Dünkü yazımda, gelişmekte olan ülkeleri hedef alan terör saldırılarının, artık gelişmiş ülkelere de yayıldığından, terör olaylarının birçoğunu, gelişmiş ülkelerin kendi vatandaşlarının gerçekleştirdiği konusundan bahsetmiş; buna, gelişmiş ülkelerin teröre yanlış yaklaşımları ve hatalı göçmen politikalarının neden olduğunu anlatmıştım.
Gelişmiş ülkeler, kendi vatandaşlarını mümkün olduğunca rahat yaşatmak için gelişmekte olan ülkelerden kendi vatandaşlarının yapamayacağı işleri yapacak göçmen almak ve onlara asgari şartları sağlamak peşinde oldular. Gelişmiş ülke vatandaşları, ülkelerine kabul ettikleri göçmenleri her biçimde kullanabileceklerini, aşağılayabileceklerini, gerektiğinde göçmenlerin dinleriyle, kültürsüzlükleriyle alay edebileceklerini; ne de olsa, paranın, zenginliğin ve kültürün kendilerinde olduğunu düşünüyorlar.
Yanlışlıklar
Avrupa Birliği’nde (AB) yaşanan bir ekonomik krizde, ilk işsiz kalanlar göçmenler oluyor. Yine göçmenler, yeterli eğitim alamadıkları, beslenip korunamadıklarından, kendi ülkelerindeki birinci sınıf ülke vatandaşlarına yetişemiyorlar. Belki de gelişmiş ülke yönetimi ve halkları bu durumu “yeni sömürü biçimi” olarak görüyor. Gelişmekte olan ülkelerin dini, ırkı ve siyasi liderlerine pervasızca saldırılar yapılıp, bunun adına “Ülkemizdeki özgürlük ortamı” deniliyor. Bu yanlışlık artık Avrupa kültürünün ve demokrasi anlayışının üzerine ciddi ölçüde gölge düşürmeye başladı.
İngiltere’nin AB’den çıkış nedeni, gerçekte, İngilizlerin göçmen politikasının çöktüğü anlamına geliyor. Polonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Balkan devletlerindeki birçok AB vatandaşı, genel kabul görmüş dil olan İngilizcenin konuşulduğu İngiltere’ye göç etti. Bu gelişme İngiltere’nin demografik yapısını bozdu. Artık Londra’da İngiliz’den fazla yabancı var.
Başka ülkeleri eleştirirken, bizde de iyi bir göçmen politikası uygulandığını söyleyemeyiz. Vatandaşlığa alınmaya çalışılan milyonlarca Suriyeli başımıza ciddi sorunlar açacak.
Ne yapmalı?
AB’nin, göçmen politikalarında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) uygulamalarını örnek alması, AB ülkelerinin göçmen alma ve uygulama politikalarında ortak hareket etmesi lazım. Aynı vize ve göçmenlik kurallarını uygulamayan ülkelerin, AB’den elde ettiği çıkarlar geçici olarak dondurulmalı. AB kendi hataları için başkalarını suçlamamalı, “demokrasi ve özgürlük” adı altında, başka ülke, din, ırk ve vatandaşlarının aşağılanmasına izin vermemeli.
ABD, zaten göçmenlerle kurulmuş bir devlet ve bu nedenle göç almayı sürdürüyor. Hatta, piyangoyla bile vatandaşlık dağıtıyor. ABD, din, kültür, ırk, cins v.s. gibi farklılıkların ülkesinde bulunmasını; bunların birbirleriyle alay etmemelerini sağlamaya çalışıyor. ABD göçmenlik politikası (immigration policy), tüm bu unsurların mümkün olduğunca belli bir oranda tutulması esasına dayanıyor. ABD’deki toplam Müslüman oranı % 6-7 civarında. Cumhuriyetçilerin adayı Trump’ın başkanlık propagandasına alet ettiği belli ırk ve dinlere karşı olma söylemleri, ABD anayasasına uymuyor. Dolayısıyla, uygulanma olasılığı da yok.
Öte yandan, ABD, savaşın hiçbir biçimde kendi ülkesine, hatta kendi kıtasına yaklaşmasını istemiyor.