Başta kapitalizmin kalesi sayılan ABD’deki ekonomistler olmak üzere, tüm dünyadaki ekonomistler, kapitalizmin geleceğini tartışıyor. ABD’nin ünlü Foreign Affairs dergisi bile, bu ayki sayısını bu konuya ayırdı. Aralarında nobel ödüllülerin de bulunduğu Joseph E.Stiglitz, Todd N.Tucker ve Gabriel Zucman gibi meşhur ekonomistler, ABD’nin büyük krizden tek kurtuluşunun, çok büyük oranlı vergi koymak olduğunu savunuyorlar.
Satamadığın senin değil
Ancak, vergi koymak da sorunu çözmüyor. Piyasalar çalışmadıkça, vergiyi tahsil etmek de mümkün görülmüyor. Bu konuda bizde de son aylarda bir örnek yaşandı. Devlet, 5 milyon TL’nin üzerindeki özel mülklerden vergi almaya kalktı. Mülklerin değeri o denli yüksek belirlendi ki, vatandaşlar belirlenen fiyatlardan mülklerini hemen satmaya hazır olduklarını beyan ettiler. Piyasası oluşturulmamış; alım satımı yapılamayan bir malın fiyatı otoriteler tarafından belirlenmeye çalışıldı. Getirilen vergi sistemi tutmadı.
Oysa, öncelikle “Gayrimenkul Kredi Piyasası” oluşturulmuş olsa idi, vergiyi veremeyen malını satabilecekti.
Rüşvet engellenemedi
Kapitalizmin, serbest ve açık rekabet oluşturacağı savı ile, rüşveti engelleyeceği savunuluyordu. Oysa, kapitalist ülkelerin başlattığı savaşlar, rüşvetin ve para aklamanın aracı oldu. David Montero’nun açıkladığı üzere, ABD’nin Irak savaşı sonrasında başlattığı “petrol karşılığı besin(oil-for-food)” sistemi, büyük rüşvetin döndüğü bir mekanizmaya dönüştü.
Gabriel Zucman’a göre, dünyadaki paranın % 8’i vergi cenneti sayılan adalarda(off-shore) tutuluyor. Öte yandan, dünyadaki servetin önemli bölümü, sahibinin adının gösterilmediği “trust (bir çeşit vakıf)” hesaplarında bulunuyor.
Herkes rüşvet alınıp verildiğini biliyor. Ama, kapitalist sistem önleyici tedbir alamıyor. Üstelik, dünya çapında dönen rüşvetin büyüklüğü, sadece tahmin edilebiliyor. Oliver Bullough’a göre, Londra ve Zürih’te bankalar hala kirli parayı mevduat olarak kabul ediyorlar; New York’ta da, gayrimenkule yatırılıp para aklanıyor. David Montero, 1990’lı yıllarda Yunanistan’ın silah alımlarında dönen rüşvet nedeniyle, kamu borçlarının nasıl tavan yaptığını ve 2009 yılına gelindiğinde, iflasla karşılaşıldığını anlatıyor.
Rekabet azaldı
Kapitalist sistemin rekabeti artırması gerektiği savunulurken, tersi oldu. Şirketler büyüdükçe, kendilerinden daha küçük şirketleri satın alıp, onların kendilerine rakip olmasını önlediler. Benzer gelişme, ülkeler arasında da oldu. Adı sömürge olmayan ama bir türlü gelişemeyen ülkeler yaratıldı. Çıkar uğruna, ülke yönetimleri bile değiştirildi; darbeler yapıldı. Başta ABD olmak üzere zengin devletler, en temel görevlerinden birisinin şirketlerinin çıkarını korumak olduğunu itiraf ettiler; halklarından topladıkları vergileri, şirketlerin daha zengin olmasını sağlamakta kullandılar.