Şarabın tamamen metalaşması, pazarın büyümesi, globalleşmesi için not verilmesi lazım. Robert Parker’ın ticari dehası bu. Şarapları 100 üzerine notlayan ilk yazar o. Basit Amerikalı tüketiciyle tam çakışan bir damağı var Parker’ın
Geçen haftaki yazımda 1970’lere kadar şarap konusundaki söylemlerin daha çok mecaz ve teşbihlere dayanan şiirsel bir temeli olduğunu, edebi dallarda olduğu gibi daha çok yazarın duygularını yansıttığını belirttim. Müsaadenizle geçen hafta kaldığım yerden devam edeyim.
Kapitalizmin gelişmesi, global boyutlara ulaşması ve rasyonelleşme birlikte yürüyor. Bu süreç aynı zamanda alımı ve satımı kısıtlı bir alan içinde kalan, uluslararası pazarda ticareti söz konusu olmayan mal, hizmet ve ürünlerin de bu pazarda devinime girmesi, tam anlamıyla bir metaya dönüşmesi demek oluyor.
Bu sürecin gelişmesi için nesnel ve herkesin anlayacağı kriterler gerekli. Bir şarap için “Beni güneşli bir bahar günü ılık ılık esen meltem rüzgarı gibi gıdıkladı” diye yazsanız, en iyi ihtimalle birileri okuyup “Abi bizi de Meltem abla gıdıkladı” diye dalgasını geçer. Ama
“Bu şarap 100 üzerinden 99” deseniz, adınız da Robert Parker ise hemen etiketine, verdiğiniz not yapıştırılır,
o şarabın fiyatı da ikiye-üçe katlanır.
Metrik sisteme dayanan rakamlar her zaman sıfat ve mecazlardan daha etkili. Ama elbette rakamları veren kişinin “uzman” ve “profesyonel” olduğuna tüketicinin inanması lazım. Eğer hem uzman addedilirseniz hem de Don Kişot gibi geçerli yeldeğirmenlerine, hiyerarşilere karşı kılıcınızı çekerseniz
ne mutlu size. Bir taşla iki kuş!
Avukatlığı bırakıyor
Şimdi bir şarap değerlendirme sistemi düşünün ki hem “bilimsel” bir temele otursun hem de kurulu hiyerarşileri altüst etsin. Bunu becerip bu işi ticarileştiren kimse elbet turnayı gözünden vurur.
Şu anda etkisi azalmış olsa da Amerika’da 1980’lerde ortaya çıkan Robert Parker da turnayı gözünden vuran kişi. Bill Gates ile Steven Jobs tek bir kişi olsa. İşte Parker o!
Gates olsun, Jobs olsun süper pazarlamacı. Vizyonu olan, çok çok iyi müzakere eden, antenleri gelişmiş işadamları. Araştırma ve geliştirmeyi yapanlar başkaları. Şarap değerlendirmesinde de öyle oluyor.
Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi, 1973’te Michael Broadbent “Şarap Tadımı” adlı kitabını yayımlıyor ve bazı analitik kategorilerden bahsediyor. Şarabın rengi, kokusu, damakta kalıcılığı, dengesi, meyvemsiliği, asit ve tanenlerin özellikleri gibi. Bundan iki sene önce başka bir İngiliz, Hugh Johnson “Dünya Şarap Atlası” kitabında okuyucuyu o zamana kadar ciddiye alınmayan sepajlarla tanıştırıyor ve tüketicinin ufkunu genişletiyor. Bundan birkaç sene sonra da Fransız Emile Peynaud, “Şarabın Tadı” adlı kitapla aynı işi o ana kadar oldukça içe dönük kalmış Fransız okuyucu için yapıyor.
Asıl bomba ise Amerika’da patlıyor. Taşralı genç bir avukat olan, müstakbel eşiyle seyahati sırasında Fransız mutfağı ve şarabıyla tanıştıktan sonra aklı başından giden ve avukatlığı bırakıp “doğru yerde ve zamanda” şarap eleştirmenliğine soyunan Robert Parker kuşkusuz dediğim kitapları biliyor.
Parker için daha önemli olan iki Amerikalı... Kaliforniya Davis Üniversitesi’nde bağcılık ve enoloji profesörleri Maynard Amerine ve Ann Noble... 1976’da “Şarapların Duyumsal Analizi” adlı kitabıyla ortaya çıkan Amerine “Biz Amerikalıyız, sınıf, imtiyaz, tanımayız, seksist değiliz, bilim adamıyız” misali o zamana kadarki şiirsel ve öznel şarap değerlendirmelerini topa tutuyor. Artık “sınıfsal önyargı” yansıtan “kaba”, “soylu”, “kibar” ya da seksist bir kafa yapısının ürünü olan “zarif”, “ince yapılı”, “kadınımsı”, “erkeğimsi”, gibi değerlendirmeler yasak. Bunlar bilim dışı.
Ya mecazlar, latifeler ve teşbihler? Haşaaa! Peki bunların yerine ne geçiyor? Meyvelerin, sebzelerin, kuruyemişlerin dili. Şarap uzmanı olmak istiyorsanız marketlerde bakliyat, meyve ve sebze reyonlarında dolaşmakla işe başlayın. Sonra da tüm kara ve kırmızı orman meyvelerini deneyin ve özellikle egzotik olanların adını ezberleyin. Keçiyemişi, kırmızı ayı üzümü, altın çilek gibi...
Koku tekerleğinin katkısı
Davis Üniversitesi’nin Enoloji bölümünün ilk kadın profesörü olan Ann Noble daha da ileri gidiyor. Ann Noble “sensory scientist” yani duyumsal bilgin. 1984 senesinde meşhur “Aroma Wheel / Koku Tekerleği” icat ediliyor.
Ne mi var tekerlekte? Basitleştireyim. Meyvemsi, çiçeksi, kimyasal, otsal ve vejetatif, mikrobiyolojik vs. Her birinin alt kategorileri var. Örneğin otsal yeşil biber, nane, adaçayı olabilir. Kimyasal sülfür ise petrol olabilir. En geniş kategori olan “meyvemsi”nin altı alt kategorisi var. Bunların biri olan “tropikal”in alt kategorileri muz, ananas, kavun olabilir.
Günümüzde “koku tekerleği” şarap kurslarına gidenlerin hem kutsal hem de ana ders kitabı. Önlerindeki şarapları koklayıp bu aromalarla özdeşleştirmeye çalışıyorlar. Piyasada 30 ile 60 dolar arası “aroma kit” (koku oyuncakları) var. Bunları alıp evlerinde derslerini çalışıyorlar. O şarapta olduğunu hocalarını söylediği bir aromayı yakaladıklarında koca bir aferin alıyorlar.
Bu gelişmelerin üç sonucuna dikkatinizi çekerim. Birincisi, şarap eleştirisi artık bir “oyun”. 10 bin şişe falan devirmeye gerek yok artık eleştirmek için. Çiçekler, böcekler, meyveler, sebzeler... Biraz da gövde, orta damak ve bitimden bahsedin. Oldu bitti iş. Siz de bir uzmansınız artık. İkincisi, ortak bir dil gelişiyor. Kültür, sınıf, tahsil, coğrafya vs. farkı gözetmeksizin herkes aynı dili anlayıp paylaşabiliyor. Son olarak da fiyatlar yukarı, epey yukarı tırmanıyor. Herhangi bir “dergi” veya “yarışma”da yüksek puan ve madalya almış, eskiden 10 dolar olan şaraplar şimdi 100 dolar olabiliyor. Yani pazar büyürken şarap “lüks” bir meta oluyor.
Ancak şarabın tamamen metalaşması, pazarın büyümesi, globalleşmesi için bir adım daha gerekli. Not verilmesi lazım. Parker’ın ticari dehası bu. Şarapları 100 üzerine notlayan ilk yazar. Bu işe soyunurken “basit tüketici” için zor kavramlara rağbet etmiyor.
İşe başladığında genç, delişmen, girişimci ve tam bir Amerikalı
Henri Jayer Fransa’da ve Burgonya’da
bir idol imiş. Bana ne? Henri Jayer
Vosne Romanee sadece
88/100. Turley Zinfandel. Kimse
daha adını duymamış. Parker keşfediyor: 96/100. Satışlar patlıyor.
Basit Amerikalı tüketiciyle tam çakışan bir damağı var Parker’ın. Güçlü, kuvvetli, oldukça kuru meyve ve hafif reçelimsi nüansları olan şarapları yeğliyor. Viski geleneğinden geldiği için tütsülü fıçı kokusu ve birçoğumuz gibi tatlımsı lezzetleri, olgun meyveleri seviyor. Olgun, dolgun, tatlımsı.
“Globalleşmenin neferi”
Bir halk adamı. Chateau Margaux’nun eski sahibi Bernard Ginestet’nin deyimi ile “Parker şarabın globalleşmesinin bir neferi”. Sonra da ekliyor: “Amerikan damak tadı standartlaşmış. Parker’ın kare şeklinde bir damak tadı var; yani nüanslara hakim değil.”
Şarabın metalaşması ve pazarın gelişmesi için standart bir dil ve bu işin bir oyun haline gelmesi gerekliydi. Ama her süreç antitezlerini üretiyor.
Geçen haftaki yazımı bana sorulan bir soru ile açtım: “Üzüm çeşidi şarabın lezzetinde bir fark yaratıyor mu?”
Öyle bir noktaya geldik ki damak tatlarının standartlaşması ve Parker tipi denen gövdeli, reçelimsi, tütsü kokulu şarapların yüksek puan alması sonucu neredeyse üzüm cinsleri ve coğrafya fark yaratmıyor. Binbir çeşit manipülasyon ve makyajla her şarap birbirine benzemeye başladı. Şarap metalaştı, standartlaştı, tam bir “brand” haline geldi.
Öte yandan bu dediğim gelişmelerin tam aksi bir süreç de ortaya çıktı.
Haftaya da bu konuyu işleyeyim.