İkinci Dünya Savaşı öncesi İngiltere “dünya lideri ülke” olarak tanımlanırdı. Afrika’dan Avustralya’ya kadar uzanan sömürgeleri sayesinde İngiltere’ye “üzerinde güneş batmayan ülke” denilirdi. İkinci Dünya Savaşı sonrası, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile tam bir ittifak içinde yürüttüğü dış politika sayesinde, İngiltere, ABD’den sonra dünyanın en önemli ülkesi olma konumu sürdürdü.
Airbus uçaklarının yapımında Fransa ile yaptığı işbirliği, geliştirdiği savunma silahları, Falkland Savaşı’ndaki askeri başarısı, Avrupa Birliği’ne katılması, Ortadoğu’daki etkinliğini sürdürmesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği, üstün yetenekli diplomatları ve gizli servisi, İngiltere’yi dünya siyasetinde, ABD’den sonra ikinci en güçlü ülke konumuna yerleştirmişti.
Geçen yıl, çoğu Kuzey Afrikalı 39 bin civarındaki göçmen, çeşitli yollarla Fransa’dan İngiltere’ye göç etti. Bu göçün devamını engellemek üzere, İngiltere, Calais girişindeki tünele ve çıkıştaki feribot seferlerine, ciddi güvenlik önlemleri uyguladı.
ABD ile ayrışma büyüyor
Son yıllarda İngiltere, Euro sistemine girmeyerek, hatta Avrupa Birliği’nde kalıp kalmama statüsünü tartışarak, Suriye’deki askeri harekâtlara katılmayarak ve ABD’nin karşı görüşüne rağmen, Çin’le ciddi ilişkilere girerek, giderek daha çok içine kapanma ve uluslararası ilişkilerden soyutlanma konumuna geldi. Rus oligarkların İngiltere’de nakit banknot vererek geniş ölçüde emlak almasına izin vermesi de ABD politikalarına karşı çıkmanın ilave bir göstergesi oldu.
Kosova ve Sierra Leone’deki insan haklarını koruma girişimleri ile Afganistan ve Irak savaşlarında bile ABD’nin yanında olan İngiltere, giderek dünya sorunlarıyla ilgilenmeyen, içine kapalı bir ülke haline geldi. İngiltere Ukrayna’nın bazı bölgelerinin Rusya tarafından işgal edilmesi sonucunda Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların bir bölümünü de uygulamamıştı.
İngiltere’nin uluslararası ilişkilere ayırdığı bütçe, 2010 yılında %20 azaltıldı. Önümüzdeki yıllarda bu bütçe %40 oranında azaltılacak. İngiltere, asker sayısını 2020’ye kadar 102 binden 82 bine indiriyor. İngiltere’nin deniz gücünü yeterince büyütmemesi, İrlanda Denizi hâkimiyetinin Ruslara geçmesine neden oldu. İngiltere’nin NATO’dan da çıkacağı konuşuluyor.
Çin ile ilişkiler
Geçen temmuz ayında İngiltere, Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in isteğiyle Çin’de istenmeyen Çin sanatçısı Ai Weiwei’nin vizesini iptal etmişti. İngiltere tüm politik çatışmaları göz ardı ederek, ülkelerin yönetim biçimi ve karşılıklı sorunlarını düşünmeden, her ülkeyle ticari ilişkilerini geliştirmek istiyor. Bu haliyle İngiltere, Çin’in Afrika’da diktatörlerle yaptığı işbirliğine benzer, çıkarcı ilişkilere giriyor. İngiltere’deki Çin yatırımları da 2012-2014 arasında ciddi biçimde arttı.
İngiltere hâlâ dış ticaretinin %60’nı Avrupa Birliği dışındaki ülkelerle yapıyor. Bu durum, Avrupa Birliği üyelerini tedirgin etmiş vaziyette. Öte yandan, Avrupa Birliği’nin güttüğü ortak dış politikanın da dışına çıkılıyor. ABD ile Avrupa Birliği’nin önümüzdeki yıl uygulamaya başlayacağı “The Transatlantic Trade and Investment Partnership” anlaşması da, önemli bir fayda sağlamayacağı gerekçesiyle, İngilizlerce önemsenmiyor. Bu haliyle Büyük Britanya, imparatorluk olma ve “büyük olma” görünümünü yitiriyor gibi.