Bazen işin içinden nasıl çıkacağını bilemiyorsunuz, kapana kısılmış gibi hissediyorsunuz değil mi?
-İstemediğiniz şeyleri yaşarken,
-Hedefinize yaklaşamadığınızı hissettiğinizde veya
-Hedefe yakın ama yine de “ahh işte yine eksik” dediğinizde otomatik olarak sorduğunuz soru nedir?
"NEDEN?" sorusu, değil mi?
-"Neden bu sefer de yapamadım?"
-"Neden beni seçmediler?"
Biz bir durumdan mutsuz olduğumuz anda, bizim için çalışan Evren, çözümü hazırlar. Ondan sonrası artık bizim İSTEDİĞİMİZ şey ve onun frekansıyla hizalanma sürecimizdir.
Biliyorum söylemesi yapmaktan kolay. Hele ki sevmediğiniz bir şartı yaşıyorken sevdiğiniz şeyin enerjisiyle nasıl buluşabilirsiniz???
Örneğin ayın sonunu zor getirirken, finansal olarak bolluk ve bereketi nasıl hissetmeye başlayacaksınız?
..........
Miami’nin bizim için yürümediği konusunda netleştikten sonra yavaş yavaş peki neresi olabilir düşüncesini hayal etmeye başladım. New York, San Francisco… Zaman içerisinde aslında şehirleri sayarken farkında olmadan yine kendimizi kısıtladığımızı ve çerçeveye odaklandığımızı fark ettim. Aslında önemli olan hangi şehirde yaşadığımız değildi ki! O şehirde nasıl hissettiğimizdi.
Bir tarafım New York’u gerçekten istersem olacağını biliyordu ama bir tarafım da bunun sorumluluğunu almak konusunda sorularla doluydu.
Söylem olarak “New York’a taşınmayı istiyorum” dememe rağmen, rahat hissetmiyordum. Aklımda hep bir sorgulama vardı:
-Acaba olacak mı?
Bir çok kişinin mevcut durumundan mutsuz olsa da aynı yerde kalmasına neden olan konulardan biri “AMA NE İSTEDİĞİMİ BİLMİYORUM” düşüncesidir.
Bazen o kadar uzun süredir aynı döngünün içinde olursunuz ki mutsuz da olsanız hareket edemezsiniz, çünkü bilinmezliktense MUTSUZ olduğunuz bilinen durum size daha güvenli gelir.
Eğer bu yazıyı okurken içinizden bir ses “Evet ya” diye sesleniyorsa, kalbiniz pat pat çarpıyor, karnınıza kramplar giriyorsa fark edin; “GERÇEK SİZE / POTANSİYELİNİZE” izin vermeniz için iç sesininiz size sesleniyor; çünkü MUTLU OLMAK sizin doğuştan hakkınız;)
Miami’ye taşınırken çok neşeliydim, Amerika’ya taşınıyordum, duyduğumuz havası ortamı çok güzel bir yere gidiyordum. Rüya gibi. Fakat bir süre, 3. aydan sonra, yavaş yavaş aslında buranın benim hayal ettiğim yer olmadığını anladım. Önce mutsuz hissettim, anlayamıyordum… Sonra mutsuz hissettiğim için bir yandan da suçlu hissettiğimi fark ettim. O arka tarafta kendimi eleştiren ses “Aaa nankörlük bu, yok yani, kaç kişi bunu ister biliyor musun” diye konuşuyordu. Bir süre duymazdan geldim, ciddiye almadım.
İşte bu da bizim şüphe duyma, isteme adımını atamama, kararsız olma sürecimiz.
Bu
Ken Keyes, Jr; "Çocukluğunda aldığın kararlardan, programlanmandan sorumlu değilsin. Fakat artık bir yetişkin olarak bunları düzeltip / düzeltmeme sorumluluğu %100 sana ait. Başkalarını suçladığın anda değişim gücünü bırakıyorsun" diye ne güzel söylemiş.
Kişisel Gelişim ile ilgileniyorsanız;
-Çocukluğunuzun sizi sınırlandıran inançlarınız üzerinde etkisi olduğunu,
-İlişki yaşadığınız kişileri seçerken aile bireylerinizin benzerleri veya tam zıtlarını seçtiğinizi,
-Kendinizi yetersiz, çirkin, başarısız bulma kararlarınızı alırken ailelerinizin davranışlarının, sözlerinin etkisi olduğunu,
-Hatta şu anda ne kadar paranız olduğunun bile çocukken aldığınız kararlarla bağlantısı olduğunu öğrendiniz.
Buraya kadar sorun yok. Farkındalık çok güzel bir adım, başlangıç noktası. Peki ya sonrası?
Eğer bu noktada kalırsanız sadece "öğrenmiş" olursunuz, hatta belki onları suçlayarak kurban rolünü yaşarsınız ve gücünüzü bırakırsınız.
Soru: Star Wars çılgınlığını anlamlandıramayanlardan mısınız, yoksa "Amannn ne var ki bu kadar abartılacak" diye soranlardan mı?
Seriye "Kişisel Gelişim" gözüyle bakmaya ne dersiniz?
Star Wars hayranıysanız bir de spiritüel öğreti gözüyle bakmak hoşunuza gidecek, eğer "yok ben izlemedim, ilgimi çekmiyor, fantastik" diye düşünenlerdenseniz, yazıyı okuyunca belki de Star Wars serisini merak ederek izlemek isteyeceksiniz?
Uzun yıllar sadece "May the Force be with You / Güç Seninle Olsun" sözünü duyduğum, televizyonda parça parça sahnelerini izlediğim seriyi, kişisel gelişim, Evren, Güç kavramlarıyla tanıştıktan sonra izlediğimde hayran oldum!!! Ve işte o zaman, "nasıl oldu da bir fantastik film serisi bu kadar büyük kitleler takipçiler yaratır, bir döneme şekil verir" daha iyi anladım.
Çünkü farkında olsak da olmasak da;
İçimizde bir GÜÇ var ve onu yansıtan bir şeyle karşılaştığımızda hissediyoruz!
Hayranlığımı merakım izledi...
Şu anda şikayetçi olduğunuz, sizi mutlu etmeyen ve ısrarla aynı yerde durduğunuz neler var? Hayallerinizle hizalı olmadığını hissettiğiniz, hizmet etmeyen ama ısrarla devam ettiğiniz...
Artık yürümeyen ilişkiniz?
-Siz ısrarla süt satın almak için çabalarken, sadece çekiç ve testere sunan!
Artık yürümeyen işiniz?
-Siz ısrarla rafların arasında süt ararken, elinize çivi batan!
Artık size hizmet etmeyen bir hoca/kitap/öğreti?
-Siz ısrarla organik süt ararken, kireç ve alçı getiren!
Daha önce meditasyonun faydalarını okuduğunuza, duyduğunuza eminim. Artık neredeyse “Nasıl daha fazla para kazanırım?” sorusunun cevabında bile “meditasyon”u adımlar arasında görmek mümkün.
Biraz garip geldiğinin farkındayım çünkü alışık olmadığımız bir tavsiye. Herkes çok çalışmamız gerektiğini, xxx bilgisayar programlarını öğrenmemiz gerektiğini söyler fakat kimse "bak bir kaç dakika anda kalıp Evreni dinlersen hayatın bambaşka olacak, boyut atlayacaksın” diye söylemez. Daha doğrusu "söylemezdi."
Sadece bir kaç temel faydasını sıralayacak olursam; meditasyon yapmak;
-Kan basıncını düşürür,
-Anksiyete ataklarını azaltır,
-Strese bağlı baş ağrısı, ülser ve kas ağrılarını azaltır,
-Serotonin üretimini arttırır, duygusal modunuzu ve davranışlarınızı olumlu etkiler,
Yalnız olmaktan sıkıldıysanız ve sevgilinizle el ele olmanın hayallerini kuruyorsanız, aşağıda sıralanan “sevgi dolu ilişkiye giden yolda atmanız gereken 4 adımı” takip edin.
Adım adım, hem sevgiyi daha fazla hissetmeye başlayacak, hem de ilişkiniz için temelleri atmış olacaksınız.
1. Adım: Kalbinizi açın, sevmek için sevgiliniz olmasını beklemeyin
“Hayatımda birisi olduğunda sevgi dolu hissediyorum” diye düşünüyorsanız, size bir sır vereyim: “Sevgiliniz olduğu için öyle hissetmiyorsunuz, öyle hissettiğiniz için sevgiliniz oluyor.”
Bir kadın mutlu olduğunda, eğlenceli hissettiğinde ve sevgisini gösterdiğinde, ışıltısı çok güçlüdür. Mıknatıs gibidir. Mıknatısın gücü içinden gelir. Ve o mıknatısı aktive etmek istiyorsanız, sevgi vermeye başlamalısınız.
Sevmek için illaki sevgiliniz olmasına gerek yok. Önce kendinizi severek başlayın. Kendinizle olan ilişkinizin yansımalarını gelecekti ilişkinizde göreceğinizden şüpheniz olmasın. Sevgi dolu, huzurlu, keyifli ilişki için; önce kendinize sevgi gösterin, kendinizi şımartın, kendinize yumuşak davranın. Kendinizi sevmeyi öğrenmeye ihtiyacınız yok, çünkü aslında onu zaten biliyorsunuz. Sadece eğer son zamanlarda unuttuğunuzu