Ben söyledikten sonra ne kıymeti var
Kadın kadına yapılan sohbetlerin ana konularından biri de erkeklerin düşüncesizliğidir.Erkek arkadaşlarının ya da eşlerinin ne kadar duyarsız olduğundan, romantizmden hiç haberleri olmadığından, defalarca imada bulunduğu ya da başkalarının ilişkilerinden örnekler verdiği halde eşinin/sevgilisinin kendisine hiç jest yapmadığından yakınırlar . “Bir gün bir çiçek alıp gelmedi”, “ Bir kere sürpriz yapsa, bir yerde yemek rezervasyonu yaptırmış olsa”, “Evlilik teklifi yaparken bile tek taş yüzük almadı” diye yakınıp dururlar. Talepler çoğu zaman benzer olsa da “Neden böyle bir beklentin olduğunu söylemedin” sorusuna verilen cevap hep aynı; “Ben söyledikten sonra ne kıymeti var? Kendisi düşünmedikten sonra.”
Begüm de benze konulardan şikayetçi; “ 3 senedir beraberiz, hala beni tanıyamadı” diye anlatıyor. “Benim doğum günlerine ne kadar önem verdiğimi artık anlamış olmalıydı. Ben Batu’nun her doğum gününde sürpriz parti düzenlerim. Sadece onun değil, annesinin babasının doğum günlerini de hiç kaçırmam. Her seferinde kuru bir teşekkür ve ne gerek vardı cümleleriyle geçiştirilirim. Benim doğum günüme gelince bir hediye ile özel bir gün
Yaz ayları, insanın içini ısıtan güneş ışıklarıyla, yeni aşklara gebedir daima. Her köşeden gelen müzik sesleri, tatilin hakkını vermeye çalışan şen kahkahalarla, enerjinin yüksek olduğu, ruhların heyecan aradığı aylardır yaz ayları. Yazın bu sıcak günlerinde, tatil aşkları ruhları ısıtır, hayata anlam ve heyecan katar. Ancak yazın yarattığı coşkuyla, mantığı devre dışında bırakarak başlayan bu tatil aşkları, çoğu zaman hayal kırıklıkları veya derin yaralarla biter.
Bir çok birey, aniden çıkagelen bu aşkları, yazın hoş sürprizi ya da tesadüf olarak yorumlar ve olduğu gibi alır, kabul eder. Oysa, kime aşık olduğumuzun aslında tesadüfle ilgisi yoktur. Aşk, farklı denklemlerin sonucunda, benliğimizin kurguladığı bir oyun olarak sahne alır. Oyundan farkı ise, her zaman güldürmez, eğlendirmez.
· Öncelikle, yazın aşka daha açık bir ruh haline bürünürüz. Kasvetli ve tekdüze bir kışın ardından, günlerin uzaması ve havaların ısınmasıyla birlikte, vücut kimyamız da değişir. Uyku düzenimizin ve iklimin getirdiği değişimle beraber hormonlarımızın değişmesi, enerji düzeyimizi yükseltir. Bunun yanı sıra özellikle tatilde yapılan uzun sohbetler, iş hayatından tatil
Ceren ve Emre, 2 senelik evliler. Emre flört ettikleri günleri özlüyor olmakla beraber, evliliklerinde çok da büyük bir sorun olmadığını düşünüyor. Ceren ise geleceğe dair çok endişeli. Aralarındaki sorunları konuşamadıklarından yakınıyor. “Problemleri sürekli halının altına süpürüyormuşuz gibi hissediyorum. Emre hiçbir zaman sorunlarımızı konuşmak istemiyor. Çözemediğimiz her mesele, yarın karşımıza çıkmayacak sanki. Emre’ye güvenemiyorum artık” diyor. Ceren’in yanında sakin sakin oturan Emre, birden Ceren’in sözünü kesiyor. Aslında cevap beklemediği çok belli bir ses tonuyla, “Koşunca çözebiliyor muyuz sanki Ceren” diye soruyor.“Her konuşmamız kavgayla bitiyor. Sonunda ben öfkeleniyorum, Ceren de ağlama krizlerine kapılıyor. Bu duruma gelmektense, hiç konuşmamak daha iyi değil mi?”
Buse ve Cüneyt ise 7 aydır birlikteler. Buse evlenmek istiyor. Artık evlenme yaşının geldiğini, biyolojik saatinin bebek alarmı çalmaya başladığını düşünüyor. Cüneyt ise Buse’yi çok seviyor olmakla beraber, evlenmekten korkuyor. Ona göre ilişkileri henüz yeterli olgunluğa erişmiş durumda değil. Kendi yaşlarının değil, ilişkinin yaşının henüz genç olduğunu düşünüyor. Endişelerini; “Çok
Her ne kadar “Ben kadınları anlamaktan çoktan vazgeçtim” diye söylenip dursanız da, özellikle ilişkide kriz çıktığında, yana yana düşündüğünüzü, anlamak için uğraştığınızı biliyoruz. Herkesin bildiği artık sır değildir ama korkmayın. Aramızda kalacak.
İtiraf etmek gerekirse, erkeklerin işi kolay değil. Biz kadınlarda nazın biri bin para bu aralar. Tüm kadınlar sözleşmiş gibi, aynı şikâyet dillerinde. “Beni sahiplenmiyor şekerim” diye, sızlanıp duruyorlar. Erkekler bu şikâyete kırılıyor, alınıyor ama anlam veremiyor aslında. “Neyi eksik yaptım? Az mı ilgi gösterdim desem, ama daha geçen hafta sonu tatil kaçamağı yapmıştık, yetmedi mi” soruları zihinlerine üşüşüyor. Nedir kadınların bu sahiplenmek dedikleri, bilen beri gelsin.
O kadar da karışık değil aslında. Nasıl mı?
Yeni nesil evliliklerde, kadınlar özgürlük istiyor. Annesi, teyzesi gibi ezilmek istemiyor. Ne giyeceğine, kiminle nereye gideceğine ve kaçta eve döneceğine, müdahale ettirtmiyor. Ayakları üzerinde duruyor ya artık kadın, iş yemeklerine, seyahatlerine karışıp, kariyerine engel olacak bir erkeği kabullenmiyor. “Tek taşımı kendim aldım” dillere marş olduktan sonra, “kaça aldın, niye aldın” teranelerine
İlk çağlardan beri süregelen bir ezber var; evde kadının hâkimiyetinin, dış dünyada erkeğin gücüyle birleştiği bir denge. Erkeğe gücün yakıştırıldığı, naif ve savunmasız kadının, erkek tarafından korunduğu ilişkiler…
İlk çağlarda, mağarada çocuklarıyla erkeğini bekleyen kadını, yırtıcı hayvanlardan koruyan, avlanıp ailesinin karnını doyuran erkekleri resimliyoruz zihnimizde. Sonrasında kulelerde hapsedilmiş prensesleri kurtaran, parlak zırhlı şövalyeleri. Erkekler vatanları için savaşmaya gittiğinde, evde çocuklarına sahip çıkan, savaşa geri planda destek veren kadınları. Ezberimiz hep, ailesini koruyan, kollayan ve geçimini sağlayan, reis erkek kavramı üzerine.
Günümüzde bu ezber bozuldu. Yerine koyacağımız tek bir ezber yok artık;kimi evlerde, aile reisi hâlâ erkekken, kimi evlerde kadının dominantlığı ön planda. Kiminde ise “reislik” kavramı çoktan Kızılderili kabileleriyle özdeşleşen, eski moda bir kavram haline gelmiş. Bağımsız iki yetişkinin, birlikte yaşamı benimsenmiş. Kadının ekonomik bağımsızlığını kazanması ile birlikte, erkeğin güçlü, haşmetli duruşu, imgesel manasını yitirmiş.
Özellikle büyük şehirlerin yeni nesil evliliklerinde, kadın erkeğin kendisini
Malum yaz geliyor. Özellikle hanımlar telaşlı. Hangi diyeti uygulayacaklarına, diyete hangi pazartesi başlayacaklarına dair sohbetler, planlar başladı. Ancak, kilo hesapları yapılıyor, hesap sonucunda verilmesi planlanan kilolar çift haneli rakamlarda çıkınca, moraller bozuluyor, motivasyon kayboluyor. Oysa diyet yapmak için, önce ruhu hazırlamak gerek. Motivasyon gerek.
Diyete öncelikle, doğru bir planla başlanmalı. Doğru planı yapmak içinse, öncelikle doğru sorulara ihtiyacımız var. Hadi koçluk seansları başlasın. İlk soru;Diyetle verilmesi planlanan hedef kilo nedir? Örneğin, 20 kilo vermeyi hedeflediğinizi varsayalım. Hangi sürede 20kg vermeyi hedefliyorsunuz? 5 ay mı, harika. Bol bol vaktimiz var.
Şimdi, 20kg’ı yani vermeyi planladığınız toplam kiloyu unutun. Bu sizin moralinizi bozan, motivasyonunuzu düşüren, büyük bir rakam. Üstelik, 5 ay çok uzun bir süre. Motivasyonunuzu kaybedip, diyeti sürekli bir sonraki pazartesiye ertelemeniz çok olası. 5 ay boyunca diyet yapacağınızı, istediklerinizi yiyemeyeceğinizi düşünmek bile motivasyonunuzu bozabilir. Düşünmekten vazgeçin.
Şimdi basit bir hesap yapalım. 5 ayda 20kg vermeyi hedefliyorsanız, bu ayda ortalama 4kg.
Geçen hafta, Stockholm’de yaşayan Türk hanımların kurduğu, Tulpan Kadın Derneği’nin davetlisi olarak, seminer vermek üzere üç günlüğüne İsveç’teydim. Beni çok etkileyen bu ülke ve insanlarla ilgili izlenimlerimi bu satırlarla paylaşmak, onlara teşekkürlerimi bir kere daha aktarabilmek isterim;
· Her şeyden önce, İsveç çok güzel ve huzur dolu bir ülke. Uçaktan aşağıya baktığınızda bile çok etkileniyorsunuz. Denizin üzerinde bir çok ada ve bu küçük adacıkların üzerinde yer alan birbirinden şirin yapılar, daha yukarıdayken bile sizi çağırıyor. Gözünüzün her değdiği noktada yeşil ve mavinin kucaklaşmasını görüyorsunuz.
· Ülkemizle karşılaştırıldığında Stockholm’ün nüfusu çok az. (871.952-31 Ara 2011). Buna rağmen araç trafiği yoğun. Ancak trafikte kornaya basanların İsveç’li değil, yabancılar olduğunu söylüyorlar. İsveç halkı sakin ve trafiğe sabırlı.
· Kraliyet saraylarının yanı sıra, 333 yıl sonra su altından çıkarılan bir savaş gemisinin sergilendiği Vasa müzesi mutlaka görülmeli.
· Nüfusun azlığından olsa gerek, evler hep alçak katlı ve çoğu prefabrik. Genelde ormanın kıyısına yapılan sekiz on evle, küçük mahalleler oluşturulmuş.
Merhaba,
Sizlerle bu hafta, yeni çıkan kitabım "Kırk Kırık Topuk"un heyecanını paylaşmak istiyorum. Seanslarla ve seminerle ulaşma şansı bulamadığım tüm okurların ilişkilerine katkıda bulunabilmek arzusuyla yazdığım bu kitabımın, hayatınızda güzel izler bırakması dileğiyle...
Yeşim Varol Şen
Yaşam Koçu;İlişki ve Evlilik Danışmanı
Bu kitapta 40 kadının hikâyesini okuyacaksınız. Kimi fiziksel, kimi psikolojik şiddet gören, aldatılan veya aldatan, ne istediğini bilip emin adımlarla yürüyen ya da hayatın getirdikleri içinde kendisini kaybetmiş …..İlişkilerini sorgulayan 40 kadının hikayesi.Kimi haklı ama güçsüz, kimi güçlü ama haksız. Farklı yaşlardan, farklı hayatlardan 40 kadın ve hikâyeleri.
Her hikayenin ardından okuyacağınız uzman görüşlerinde, kendi hatalarınızı bulacak, yol haritanızı çizmek için gereken farkındalıkları oluşturacaksınız. Çaresiz hissettiğiniz anlarda aslında çözümsüz olmadığınızı fark edecek, aslında yaşadıklarınızın değil, hissettiklerinizin size özel olduğunu duyumsayacaksınız.
Okuduğunuz her hikâye, size sizden bir haber iletecek. Kendinizi ve hangi yöne ilerlemeniz gerektiğini keşfedeceksiniz. Hikâyelerde farklı hayatlar yaşayan, sizden