"Şu anda ABD’ye karşı bir duruş sergileyebilecek tek ülke Çin olabilir."
Cumhur- başkanı Erdoğan’ın eylül sonunda Almanya dönüşünde sarf ettiği bu cümle, geçtiğimiz hafta sonu Arjantin’de yapılan G-20 zirvesinde doğruluğunu kanıtladı.
***
Bizler her ne kadar Arjantin’deki zirveyi Kaşıkçı cinayeti bağlamında takip ettiysek de, aslında tüm dünya Trump’ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’le görüşmesine kitlenmişti. Trump’ı bu zirve öncesinde ve esnasında endişelendiren tek şey de zaten muhtemelen bu görüşmeydi.
Zirvede ise “beklenmeyen” oldu. İki ülke arasında bir süredir hızla tırmanan ticaret savaşı, aniden uzlaşıya bağlandı. Akıllara da ister istemez şu soru geldi: ABD yani pes mi etti, bu onun liderliğinde yapılan acaba sondan kaçıncı G-20 zirvesiydi?
G-20 uzlaşısı
G-20 aslında 1999’da dünyanın en gelişmiş 19 ekonomisini ve AB’yi içine alarak kuruldu. O günden beri de grupta elbette lider konumundaki ABD’nin düdüğü ötüyor. Ne var ki dünyanın ağırlık merkezi hızla Asya Pasifik’e kayıyor. Şimdiden 21. yüzyıla “Pasifik Yüzyılı” deniyor. 2030’da -yani sadece 11 yıl sonra- dünya ticaretinin yüzde 50’sinin burada yoğunlaşması bekleniyor.
Zaten Trump da tam da bu gidişatın farkında olduğu için Ç
Her Ukrayna-Rusya krizi patlak verdiğinde, savaş çığırtkanları yine ortalığa dökülüyor. “Ukrayna’nın baş destekçisi ABD ve Rusya arasında beklenen savaş sonunda çıkıyor!” nidaları yükseliyor. Ama en sonda söyleyeceğimi baştan yazayım: Korkarım hevesleri yine kursaklarında kalacak.
***
Her ne kadar Ukrayna iki büyük güç arasında bir satranç tahtası olsa da, Suriye ya da Afganistan’dan bir farkı yok. Zira Washington ve Moskova bu bölgelerde rekabet eden aslında iki küresel ortak. Dolayısıyla, Ukrayna krizini de diğer krizler gibi canlı ama kısıtlı tutmaya devam edecekler.
ABD-Rusya düşman mı?
2014 başında Ukraynalı yazar Andrey Kurkov, Time dergisinde sormuştu: “Putin’in kafasında Rusya nerede bitiyor?” Soruyu yine kendi cevaplamıştı: “ABD’nin başladığı yerde bitiyor.” Haklı, çünkü ABD’nin çıkarları Rusya-Ukrayna sınırında başlıyor.
Kısaca hatırlarsak, Mart 2014’te Rusya önce Ukrayna’ya bağlı olan Kırım’ı ilhak edip, sonra da Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçıları desteklemişti ve çatışmalarda 10 binden fazla kişi hayatını kaybetmişti. Bu olaylardan sonra ABD başta olmak üzere Batı da Kiev’in arkasında çok daha güçlü ve açık bir şekilde durdu.
Geçtiğimiz pazar günü Moskova’nın Ukrayna
Son günlerde Türkiye, derin bir “stratejik ayar” yapıyor. Yani ABD/Batı ittifakı ile Rusya arasında çok hassas bir denge kuruyor. Moskova’ya “Sakın beni cepte keklik sanma” derken, Washington’a da “Bence beni kaçırma” diyerek stratejik ittifakın devamından yana olduğunu gösteriyor.
ABD-Rus dengesi
Geçen hafta art arda iki önemli gelişme bunu ortaya koydu: 1.si, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın aniden, “ABD’den Patriot füzeleri için iyi bir teklif gelirse, ciddiyetle değerlendiririz” demesiydi. Hem de tam da Rusya’dan alacağımız S-400 savunma sisteminin 2019 sonunda Türkiye’ye varacağı açıklanmışken... Böylelikle Cumhur- başkanlığı, hedefinin iki tarafı dengelemek olduğunu ortaya koydu.
2. gelişme ise Rus gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak “Türk Akımı”nın açılışını Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Putin’in İstanbul’da birlikte yapmasıydı. İşte Ankara aynı denge politikasını enerji konusunda da uyguluyor. ABD’nin desteklediği başka boru hatları kurarak, Rusya’ya bağımlılığını azaltıyor. Bunun başında da Azeri gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak olan TANAP geliyor.
Türk Akımı-TANAP rekabeti
Türk Akımı’nın 1. ayağı Kasım 2019’da tamamlanacak ve buradan gelecek Rus gazı
"Patriotlardan bize iyi bir teklif gelirse, Türkiye bunu ciddiyetle değerlen direcektir." Bu cümleyi söyleyenin kim olduğuna, söylediği yere ve söylediği zamana dikkat!
Söyleyen, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın. Zaman evvelsi gün, yani tam da Rusya lideri Putin İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte (Rus gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak) “Türk Akımı”nın açılışını yaptıktan hemen sonra. Yer ise, Rusya Büyükelçisi’nin de hazır bulunduğu, Türk-Rus ilişkilerinin konuşulduğu üst düzey bir forum.
Yani Kalın, Erdoğan ve Putin Rusya’dan alacağımız S-400 savunma sisteminin detaylarını konuştuktan sadece 1 gün sonra, Amerikan Patriotlarına yeşil ışık yakmış oldu. Peki bu, S-400’den vazgeçeceğimiz anlamına mı geliyor? Yoksa ABD’den füze almaya mı karar verdik?
***
Önce kısa bir özet: Türkiye’nin güvenliğini sağlamak için iki ana ihtiyaç var. 1.si, hava savunması. 2.si, füze savunması. İşte S-400’ler de 1.sini karşılamaya yönelik. Görevi, hava sahamızı ihlal eden uçakları belirlemek ve onları ya Türkiye toprakları dışına çıkarmak ya da düşürmek. İlk bataryaları Ekim 2019’da gelecek.
Ne var ki Rus S-400 sistemi Türkiye’nin dahil olduğu NATO altyapısına entegre değil. O
Bunu yazan, New York Times gazetesi. Hem de evvelsi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya lideri Putin’in İstanbul’da beraber kutlama törenini yaptığı “Türk Akımı” projesi için. İki lider, dünyanın enerji haritasını değiştirecek bu doğal gaz projesinin deniz kısmının tamamlandığını cümle âleme birlikte duyurdular. Batı dünyasının da yüreğini hoplattılar.
Türk Akımı 1-2
Aslında bütün hikâye bundan 4 yıl önce başladı. Aralık 2014’te, yani Rusya’yla patlak veren uçak krizinden bir yıl önce, Putin yine Ankara’daydı. Bir anda ABD’yi ve Avrupa’yı resmen dumura uğratacak o açıklamayı yaptı: “Güney Akım Boru Hattı Projesi’ni iptal ediyoruz. Onun yerine Türkiye’den geçecek yeni bir boru hattı inşa edeceğiz!”
Batılılar tam anlamıyla şoke oldular. Çünkü Güney Akım, Rus gazını Karadeniz üzerinden Bulgaristan’a, buradan da Avrupa’ya taşıyacaktı. Ancak Rusya Avrupa Birliği (AB) hukukuna ve kurallarına uymak istemediği için, bir türlü gerçekleşemedi. Türk Akımı da aynı miktardaki Rus gazını, Bulgaristan yerine Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak.
4 yıl önce duyurulan bu proje, ABD’nin tüm itirazlarına rağmen ışık hızıyla ilerledi ve bu
Tam da İsrail’in Hamas’la görüştüğü haberi gündeme bomba gibi düşmüştü. Hatta Hamas’ın Gazze sorumlusu ekim ayı başında, “İsrail’le anlaşmaya hazırız” diyerek herkesi dumura uğratmıştı. Üstüne İsrail Başbakanı Netanyahu geçen hafta, Katar’ın Gazze’ye 15 milyon dolarlık yardım göndermesine izin verdi. Sanki bu da yetmemiş gibi, “Sükûnetin geri dönmesi ve insani felaketi önlemek için her şeyi yapıyorum” deyiverdi!
İşte tüm bu olan biteni daha sindiremeden, geçtiğimiz pazar günü resmen ters köşeye yatırıldık. O sabah Hamas, İsrail’in Gazze’ye gizli operasyon düzenlediğini ortaya çıkardı ve çanak çömlek birden patladı. Şiddet yeniden tırmandı. O kadar ki pazartesi günkü İsrail hava saldırılarının, 2014’teki Gazze operasyo- nundan bu yana en şiddetli bombardıman olduğu söyleniyor.
***
Her ne kadar hemen akabinde iki taraf Mısır’ın arabuluculuğunda ateşkesi kabul etse de evvelsi gün İsrail Savunma Bakanı Lieberman’ın ateşkese karşı çıktığı için istifa etmesiyle ülke bir kez daha sarsıldı. Şimdi hükümetin düşeceği, erken seçim ihtimali konuşuluyor.
İnsanlık krizi kapıda
Pazar günkü gizli operasyonu Hamas ortaya çıkarmasaydı, “sükûnet” devam edecekti. Zira Netanyahu bir süredir şiddeti
"Vatanseverlik, milliyetçiliğin tam zıddıdır. Milliyetçilik, vatanseverliğe ihanettir."
Bu çarpıcı cümleleri sarf eden, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron. Söylediği zaman, geçtiğimiz pazar. Yer, Paris’te 1. Dünya Savaşı’nın sona erişinin 100. yıl dönümü adına yapılan tören. Söylediği esnada ise hemen önünde 72 ülkenin devlet ve hükümet başkanı oturuyordu. Buna Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil.
Macron’un bu cümleleri, 1. Dünya Savaşı’nın 100 yıl sonrasında nerede olduğumuzu göstermek için fazlasıyla elverişli.
Tarihin sonu?!
Çok hızlıca filmi geri saralım: 4 yıldan fazla süren 1. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın liderlik ettiği İttifak ülkelerine karşı ABD, İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği İtilaf devletleri savaştı. Sonunda Almanya yenildi, Osmanlı’nın da dahil olduğu imparatorluklar dönemi sona erdi. Zamanla da faşist dalganın egemen olduğu bir dünyaya evrildi.
Sonra 1939’da 2. Dünya Savaşı geldi. İnsanlık tarihinin bu en kanlı savaşı da ABD-İngiltere öncülüğündeki blokun, yine Almanya’nın liderliğindeki ülkeleri yenmesiyle sonlandı. Sonrası malum: ABD ve komünist Sovyet Rusya arasında 40 küsur yıl süren Soğuk Savaş. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla da Batı’nın ve onun
Trump ABD’deki ara seçimlerden kanadı hafif kırılmış çıktı. Kendi partisi Cumhuriyetçiler Senato’da çoğunluğu korumayı başarsa da Temsilciler Meclisi’ni Demokratların hakimiyetine kaptırdılar.
Benim bu seçimde en çok dikkatimi çekense, “ilklerin seçimi” oluşu oldu. Her şeyden önce, bugüne kadar en çok Müslüman adayın katıldığı seçim oldu bu. Dahası, ilk kez Müslüman kadınlar (2) Kongre’ye girdiler. Hem de biri, Trump’ın ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyarak iyice kızıştırdığı Filistin kökenli! Bununla birlikte ilk kez Amerikan yerlisi kadınlar da Meclis’e girdi.
Kadın vekil sayısında da rekor kırıldı. Trump’ın, hakkındaki tecavüz iddialarına rağmen Yüksek Mahkeme üyesi olarak Brett Kavanaugh’u desteklemesi ve bizatihi kendisinin geçmişte cinsel tacizle suçlanması; bunların da tüm Amerika’da tetiklediği “Me Too” (Ben de) hareketi... Tüm bu olanlar meyvelerini vermiş görünüyor.
***
Kısacası, Trump’ın göçmen karşıtı, İslam ve yabancı düşmanı, ırkçı, cinsiyetçi ve içe kapanmacı politikaları ve söylemi, tam zıttını oluşturmuş görünüyor. Hani “etki-tepki” deriz ya... Hakikaten Newton’un, “Her etki kuvvetine karşılık, ters yönde ve eşit büyüklükte bir tepki kuvveti vardır” kanunu siyasete