Bildiğiniz üzere Haşimoto hastalığı son yıllarda oldukça artmış durumda. Hepimiz az çok bu konuda bilgi sahibiyiz. Bu yazımda size Haşimoto hastalığında neler tüketmemiz gerekir, nelere dikkat etmeliyiz bunlardan bahsedeceğim.
Haşimoto nedir?
Gırtlağın ön kısmında bulunan ve bir kelebeğe benzeyen tiroid bezi hayati önem taşıyan hormonlar salgılar. Hücreler arası iletişimden organların kusursuz çalışmasına kadar tüm metabolik faaliyetler tiroid bezi tarafından yönetilir. Haşimoto tiroid bezinin az çalışmasına neden olsa da çok çalışmasına da neden olabilir.
Haşimoto bir otoimmün hastalığıdır. Yani bağışıklık sistemi sağlıklı hücrelere saldırarak tiroid bezinin daha az salgı yapmasına neden olur. Böyle durumda vücut, tiroid bezini ortadan kaldırmak amacıyla yüksek oranda anti-tiroglobulin ve anti-TPO antikoru üretir.
Neden oluşur, nasıl beslenmeliyiz?
Buğdayın içindeki glutenin içinde gliadin diye bir protein bulunur. Bu proteinin dizilimi ile tiroid bezinin aminoasit dizilimi birbirine çok benzemektedir. Yani bağışıklık sistemi glutene saldırırken tiroid bezi
J. P. Zermati bilinçli beslenmenin 4 fazı olduğunu söylemektedir;
Faz: yiyecek duyumları ve yiyecek duyguları deneyimlenir ancak bilinçli olarak göz ardı edilir
-Geleneksel inançlar: diyet ürünlerin sağlıklı olması ve daha fazla tüketebiliriz algısı, abur cubur tüketimi daima bize kilo aldırır algısı (yediğimiz miktarlardan bağımsız), bazı besinlerin kesinlikle tüketilmemesi gerekir algısı…
-Motivasyon çatışmaları: açlık durumu ile dikkate alınması gereken kuralları uygulama arasında sıkışıklık durumu.
-Üç kontrol stratejileri: azaltma stratejisi, kaçınma stratejisi ve ödül stratejisi
Faz: kişi yiyecek duyumlarını ve yiyecek duygularını algılar, ancak artık onlar üzerinde hareket edemez
Kişi kendi durumunun daha az farkında olur çünkü beslenme şekli şemalardan ve listelerden ve buradan doğan duygulardan oluşmaktadır. Birçok bilinçli ve bilinçsiz durumlar ortaya çıkar: açlık duyma korkusu, başarısızlık korkusu ve yemeğe bağlı suçluluk ve korku duyguları.
Faz: kişi artık yiyecek hislerini ve yiyecek duygularını algılamaz
Bilişsel kısıtlama tanımı ‘bilinçli düzenlenen beslenme davranışıdır’.
Bilinçli düzenlenen beslenme davranışı
Yemek yemeden yaşayamayız. Daha küçükken öğrendiğimiz ve gerekli olan, temel işlev ve genetik programlanmış bir harekettir. Yeme şeklimiz duyusal, duygusal ve coğrafi çevremize bağlı olarak öğrenme sürecimizde belirlenmektedir. Besin alımımız 4 ihtiyaçlarımızı karşılamalıdır: enerji ve besin ihtiyacını, duyusal, duygusal, simgesel ve son olarak sosyal ihtiyacımızı.
Spontane kontrol (esas olarak hipotalamusta) dışarıdan ve içeriden gelen bilgiler doğrultusunda etkilenmektedir.
Bu kontrol birkaç fazda kendini göstermektedir
-Yemek yemeden önceki faz
-Yemek tüketimi esnasındaki faz
-Yemek sonrası postprandiyal faz
Probiyotikler, yeterli miktarda alındığında tüketici üzerinde faydalı etkiler gösteren mikrobiyal gıda bileşenleridir. Piyasada çok çeşitli probiyotik ürünleri mevcuttur. Tipik olarak çeşitli laktobasil ve/veya bifidobakteri türleri içerirler. Bu makalede kısaca probiyotiklerin bağışıklık sistemi ile etkileşimleri yoluyla sağlığımız üzerindeki faydalı etkilerinden bahsedeceğim.
Her bir besinin bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerine baktığımızda, bağışıklık sistemimizin ne kadar karışık olduğunu görüyoruz. İçerdiği bazı organlar, hücreler ve dokular birlikte çalışarak bizi patojenik mikropların istilasına karşı korumaktadır. Şayet her şey doğru çalışırsa, bağışıklık yanıtı bizi bakteriyel enfeksiyonlara, virüslere, mantarlara ve parazitlere, kanser hücrelerin büyümesine, yaralanmalara ve travmalara karşı korur ve bize avantaj sağlar. Bu kadar geniş çeşitlilikteki potansiyel saldırılara yeterli bir yanıt vermek, konakçıda gereksiz doku tahribatına yol açmadan patojenik mikropları etkili bir şekilde ortadan kaldırabilen bir sistem
Daha çok enerji, daha az stres ve pozitif bakış açısı için Rhodiola
Dış etkenlerden kaynaklı stres bizim hem biyolojik hem psikolojik olarak dengemizi bozmaktadır. Normalde dengeyi yeniden sağlamak için nörohormonal düzenleme sistemlerine sahibiz fakat stres altında bulunan bir birey için bu daha az mümkün olmaya başlamıştır. Olası sonuçlar ise tükenmişlik, yorgunluk, sinirlilik, depresyon, zihinsel ve konsantrasyon kayıptır. Bu konuda bize yardımcı olabilecek adaptojen bitki ise Rhodiola rosea.
Stresten tükenmişliğe
Hızlı bir koşuşturma içerisinde bulunduğumuz ve her şeyin çok hızlı akması gerektiği, iş yükünün artması, finansal sorunlar, sosyal sorumluluklar ve farklı farklı sorunlar ile boğuşan birçok insan yaşadığımız dünyada yüksek doz strese maruz kalmaktadır. Dengesiz veya düzensiz bir yaşam tarzı yani dinlenmek için yetersiz zaman, yetersiz hareket ve rafine beslenme ne yazık ki strese karşı dayanıklılığımızı azaltmıştır. Bunların ise farklı alanlarda sonuçları olabilir. Çoğumuz yorgun ve iştahsız, diğerlerimiz sinirli veya hassas ve
Artroz veya osteoartriti rahatlatmak için anti-inflamatuvar baharatlar ve ergojenik destekler
Birçok insan artroz veya osteoartrit dediğimiz eklem rahatsızlığından şikayetçidir. Ağrı kesiciler şikayetleri bir nebze olsun hafifletiyor fakat asıl sorunu ortadan kaldırmıyor ve bazen yan etkileri bile olabiliyor. Tamamlayıcı tıpta artrozu güvenli bir şekilde yumuşatabiliriz. Bunun için 2 yaklaşımı kombine edebiliriz. Curcuma (zerdeçal) ve boswellia (akgünlük) ile eklemlerdeki inflamasyonu frenleyebilir, ergojenik destekler ile ise kıkırdağı optimal besleyip koruyabiliriz.
İnflamasyonu frenlemek
Bazı bitkiler anti-inflamatuvar (iltihap önleyici) bir etkiye sahiptir. Bundan dolayı artrozda ağrı kesici bir etkinliği mevcuttur ve yan etkileri yoktur. Özellikle Curcuma longa (zerdeçal) ve Boswellia serrata (akgünlük) bu konuda çalışmalar yapılmış ve bilimsel olarak kanıtlanmış 2 değerli bitkidir. Kurkuminoitler iltihaplanma reaksiyonlarını frenlerken, akgünlük asitleri 5-lipoksigenaz (anahtar enzimi) inhibisyonu gerçekleştirmektedir. Böylelikle ağrı, şişme ve fonksiyon kaybını azaltmış
Mevcut yaşam tarzımız bizi uzun süre kesintisiz oturmaya mecbur kılmakta: daha pasif işe gidip gelme (daha sık araç kullanmaya meyilli), ev faaliyetlerine daha az zaman ayırma, bilgisayar kullanımı ve TV izlemeye daha fazla zaman harcanmaktadır. Zamanla daha fazla pasif bir hayat süreceğimiz ve bu konuda daha az bilgilendirileceğimiz olası bir durumdur.
Araştırmacılar uzun süreli aralıksız oturmanın sağlık açısından bir risk oluşturduğuna dair her geçen gün daha fazla ipuçları bulmaktadır. Hatta sadece hafta içi düzenli bir şekilde spor yapanlar için bile bu durum söz konusudur.
Yapılan bir çalışmada arada bir spor yapan fakat gün içinde uzun saatler oturan/oturarak çalışan bir bireyin, gün içinde birkaç saat oturan veya uzun süre oturmayı sıklıkla bölen bir bireye göre, tip 2 diyabet veya kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski oldukça yüksektir.
Günde 8-11 saat arasında oturanların günde 4 saatten daha az oturanlara göre ölüm riski %15 daha yüksek olduğu bulunmuştur.
Sağlığımız için sadece oturma
Melatonin, hem reseptör aracılı hem de reseptörden bağımsız etkilere sahip olan bir heterosiklik aromatik indol bileşiğidir.
Reseptöre bağlı aktiviteler, uyku-uyanıklık ritminin düzenlenmesini içerir. Yani uyku hormonu olarak görev yapar.
Reseptörden bağımsız aktiviteler, serbest radikallerin detoksifikasyonunu içermektedir.
Melatonin, epifizde, triptofandan üretilen serotoninden sentezlenir. Melatonin kanda ve beyin omurilik sıvısında sirkadiyen ritmine göre serbest bırakılır. Maksimum üretim geceleri karanlık olduğunda gerçekleşmektedir. Üretim, 460 ila 480 nm'lik belirli bir bant genişliğinde ışığın varlığından, yani mavi ışıktan etkilenmektedir. Bu mavi ışık, gün boyunca melatonin üretimini bastırmaktadır.
Melatonin hem omurgalılarda hem de omurgasızlarda, bitkilerde ve tek hücreli organizmalarda üretilir. Çoğu durumlarda melatonin antioksidan olarak bulunmaktadır.