Bir ilişkinin en güzel dönemidir flört. Hani midenizde kelebeklerin uçuştuğu,içinizdeki heyecanın yüzünüze yansıdığı, cildinizin ışıklar saçtığı, her dakika enerjinizin arttığı büyülü bir dönem….. Buluşmaya gitmeden önce aynada kendinizi onun gözünden görmek, sevgiliyle geçirilen zamanlar hiç bitmesin diye göz ucuyla saati kollamak, ayrı zamanlarda hep özlemek, çok özlemek….. Ve her şey yolunda gittiğinde, ayakları yerden kesen evlilik kararı.
Aşk harika bir duygu, flört en güzel süreç ….. Ancak, flört dönemini doğru kullanmak da çok önemli.
Elbette sonuna kadar tadını çıkarıp, unutulmaz anılar biriktirilecek bu dönemde. Ancak evliliğin mutlu bir son değil, bir başlangıç olduğunu unutmamak gerek. Flört yeni başlayacak hayata hazırlık dönemi, en önemlisi çiftin birbirini tanıması için, en güzel fırsat. Flört döneminde birbirini doğru tanıyan çiftler, evlilik gibi güzel ama bir o kadar da zorlu olan sürece, çok daha sağlıklı başlıyor.
Peki, nelere mi dikkat etmeliyiz?
Her şeyden önce, evlilik kararı öncesi , ilişkide dikkat edilmesi gereken birkaç önemli nokta var. Bazı konularda hayat görüşü paralel olan çiftler, evliliğe daha avantajlı başlıyor . Ama bu çok
Özellikle bizim toplumumuzda, kız çocukları birer küçük anne. Zaten doğuştan anaç doğar kız çocuğu. Oyuncak bebeğini giydirir. Dizlerine yatırır, üzerini örter küçücük elleriyle. Yarım yamalak dönen diliyle ninniler mırıldanır, uyutur bebeğini. Rengarenk, plastik fincanlarıyla çaylar ikram eder anne ve babasına. Bir daha istemezseniz kırılır. O doğuştan küçük bir annedir, gülüşünden şefkat akar.
Anneler de destekler kız çocuklarının içindeki potansiyeli. Küçük kardeşinin bakımında yardım ister. Küçücük eline toz bezini tutuşturur. Yarım yamalak da yapsa öğrensin, alışsın diye. Akşam olup da baba evine gelince terlikleri elinde babasına koşması, tam bir “aferin” aldırır. Kız çocukları daha çok küçükken öğrenir bu anaçlığın, herkesi düşünür halinin takdir aldığını. Küçük kız çocukları, kardeşlerini, anne babasını düşünerek, herkesin işini kolaylaştırarak büyümenin, takdirlik olduğunu öğrenir de, bunca işin gücün arasında kendisine şefkat göstermeyi, kendisine iyi bakmayı öğrenecek vakti bir türlü bulamaz.
Küçük kız çocuğu büyür. İçinde büyüttüğü anaçlığı tam olarak kullanacağı zamanlar çıka gelir. Artık bir eş ve çocuk sahibidir. İçindeki bütün şefkati, sevgiyi
Çok doğal olarak pek çok insan aldatıldıktan sonra bir daha asla eşine güvenemeyeceğini, inanmak istese bile bunun mümkün olmayacağını düşünür. Bir kez aldandım, ya yine yalan söylerse, ya yine aldatırsa ve ya yine anlamazsam korkusuyla, ya ilişkiyi inançsızlıktan bitirir ya da erkeğin hatasını burnundan getirir. Hadi sadece erkeğin burnundan getirse bir yerde hak etti diyeceğiz ama çoğu zaman kadın en büyük cezayı kendisine çektirir.
Paranoyak hale gelir. Erkeğe göz açtırmamak, tekrar aldatmasına fırsat vermemek için göz hapsinde tutacak diye, aslında kendi hayatını çöpe atar. Bunun sonucunda doğal olarak ilişkinin doğallığı bozulur, tartışmalar başlar. Kadın sinir hastası olur. Erkek tartışmadan kaçınmak için kendisini işe verir. Adamı ara ki evde bulasın. Ya da erkek yaptığı hatanın diyetini ödeyecek diye, süklüm püklüm olur. Karısı ipini ne kadar kısa tutarsa tutsun durumu kabullenir. Bu defa da kadının ne erkeğe saygısı kalır ne de erkeğin kendisine….
Aldatılmışlık en çok öfke yaratır. Biliyorum. Ama bu öfkeden arınıp, “normal” hayatınıza dönemezseniz eğer, bu öfke en çok size zarar verir. Daha önce de söylediğim gibi eşinize, eşinizin ders almışlığına, ilişkinize
En çok üzüldüğüm, en adaletsiz görünen ama bir o kadar da hayatın içinden tablolar…….duygular değişince geriye kalanlar. Aşk, sevgi namına bütün duygular bitmiş. Görseniz birbirlerine o kadar önem ve değer veriyorlar ki. Ama tanımları hep çocuğumun annesi/babası, en iyi arkadaşım, dostum sıfatları üzerine kurulu. Evliliklerde arkadaşlık elbette çok önemli ama en sevdiğimiz dostumuzla evlenmeye kalkmıyoruz öyle değil mi?
Hayatta bir çok rolümüz var. Hepimiz birilerinin evladı, kardeşi, ablası/abisi ,annesi/babasıyız. Çocuğumuza ebeveyn kimliğiyle davranıyoruz, iş yerinde başka roldeyiz….Marketten alışveriş yaparken “müşteri” isimli kılıfımız üzerimizde. Kardeşimize karşı sorumluluklarımız çocuğumuza duyduğumuzdan farklı. Gelin veya damadı oluyoruz yabancı bir ailenin….Onlarla hukukumuz kendi ailemizdekinden farklı….
İş evliliğe gelince, “Eşin için hangi sıfatları ifade etmek istiyorsun” sorusunun cevabı genelde birden fazla oluyor. Yakında evlenecek bir bayan danışanım bu soruya şöyle cevap verdi ; “Yeri geldiğinde eşi, yeri geldiğinde arkadaşı, annesi, kardeşi olmak istiyorum. İşte başı sıkıştığında bana danışsın, hasta olduğunda ona ben bakayım. İçip dağıtmak istediğinde
Ruhumuza da detoks yapmayı ihmal etmeyelim
Çok şükür bahar geldi. Yaz kapıda. Kışın rehavetine kapılan, karbonhidratlarla kendini korumaya almaya çalışan bedenlerimizi yaza hazırlamak için tüm hanımlar koşuşturma içersinde. Yazın giyeceğimiz tiril tiril kıyafetlerin, bikinilerin içinde kendimizden emin görünebilmek için bedenimizi yaza hazırlamak, zayıflamak ve detoks yapmak telaşındayız. Peki ya ruhumuz?
Kışın karanlık günleri ruhlarımızda da aynı etkiyi yarattı elbette. Güneşi görünce içimizde enerji patlamaları başladı. Ama unutmayalım kontrolsüz , iyi yönlendirilmemiş enerji mutluluk yerine yıkım da getirebilir. Baraj kapaklarının aniden açılıverdiğini bir düşünsenize….. Önüne geleni sel alır gider.
Şimdi aynı zamanda ruhsal detoks zamanı. Nasıl mı?
· Her şeyden önce kışın fazlalıklarından kurtulun. Sadece bedenen değil, zihnen de. Ertelenmiş işlerinizi bir listeleyin bakalım. Şu erteleme huyunuzdan vazgeçseniz, çabuk çabuk halledebileceğiniz, bir türlü enerji ve zaman bulup halledemediğiniz için zihninizin bir köşesini meşgul eden ne işler var.
· Yeni sezonun rengarenk vitrinlerinin albenisine kapılıp kendinizi alışveriş çılgınlığına vurmadan
Yeni nesil erkekleri konu alan yazımla ilgili çok sayıda mail aldım. Çoğu, yazımın yanlı olduğunu düşünen erkeklerden gelen maillerdi. Hepsine tek tek cevap vererek, geçmiş tarihli yazılarımı da okumalarını rica ettim. “Zamane erkekleri” konulu makalemin konusu erkeklerdi ve doğal olarak eleştirilen erkekler oldu. Ancak “çuvaldızı kendimize batıralım” dediğim, hemcinslerimi eleştirdiğim makalelerim de az değil. Rahat olunJ
Yaklaşık iki yıl önce yazdığım yazımı tekrar paylaşmak isterim. Başlığını değiştirdim ki hem erkeklere haksızlık olmasın, hem de biz kadınlar kendi değişimimizi tekrar bir gözden geçirebilelim. Bu defa da hem cinslerimden bir çok mail alacağımı biliyorum ama varsın olsun. Adaletsiz bir kalem, kılıçtan keskin olabilir……
Zamane Kızları
Devir değişti… Artık kadın erkeğin bir adım gerisinde değil. Sokakta, hayatta tam yanında….. yanı başında. Özellikle büyük şehirlerde bir çok kadın iş hayatının içinde. Eve ekmek getiriyor, “Çocuk da yaparım, kariyer de “ sloganıyla çocuklarını da büyütüyor, kendine de zaman ayırıyor….Tam da olması gerektiği gibi. Keşke bütün kadınlarımız kendi ayakları üzerinde durabilse, erkekle omuz omuza hayatta birlikte
Bir şikayet forumu açıp, yeni nesil erkeklerle babalarımızın kuşağını karşılaştırmaya karar verdim. Listenin en tepesine de şu başlığı açıyorum ( listeyi ben yaptığıma göre ilk başlığı da ben seçiyorum. Eminim sizin aklınıza çok daha önemli başlıklar geliyordur ama benim bu aralar en takıldığım konu bu!); Bu erkekler neden anlar?
Demek istediğim hangi konuya vakıflar, neyi iyi beceriyorlar? Evde sorumluluk paylaşımı deyince, hemen saymak kolay. Yemek yapmak, çamaşır ve bulaşık (tamam makine yıkıyor ama bu makinelerin daha kendi kendini boşaltanı çıkmadı ki), temizlik ve ev düzeni ( tamam yeni nesil erkeklerin hepsi artık az çok yardım ediyor ama onların da yap demeden yapanı daha doğmadı ki) vs vs. Genelde hepsi kadının evle ilgili sorumlulukları diye sayılıveriliyor.
Ya erkeğin evdeki görevleri?
Alış veriş yapmak ( Ne gerek var! Aç markete telefon hepsi kapında.)
Çöpü atmak ( Apartman görevlilerinden Allah razı olsun)
Evde tamirat yapmak. (Hah! Konu tam da bu işte!)
Bir kere evde ne sıklıkta bir şey bozulur. Yemek dediğin her gün yapılıyor, evi bir toplama içinden fırtına geçmiş hale dönüyor, bulaşık dediğin tek kullanımdan sonra yığılıyor da, evde ne sıklıkta
Ahh Özgecan……
Canımız fena yandı….
Bu memlekette ne çok kadın öldürülüyor. Her gün bir çok kadın şiddet görüyor, tacize uğruyor, tecavüz mağduru oluyor. Hepsine canımız yanıyor, ruhumuzun en acıya dayanıksız kısmına bir çentik daha atılıyor.
Ama bu defa farklı biliyor musun….Niye mi?
Çünkü kimsenin sana atacak bir çamuru yoktu. Sana “mini etek giymiş, erkeği kışkırtmış” diyemediler. Sana “erkeklerle geziyormuş, hak etmiş” diyemediler. Sana “zaten bu işi yapıyormuş, başına gelecek belliydi” diyemediler. Sanki dediklerinden her hangi biri suçu hafifletiyormuş, bunları yapan bir kadın tecavüzü, katledilmeyi hakkedermiş gibi….Ama sana bu mesnetsiz lafların hiçbirini yakıştıramadılar.
Çünkü sen sadece okulundan dönüyordun… Okulundan, annenin sıcak kollarına, babanın güvenli çatısına dönüyordun.
İşte bu yüzden bir iki densiz dışında kimse laf söyleyemedi sana, karalayamadı seni. Masumiyetin gün gibi ortadaydı, güneşi balçıkla sıvayamadılar bu defa. Ve artık içimiz taştı…..
Kadın olmanın ne denli zor olduğunu, ömür boyu huzursuzluk demek olduğunu anlatmak için senin ölmen mi gerekiyordu be çocuk….. Yolda yürürken ne kadar savunmasız olduğumuzu, fiziksel gücünü sila