile ilgili sorulmasını ister, duygularının karşı tarafça “önemli” kabul edildiğini hissetmek ister.
Erkek ne ister?
Erkek saygı duyulmak ister; “düşüncelerine” önem verildiğini hissetmek ister.
Peki biz kadınlar işlerimizi halletmemize yarayan “kontrol etme” alışkanlığımızı ilişkimize taşıdığımızda ne oluyor dersiniz? Erkeğin düşüncelerine önem verilme arzusunu es geçmiş oluyoruz…
"İlişkiler en iyi spiritüel öğretmenimizdir"
Bu cümleyi içselleştirdikçe, ilişkilere bakış açınız 90 derece değişecek, garanti ediyorum. Ve artık ilişkileri hata/ yanlış/ başarısızlık diye görmeyi bırakacak; zorlandığınız noktalarda kendinizi kurban gibi hissetmek yerine durumu değiştirmek için içsel olarak neyi değiştirmeniz gerektiğine bakacaksınız.
Gelin bunu biraz daha açalım.
(1) Evren, birbirinin gelişimine en iyi hizmet edecek şekilde kişileri bir araya getirir.
Bunu yanlış anlamayalım. "Aaa, tamam bu benim gelişimime yardım ediyormuş" diye sizi aldatan kişiyle birlikte olmaya devam etmek zorunda değilsiniz. Ama eğer böyle birlikte karşılaştıysanız onun sizdeki hangi yaralarınızı yansıttığını fark edip, yaralarınızı iyileştirip, olmasını istediğiniz ilişkiye doğru yönelmek için bu müthiş bir fırsat. Bunu fark etmeye açın kendinizi. Çünkü egonuz kabul etmeyip sadece karşı tarafa saldırmayı, suçlamayı seçecek olsa da değişim istiyorsanız önce "içeride değişim yapmanız" gerektiğini hatırlayın ve aynı plağın çalmaya devam etmemesi için, yeni plağı seçin.
(2) Herhangi bir durumu engelleyen tek şey, onu vermiyor oluşunuzdur.
1. maddeyle ilişkili olarak;
A Course i
2015 yılı hayatımın en önemli dönüm noktası oldu...
Amerika'ya taşınmam, evlenmem, işimi değiştirmem değil; çok daha farklı bir şeydi, bunun sebebi: "İlk defa meditasyonu gerçek anlamda deneyimlemeye başlamıştım."
2012 yılından beri Kundalini Yoga ve Meditasyonuna ilgi duyuyor ve derslerde meditasyon kısmını çok seviyordum, fakat bu başka birşeydi.
-İlk defa, korku hissettiğimde kendi gücüme dayanmanın dışında başka birşeyden destek almaktan bahsediyorum.
-Nasıl yapacağımı bilmediğimi düşündüğüm anlarda yol göstermesi için sormaktan ve dinlemeye hazır olmaktan bahsediyorum.
-Endişe, stres veya acı hissettiğimde, bunlardan özgürleşip "güven" duymaya başlamaktan bahsediyorum.
Şunu anladım: Yıllardır ben onunla konuşmuşum, yazmışım, sormuşum, istemişim. İsteklerimi iletmişim, bazen "beni destekliyor", bazen "istediğimi vermiyor" gibi hissetmişim. Ama aslında en derinde hep ikimizi farklı görmüşüm.
Ben buradayım, O orada diye düşünmüşüm.
Siz de benim gibi biyografi okumayı sever misiniz? Hayran olduğum, beğendiğim, başarılarını takdir ettiğim kişilerin yolculuklarını okumak, onların geçtikleri aşamaları ve sonrasında geldikleri noktaları öğrenmek bana hep “ilham” verir. Sonra da onların bunları “nasıl” yaptıklarını anlamaya çalışırım.
Sizinle son zamanlarda okuduğum ve bana çok ilham veren bir listeyi paylaşmak istiyorum: Kendi çabalarıyla milyoner olmuş kişilerin ortak alışkanlıkları.
Okuduktan sonra düşüncelerinizi paylaşmak ister misiniz? Hangi alışkanlıklar size ilham verdi, uygulamayı düşünüyorsunuz hatta başladınız:)? Hangileri sizin de şu anda alışkanlığınız ve faydasını görüyorsunuz? Duymak (okumak) için sabırsızlanıyorum! Aşağıdan paylaşabilirsiniz.
Thomas C. Corley, kendi çabalarıyla dolar milyoneri olmuş 177 kişinin günlük alışkanlıklarını araştırmış ve “zengin alışkanlığı” dediği terimi oluşturmuş.
“Araştırmamda, günlük alışkanlıkların hayatta “başarılı” veya “başarısız” olmak üzerinde nasıl etkisi olduğunu keşfettim” diye söyleyen Thomas, “Alışkanlığını Değiştir, Hayatını Değiştir” isimli kitabını hazırladı. “Alışkanlıklarla ilişkilendirebileceğimiz bir etki-tepki var. Alışkanlıklarımız
"Neden korkuyoruz?"
Ya da merak ettiğiniz asıl soru "Nasıl korkmayız?" değil mi?
Gelin o zaman önce "korku"nun nasıl hayatlarımıza girdiğine ve bizi nasıl kontrol ettiğine bakalım.
Küçükken yürümeyi öğrenmeye başladık, düşe kalka ayakta durabiliyorduk. Sonra bir anda "Aman çocuğum dikkat, düşersin!" cümlesini duyduk. Not ettik, "Düşmemem gerek”. Belki düşmenin anlamını biliyorduk, belki de bilmiyorduk. Ama galiba kötü birşeydi, uzak durmalıydık.
Sonra biraz daha büyüdük, yavaş yavaş üzülme, acı çekme kavramları girdi hayatımıza.
"Afferim benim kızıma hepsi pekiyi" diye duyduk, üstüne öpüldük, koklandık. Hemen not aldık: "Notlarım iyi olursa beni severler" ama sadece bunu not almadık, farkında olmadan"Notlarım iyi olmazsa beni sevmezler" i de ekledik hafımıza.
Ve farkında olmadan "sevgi"yi, en temel gerçeği, yaşamın en gerçek en güzel duygusunu "hak etmemiz gereken", "şarta bağlı olan" bir duygu olarak tanımladık.
Sonra da korktuk!
Hayatımızda mucizeler istiyoruz, Evrenin bize yardımını bekliyoruz. Peki ne istediğimiz konusunda net miyiz? Şu anda sihirli değneğiyle bir peri belirse ona isteklerimizi sıralayabilir miyiz?
Haydi gelin hedeflerinizi bir daha hatırlayın, değişiklikler yapın hatta yeni hedefler ekleyin. Ne dersiniz? Hazır mısınız? Haydi başlayalım!
İlk soru: Ne istiyorsunuz?
Hedeflerinizi yazarken sadece 2016 için sınırlamak zorunda değilsiniz, şu anda "hayatınızda neler istiyorsunuz" yazın;)
Birçok kişi, ne istemediğini, nelerden hoşlanmadığını, nelerin canına tak ettiğini sıralar; fakat “NE İSTEDİĞİ” kısmına gelince bir sessizlik olur. Aslında çoğunlukla vardır içimizde o istekler. Ama nedense dillendiremeyiz bile. Neden? Biz isteklerimizin arkasında duramaz, cesaretle söyleyemezsek, Evren nasıl bilip bize onları getirecek? Evren ağzımızdan çıkan herşeyi bir hedef olarak algılıyor ve onun için "negatif" diye birşey yok. Yani; ne istemediğimizi söylediğimizde, biraz daha o istemediğimiz şey hayatımızın içinde olmaya devam ediyor.
O zaman "hedefleri belirlerken" nelere dikkat etmelisiniz?
1- Yazmak
Yapılan araştırmalar en iyi öğrenmenin Yazmak, Görmek ve Dinlemek eylemlerinin bir
Hayatınızda olmasını istediğiniz şeyleri yaratabilmek için “hayal etme” yeteneğinizi kullanmaya "Vizyonlama" denir. (Shakti Gawain)
Mutlu ilişki, severek çalıştığınız iş, araba, daha çok para, daha güzel hissetmek, daha cesur hissetmek, daha huzurlu hissetmek, uzun zamandır çalıştığınız projeyi tamamlamak, başarılı sunum yapmak veya geliştirmek istediğiniz bir yetenek…
Ne isterseniz isteyin, vizyonlama yapmak size kapıları açacaktır.
Bu tekniğin çalışma mantığını çekim yasası ile açıklayacak olursam; birşeyi vizyonlamaya başladığınızda, enerji düzeyiniz yükselmeye başlar. Kendinizi hayalinizdeki kişi olarak görmeye başlarsınız ve değişen frekansınıza bağlı olarak hayatınıza o kapsamdaki olayları, kişileri çekmeye başlarsınız. Eğer pozitif bilim açısından kanıt isterseniz, “beynin gerçek olanla gerçekmiş gibi olana aynı ya da benzer ölçüde tepki verdiği” kuralını hatırlayın.
İstediğiniz bir fiziksel hareketi daha kolay öğrenmek için (dans, spor gibi); istediğiniz davranış modelini hayata geçirmek için (topluluk önünde konuşma, özgüven artışı gibi) veya hayal ettiğiniz işi, ilişkiyi, arabayı yaratmak için… Sınır yok, vizyonlama emrinizde.
İşte Vizyonlama Sanatı’nın 7
Bugün sizlerle UCLA tarafından yapılmış olan bir araştırmayı paylaşmak istiyorum. Araştırmanın sonuçlarına göre, mutlu olmak istiyorsanız aşağıdaki 4 alışkanlığı günlük hayatınıza ekleyebilirsiniz:
1- Modunuz düşük hissettiğinizde kendinize “Şu anda neler için şükredebilirim?” diye sormak
Şükretmeye başladığımız anda dopamin salgılamaya başlıyoruz. Dopamin ise;
-Hayattan ve yapılan aktivitelerden keyif almayı sağlıyor.
-Konsantrasyonu arttırıyor.
-Kötü alışkanlık ve bağımlılık sorunlarının çıkmasını engelliyor.
-Yeni şeyleri öğrenmeyi kolaylaştırıyor ve
-Motivasyonu arttırıyor.