Prisoners of Geography (Coğraf-yanın Esirleri) kitabının üçüncü haritasını Amerika Birleşik Devletleri (ABD) oluşturuyor. Tim Marshall, ABD’yi dünyanın oturulacak en iyi yeri olarak tanımlıyor. Emlak komisyoncunuza “Oturmak için neresini tavsiye edersiniz?” sorusu yönelttiğinizde, “yeri iyi olsun” diyecektir. Marshall’a göre, ABD, dünyada her şeyin bir araya geldiği, oturulabilecek en iyi yer.
ABD’nin doğal konumu, onu, başkaları tarafından işgal edilemez bir ülke haline getiriyor. Fazla komşusu olmaması, komşularının kalitesi, su ve enerji kaynaklarının çokluğu, ulaşım imkânlarının yüksekliği, ABD’yi herkesin imrendiği ve göç etmek istediği bir ülke haline getiriyor. Nitekim, 2013’te yapılan Gallup araştırmasına göre, Avrupa ve Japonya’nın bile nüfusunun yüzde 25’i ABD’ye göç etmek istiyor. Dünyanın en iyi üniversitelerinin 5/4’ünün ABD’de olması, askeri gücünün NATO ülkelerinin tümünün toplamından fazla olması ve ülkenin ekonomik olarak kendi kendine yeter durumda bulunması, ABD’nin gücüne güç katıyor.
Yıllar boyu güçlendi
ABD hükümetleri aldıkları tedbirlerle ülkeyi doğal zorluklara ek olarak da, işgal edilemez hale getirdi. Halkın elinde, 100 milyonlarca silah var. Meksika Körfezi ve buna bağlanan nehirler ciddi ulaşım imkânları sunuyor. Meksika, uyuşturucu kaçakçılığı ve kaçak işçi girişi dışında, hiç bir problem yaratmıyor. Problemli konular da, giderilmeye çalışılıyor. Meksika, ekilebilir arazinin azlığı, taşımacılık yapılabilecek nehir bulunmaması ve nüfus artış hızıyla, çok hızlı gelişebilecek bir ülke olarak görülmüyor. Meksika’da zaman zaman ortaya çıkan anti demokratik uygulamalar da, gelişimini yavaşlatıyor.
Alaska, 1867’de Rusya’dan 7.2 milyon dolar ödenerek alınmıştı. Bu anlaşmayı yapan Devlet Bakanı William Seward, ödenen paranın “kar satın almaya gittiği” eleştirisiyle karşılaşmıştı. Ancak, 1896’da bölgede altın bulunması; daha sonra da, büyük petrol rezervlerinin bulunduğunun anlaşılması, yapılan anlaşmanın ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor. (Bizde de, Doğu Bölgesi’nin bir kısmını “verelim gitsin” diyenler, zaman içinde ne kadar büyük hata yaptıklarını görecekler.)
Tehlikeler bertaraf edildi
Bugün, Küba’nın artık dünyanın büyük güçleri tarafından desteklenmiyor olması ve Porto Riko’nun Amerikan mandasını kabul etmiş bulunması, bu bölgeden gelecek tüm tehlikeleri bertaraf etmiş durumda. Gelişmeler, Küba’nın da yakın gelecekte, ABD paraleline gireceğini gösteriyor.
Öte yandan, Panama Kanalı’nın kullanım hakları, 1903’ten beri ABD’de bulunuyor. Yine, Pasifik’te Hawaii Adaları’nın bulunması ve Çin Denizi’nde Tayvan’a ABD desteği verilmesi, Pasifik Okyanusu’nu ABD kontrolüne bırakıyor. Bu kontrol, Çin’in ticaret kanallarının ABD tarafından kontrol edilmesi anlamına geliyor.
ABD, 1948 - 51 yılları arasında ilan ettiği Marshall Planı ile, Sovyetler Birliği’nin Atlantik Okyanusu’na ulaşımını imkânsız hale getirmişti. 1949 yılında imzalanan NATO Anlaşması ile de, NATO’ya dahil hiç bir ülke, Washington’a sormadan askeri harekât yapamaz hale geldi. NATO Anlaşması ile, İzlanda, Norveç, İngiltere ve İtalya; Kuzey Atlantik, Pasifik ve Akdeniz’deki tüm üstlerinin kullanım haklarını ABD’ye verdiler. ABD’nin, benzer bir anlaşmayı Avustralya ve Yeni Zelanda ile yapmış olması, ABD’yi Pasifik’te tek güç haline getiriyor.
Japonya, Tayland, Vietnam, Güney Kore, Singapur, Malezya, Endonezya ve bu bölgede bulunan diğer devletler, ABD ile ilişkilerini bozdukları takdirde, Çin istilasıyla karşılaşacaklarını biliyorlar.
Öte yandan, Çin, artık komünizmi yayma iddiasında bulunmuyor. Rusya’nın da, soğuk savaş günlerine geri dönme gücü yok. Çin’in yabancı petrol ve gaza olan büyük ihtiyacı, Orta Doğu ile ilgilenmesini; özellikle de, İran’la iyi ilişkiler kurmasını gerektiriyor. Bu nedenle de, ABD, kontrolsüz bir süper güç yaratmama adına, Orta Doğu’yu kontrol etme ihtiyacını duyuyor.