Dünkü yazımda, ekonomi tarihinin, günümüz için “savaş olasılığı” gösterdiğinden bahsetmiş ve benzer düşüncelerde olan tarih ve ekonomi yazarlarından söz etmiştim.
Uluslararası ilişkiler konusunda çalışanlar, savaşın nedenini, serbest ticaretin ortadan kalmasına, doğal kaynaklarla ilgili mücadeleye ya da medeniyetler çatışmasına bağlayacaktır. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkma nedenini de böyle anlatıyorlar. Oysa gelir eşitsizliğinin gittikçe artması, ABD’nin giderek tek kutuplu dünya yaratması ve kendi çıkarı dışında çıkar tanımaması, gelişmekte olan ülkelerin, bırakın gelişmiş ülkelere yetişmesini, karşılaştırmalı olarak gittikçe gerilemeleri ve aşırı silahlanma Üçüncü Dünya Savaşı’nın nedeni olacak.
‘Bunları yaşamıştık’
“Paranın Yükselişi-Dünya Finansal Tarihi”nin yazarı Niall Ferguson’a göre, “Biz bunları yaşamıştık. Küreselleşmenin ilk çağında, birçok ekonomist, dünyanın finans merkezi Britanya ile kıta Avrupa’sının en dinamik sanayileşmiş ekonomisi Almanya arasında, birbirine ihtiyaç duyan (simbiyotik) bir ilişki olduğunu düşünüyordu. Bugün de acaba 1914’te olduğu gibi küreselleşmenin çatırdamasını tetikleyecek bir şey olabilir mi? Bu soruya verilecek yanıt, ticaret vs. yüzünden ABD ile Çin arasında siyasi ilişkilerin bozulmasıdır. Senaryo mantıksız gelebilir. Tarihçiler, önceden olduğu gibi, olayları anlayabilmek için mantıklı nedenler oluşturacaklardır. Savaşı savunanlar Çin’in zorlayıcı tavırlarını suçlarken, diğerleri, yorgun dev ABD’nin ihmal edilmişliğine ağıt yakacaklardır. Olaylarla tarihsel süreçlerin açıklanması yönünden bakıldığında, günümüzde büyük bir dünya yangınının başlama olasılığı, sinir bozucu olsa da, 1914’teki kadar yüksektir.”
“Tarihten alınacak önemli bir ders, ekonomik küreselleşmenin hayli ileri düzeyde olduğu ve İngilizce konuşulan bir imparatorluğun baskın konumunun sağlam görüldüğü zamanlarda bile büyük savaşların patlak verebileceğidir. İkinci önemli ders ise dünyada uzun süredir büyük çatışma yaşanmamasının böyle bir çatışmayı düşünmeyi zorlaştırmasıdır (ya da belki böyle çatışmanın başlamasını kolaylaştırmasıdır). Ancak tarihçilerin bilebileceği, gerçekten büyük olan krizler o kadar ender yaşanır ki bugünün ekonomi yöneticilerinin böyle bir krizi yaşamış olma ihtimalleri yoktur. Üçüncü ve son ders de bir kriz patlak verdiğinde, keyfi yerinde olan yatırımcıların, savaş yarası taşıyanlardan daha fazla hasar gördüğüdür.”
Altın standardı
Ekonomi tarihi öğretenler, “Altın Standardı”nın 1890 ile 1914 tarihleri arasında uygulandığını anlatırlar. Oysa devam etmiştir. Bu standart, ülke para birimlerinin altına bağlandığı, sabit bir döviz kuru sistemidir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, ABD dışındaki hiçbir ülkenin savaş harcamalarını sağlayacak kadar altınının olmaması, “Altın Standardı” uygulamasına bir süre ara verilmesi sonucunu doğurdu. Bu nedenle, 1914-1924 arası, “Altın Standardı”nın yerini “Altın-Dolar Standardı” aldı. 1925’te, İngiltere, Fransa ve Japonya, ABD ile birlikte hareket ederek, yeniden “Altın Standardı” uygulamaya başladılar.
Bugünlerde, “Altın Standardı”nın yerini, “kurların ABD Doları’na bağlanma uygulaması” aldı. 1944 Bretton Woods Anlaşması’nın temeli de buydu. 2000’de karşılaştığımız büyük krizimizin nedeni de kurları sabit tutma çabası olmuştur. Üçüncü Dünya Savaşı’nın da bu ısrar ve ABD’nin kendi çıkarı dışında çıkar tanımaması nedeniyle çıkacağı öngörülüyor.