Su Korkusu, sıvılardan ve sudan aşırı derecede korkmak demektir.
Sudan korkan birey yüzme denemelerinde; kalp çarpıntısı, kalp sıkışması, nefes daralması, titreme, terleme, uyuşma, karıncalanma ve baş dönmesi gibi fiziksel sorunlar yaşayabilir.
Suya temas etmekten kaçınırlar, denize ve havuza girememe durumu olabilir ve yüzmeyi öğrenemezler.
Yüzme korkusu önceki olumsuz deneyimler yüzünden olabilir. Örneğin; bireyin boğulmaktan son anda kurtulması, bir yakınının kişiyi şaka amaçlı suya atması, kayıktan düşmek, çocukluğunda zorla banyo yaptırılması, boğulmakta olan birine tanık olmasıdır.
Olumsuz yaşantı olmadığı halde de kişi yüzmekten korkabilir. Kişi bir olaya karşı abartılı bir duygu ile tepki gösterirse bu duygu önceden bastırılmış başka bir duruma yönelik olabilir. Bastırılan duygu başka bir olayla yer değiştirmiştir.
Ailede bir kişinin yüzme korkusu varsa kişi onu model alarak da yüzmekten korkabilir.
Su korkusunun temelinde çeşitli düşünceler vardır. Örneğin nefes alamama, sudan çıkamama, su yutma, kurtulma ihtimalinin az olması gibi düşüncelerdir. Birey, tehlike anında kurtulamayacağını düşünür. Bu olumsuz düşünceler kişileri olumsuz yönde etkiler.
Yüzme korkusunu yenmek için bire
Filofobi, aşık olmaya karşı hissedilen korku ve kaygı durumudur. Aşık olma korkusu olan birey, karşı cinsiyetten kişiyle olan duygusal iletişim durumlarında kaygılanır, korku hisseder ve paniğe kapılır. Duygusal bağlantısı olan bireylerden uzaklaşmaya başlar. Hoşlandığı kişiyle görüşmeden önce ya da görüşme sırasında kaygı yaşar. Görüşme durumlarından kaçma isteği olur.
Birey, içinde duygular olduğunda bile, bağlanmayı önlemeye çalışır. Karşı cinsten biriyle tanışma ihtimali olan durumlardan kaçar. Aşık olma konusu açıldığında kaygı ve öfke hisseder.
Hoşlandığı kişiyle karşılaştığında; çarpıntı, kalp atış hızının artması, nefes darlığı, kaçma isteği vs. olabilir.
Korkunun mantıksız olduğunu bilir ama bu duygunun önüne geçemez.
Aşık olma korkusu, daha önce yaşanmış olan olaylarla bağlantılıdır. Örneğin bireyin boşanmış olması, ihanet, hayal kırıklığı, ayrılık acısı, reddedilme durumu, başkasının ilişkisindeki sorunlara ve başarısızlıklara tanık olması, sonu sıkıntılı biten bir ilişki yaşaması.
Kişide “bütün ilişkiler acı verir” gibi bir inanç oluşmuştur. Bir daha aşık olmayı istemez.
Çocuğun “istediklerimi yapmazsan seni terk ederim” tarzı konuşmalarla korkutulmaya çalışılması,
Yalnızlık hissi, sıkıntı yaratan bir durumdur. Bireyin ruh halini olumsuz etkiler. Kişinin ailesi, arkadaşları, işi olsa da kendini yalnız hissedebilir. Arkadaşlarıyla görüştüğünde bile yalnızlık hissine kapılabilir. Bazen de yoğun mutsuzluk hisseder.
Etrafındaki insanlar tarafından dışlanma durumlarında da yalnızlık hissi olabilir. Kişinin anlaşılmadığını düşünmesi de bu hissi yaşamasına neden olabilir.
Bazı kişiler yalnız olduklarında içlerinde büyük bir boşluk hisseder. Keyif aldıkları etkinlikleri sadece başkalarının yanında yapabilirler. Yalnız olduklarında ne yapacaklarını bilemezler. Ya da bir şeyler yapmak için harekete geçemezler.
Kişinin tek başına olması, her zaman yalnızlık hissi yaşamasına neden olmaz. Tek başına olmayı isteyerek seçmiş olabilir. Daha az kişiyle görüşerek kendi tercihiyle yalnızlaşabilir. Vaktini keyif aldığı etkinliklerle geçirebilir. Evinde çay içebilir, yürüyüşe çıkabilir.
Yalnız hisseden bireyler, aslında hiç görüşmeyecekleri kişilerle, yalnız kalmamak için ilişki içinde olabilirler.
Kişinin arkadaşlarıyla yüzeysel bir ilişkisi varsa duygularını ifade edemeyerek bastırır ve birçok arkadaşı olsa da duygularını paylaşmadığı için kendini yalnız
Birey yaşamda neyi bekliyorsa onun gerçekleşme ihtimali daha yüksektir. Olmasını beklediğimiz şeyler başımıza gelir. Bu, çoğunlukla bilinçli yapılan bir durum değildir. Kendini gerçekleştiren kehanet durumu, kişilik özelliği olarak karamsar olan ve yaşamda sürekli başına kötü şeylerin geleceğine inanan kişilerin farkında olmadan deneyimledikleri olaylardır. Sonunda da kişi, zaten böyle olacağını biliyordum der. Oysa durumu kendisi oluşturmuştur.
Değer verilmediğini, sevilmediğini düşünen kişi, her çeşit olayı, çevresindeki insanların söylediklerini olumsuz olarak algılar. O kişilere nefretle yaklaşır ve çevresi tarafından gerçekten sevilmeyen, değer verilmeyen, dışlanan biri haline gelir. Böylece kehanetlerini gerçekleştirmiş olur. Değerli olduğuna inanan bir kişi ise değer verilen bir kişi haline gelir.
Bugün kötü bir gün geçireceğim şeklinde düşünen birey, bu düşüncesi doğrultusunda kendi hareketlerini olumsuz yönde etkiler ve gerçekten de günü kötü geçer. İş yerinde, evde veya okulda hep negatif olur ve bu da çevresindeki bireylerin ona yaklaşımını etkiler, çevresindeki kişiler de bu bireye olumsuz yaklaşır.
Hipnoterapi-psikoterapi ile bireyin olumsuz düşünmesine sebep olan
Mükemmeliyetçilik kusursuza ulaşabilmek için aşırı çaba göstermektir. Mükemmeliyetçi kişi zor hedefler peşindedir.
Kendi hatalarını da, başkalarının hatalarını da kabul etmez. Hataları başarısızlık olarak görür.
Kendilerine ve başkalarına yönelik büyük beklentiler içinde olurlar. Beklentilerine ulaşırken hiç hata yapmamaları gerektiğini düşünürler. Bu iyi bir davranış gibi görünse de ulaşılması imkansız olan bir durumdur.
Evinde, iş yerinde, okulda hep en iyi olmak için çaba gösterirler. Mükemmel olmaya çalışırken yorulurlar.
Kendilerini ve başkalarını olumsuz eleştiren, yetersizlik hissi yaşayan, başkalarını değiştirmeye çalışan kişilerdir. Karar vermekte zorlanırlar.
Mükemmeliyetçi kişiye göre hiçbir şey yeteri kadar iyi değildir. İşini defalarca kontrol ederek hata arar. Başkalarından yaptığı işin kontrol edilmesini ister.
Hiçbir zaman yaptığı işten memnun olmaz, hep daha iyisini yapması gerektiğine inanır. Kendi başarısızlıklarına odaklanır. En iyisini yapma düşüncesiyle işlerini vaktinde tamamlayamaz, erteler.
Kişi kendini yalnızca başarılı olunca değerli hissediyorsa orada bir sorun vardır. Kendi değerini sadece başarılı olmaya bağlayan kişi, baskı altında hisseder.
Geçmişimizin İş Yeri İlişkilerimize Etkisi
İş yerinde çalışan kişiler, çocukluklarındaki otorite sahibi kişilerle ya da diğer iş yerlerinde karşılaştıkları kişilerle olan duygularını şimdiki yöneticilerine aktarabilirler. Birey şimdiki baskıcı yöneticisi yüzünden, çocukluğunda baskı uygulayan bir kişiyle olan yaşantısındaki duygularını yeniden hissedebilir.
Aile ilişkileri, iş ortamına kendiliğinden aktarılır.
Çalışan birey, büyük derecede onay görme isteğinde olabilir ya da inatçı olabilir. Bireyin geçmişte güç sahibi olan kişilerle olan yaşantılarındaki tamamlanamayan duygular iş yerinde ortaya çıkabilir.
Yöneticiler çalışanlara çocuklara davrandıkları gibi davranıyorlarsa,anne ve babalarının çocukluklarında kendilerine gösterdikleri davranışlardan kaynaklanabilir.
Yöneticiler çalışan bireylerin insani ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa bu da çocukluklarından gelen bir durum olabilir.
Yönetici çalışana karşı aşırı kontrolcü ya da emir verici şekilde davranıyorsa, çalışan da anne-babasına davrandığı gibi isyan edebilir ya da korkabilir.
Yönetici aşırı eleştirici şekilde davranabilir. Bu durumda çalışan, anne-babasının, eski yöneticisinin, çalışma arkadaşının, eski eşinin, sevgilisinin aşırı
Terk edilmekten korkan bazı bireylerde ilişkim nasıl olsa bir gün bitecek düşüncesi vardır. Bu düşünce, ilişkiyi mutlu ve huzurlu yaşamaya ve anda kalmaya engel olur.
Terk edilme korkusu bireye ve ilişkideki öteki kişiye zarar verir. Terk edilme korkusunu yaşayan taraf endişeli iken diğer kişi de üzerinde baskı hisseder.
Terk edilme korkusu olan birey ilişki süresince huzursuzluk ve kaygı hisseder. İlişkinin biteceğinden korkar. Sürekli tedirgindir. İlişkide her şeyin yolunda olması birey için çok fazla önem taşır. Küçük tartışmalar birey için rahatsız edicidir. İlişkisini hayatının merkezine alır. Bütün vaktini ona ayırır. İlişkileri yolunda olsa bile birey karşısındakinin sevgisinden emin olamaz. Karşısındaki kişinin her an terk edeceğini düşünür ve endişe yaşar.
Farkında olmadan, terk edilmek için elinden geleni yapar, ilişkisini olumsuz beklentilerle yaşar ve endişelerini gerçeğe dönüştürmüş olur.
Terk edilmekten korkan bazı bireyler de ilişki biterse diye, hayal kırıklığı ve üzüntü yaşamamak için yakın ilişkiler kurmaktan kaçarlar.
Terk edilme, dışarıda bırakılma anlamına da gelir ve kişi için rahatsız edici bir durumdur.
Yetişkinlik, çocukluğun yerini alan bir dönem değil,
Hep daha fazlasını isteme sorunu yani affluenza, acı veren, sosyal olarak kişiden kişiye geçen ve daha fazlasını istemeye neden olan kaygı, borçlanma, israf ve daha fazla çalışma sorunudur. Daha çok tüketmek, daha fazla para kazanmak ve harcamaktır. Bireyin çevresine ayak uydurması sonucu oluşan doyurulamayan duygulardır. Maddi olarak büyüme bağımlılığıdır. Kişinin para ile sağlıksız bir ilişki içinde olmasıdır. Sorun, istedikleriyle ihtiyacı olanlar arasındaki karışıklıktır.
Tüketim odaklı toplumlarda bireyler, daha fazla tüketebilmek için borçlanırlar ve daha çok para kazanmak için uğraşırlar.
Kişiler sürekli olarak diğerlerinin sahip oldukları ve sahip olmadıkları şeyler üzerine değerlendirmeler yaparlar. Son yıllarda her yaştan birey, başarıyı sahip olduklarıyla ölçmeye başladı. Her ekonomik seviyedeki birey paranın tüm sorunlarını çözeceği gibi bir yanlış inanca sahip.
Affluenza sorununun belirtileri; kişide gelecek motivasyonunun düşmesi, özgüven azalması, depresyon, işkoliklik, bağımlılık, tüketicilik, zevkleri erteleyememe, dış benliğe çok, iç benliğe az önem vermektir.
Sürekli daha fazlasını istemek panik ataklarını tetikler. Stresi ve kaygıları arttırır ve bireyleri