Daha önce de defalarca yazdım:
Herhalde son iki ayda geçirdiğimiz değişimi dünya ancak son 100 yılda yaşamıştır. Dönüşüm o kadar hızlı, o kadar yaygın, o kadar derin. Birçoklarının “çöküş” dediği bu değişimden ise, aslında yeni bir bebek doğuyor. Yeni bir düzen, yeni ideolojiler ve yeni yaşam şekilleri ortaya çıkıyor. Yani yeni bizler, yeni devletler...
Bunun en güzel örneği de Çin. İki hafta önce toplanan Çin Ulusal Halk Kongresi, tarihinde ilk kez bir sonraki yılla ilgili ekonomik öngörüde bulunmadı. Ortaya büyüme hedefleri koymadı. Dahası: İlk kez “insan odaklı büyüme”ye odaklandı. Bunu yapan dünyanın en büyük 2. ekonomisi olunca, bu değişimin ne anlama geldiğine iyice bakmak gerekiyor.
İnsan odaklı büyüme
Her şeyden önce şunu hatırlayalım: Çin Ulusal Halk Kongresi, yılda bir kez toplanan bir yasama organı. Ülkeyi 54 yıldır tek parti iktidarıyla yöneten Çin Komünist Partisi, devleti de yönettiği için bu şu anlama geliyor: Kongre aslında Parti’nin çıkardığı yasaları onaylayan bir kol. Her yıl toplandığında da son 12 ayın raporunu sunuyor ve önündeki 12 ayla ilgili öngörülerde bulunuyor. İlk kez bu yıl böyle bir tespitte bulunmamasının tek sebebi ise, korona sonrası belirsizlik değil.
Şöyle ki: Şu an ülkede virüs kontrol altına alınmış görünüyor. 53 gündür hiçbir vaka saptanmadığı söyleniyor. Hatta adeta bunun ispatı olarak Çin lideri Şi Jinping, 21 Mayıs’taki Kongre’de maske takmadan boy gösterdi. Ülkede ekonomik çark da yeniden dönmeye, fabrikalar açılmaya başladı. Göstergeler, pandemi öncesi ekonomik duruma tahminlerden çok daha hızlı dönüldüğüne işaret ediyor. Ancak yine de elbette ortada büyük bir belirsizlik var. Bunun asıl sebebi de bugün dünya sistemine bu kadar entegre olmuş Çin’in durumunun dünya ahvaliyle çok ilintili olması.
***
Yalnız Halk Kongresi’nin büyüme rakamı vermemesinin tek nedeni, bu belirsizlik değil. Asıl nedeni, ülkenin “insan-odaklı büyümeye” dayalı bir sisteme geçmiş olması. Yani ne kadar büyüdüğünden ziyade, nasıl büyüdüğünü önemsemesi. Büyümenin içini doldurmak, refahı kurumlara ve topluma daha eşit dağıtarak büyümek istemesi. Telefonda konuştuğum Asya uzmanı ve Atlı Global’in Kurucu Başkanı Dr. Altay Atlı, bunu şöyle özetliyor: “Diyelim yüzde 10 büyüdün. Tamam da, kim büyüdü? Nasıl büyüdün? Gelir eşitsizliğini artırarak mı büyüdün? Şimdi Çin bunu sorguluyor.”
İşte bu Kongre’ye “Daha fazla insana nasıl istihdam yaratırız?” sorusunun damga vurmasının sebebi bu.
Çin’in dönüşümü
Gerçi Çin uzun zamandır böyle yapısal bir dönüşüm içindeydi. Durumu özetle şöyle: Dünyanın en son geçirdiği finansal kriz olan 2007-8 “mortgage krizi”nden sonra, Çin ekonomik modeliyle öne çıkarılmıştı. Zira hatırlarsanız- o krizin serbest piyasa ekonomisinin aşırılıklarından kaynaklandığı savunulmuş, çözüm olarak da devlet kontrolünün piyasa üzerindeki etkisinin artması gerektiği öne sürülmüştü. Buna örnek olarak da Çin’in uyguladığı devlet kapitalizmi gösterilmişti.
Ne var ki gel zaman git zaman, devlet müdahalesinin de işleri çözmediği anlaşıldı; Çin’in dünya pazarlarında en büyük avantajı, ucuz iş gücü ve düşük maliyetleriydi. Ancak zaman içinde ekonomisi hızla büyüdükçe, maliyetler de arttı. Onun yerini, 4’te 1’i kadar maliyet sağlayan Endonezya, Vietnam, Hindistan gibi ülkeler almaya başladı. Dolayısıyla, Çin bu avantajını kaybetti. Yani sonuçta ne liberal ekonominin ne de devlet kapitalizminin işlemediği iyice ayyuka çıktı.
Bunun üzerine 2008 itibarıyla Çin ekonomik modelini değiştirmeye başladı. Ucuz iş gücüne dayanan yani emek-yoğun üretimden teknoloji-yoğun üretime geçiş yaptı. Katma değeri yüksek mallar üretmeye başladı. Teknolojiye yatırım yaparak dünyada bu yönüyle öne çıktı. Zaten ABD de bu yüzden Çin’e “soğuk savaş” açtı. Kısacası zaten 12 yıldır sürmekte olan Çin’in yapısal değişimi koronayla birlikte hızlanmış, artık iyice şekle şemale bürünmüş görünüyor.
***
Aslında her kriz, sistemin kendini yenilemesi için bir fırsat. Zira mevcut sistemin zayıflıklarını, kırılganlıklarını ortaya saçıyor. Tam da bu yüzden tarihte her büyük savaştan ve salgından sonra yeni bir düzen kurulmuş. Şimdi korona da dayandığımız küresel sistemin tüm aksaklıklarını turnusol kâğıdı gibi açığa çıkarıyor. Bunu gören Çin gibi ülkeler de rüzgâra göre hızla dümen kırıyor.