Tuncay Özkan

Tuncay Özkan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Milli Futbol Takımımız Çin karşısında neden başarılı oldu? Çünkü duanın gücüyle ayakta durdu. Milli Takım neden tur atladı? Çünkü namazın kerameti var da o yüzden. Aslında futbolcular ve teknik adamlarımızın yerine sahaya imamlardan oluşan, tarikat ve cemaatlerin seçtiği bir kadroyu sürseydik bu durumda olup, sevincimizi son dakikaya hapseder miydik? Etmezdik. Cuma namazının etkisi, Seul’den getirilen imamın yetkisi, ibadette sınır tanımayan oyuncularımızın topa gösterecekleri sert tepkileriyle bizim bu işi ta başından halletme şansımız vardı. Bundan sonra da var.
Futbolun kurallarını bırakıp işi zikre, duaya, namaza, niyaza bağlayalım. Namaz kılanlarla kılmayanları karşı karşıya getirelim, takımın içinde ikilik çıkartalım, dünya şampiyonu oluruz. Brezilya’ya yenildik dua ve ibadet eksikliğinden. Sonrakiler de öyle.
Ben bu yukarıdaki kafayı eleştirip, takımdaki yanlışlığı yazınca, bir grup tarafından bombardımana tutuldum, "vay dinsiz, imansız" diye. Allah’a şükür dinim de var, imanımda. Ama aklım da var. Üstelik neler olup bittiğini görecek gözlerim de.

Tarikat hastalığı futbolda
Türk Milli Takımı’nın içinde, Türk sporunun içinde var olan bir hastalık nüksetmiş durumda. Çünkü yöneticiler futbolcuların oluşturduğu bu gruplaşmaya teslim oluyorlar. Ben geçen günkü yazımda bu hastalığın adını koydum. Bu hastalık tarikat işiyle profesyonelliği birbirine karıştıran, iş yapmakla dua etmeyi aynı sayan, hatta dua etmeyi, namaz kılmayı işini yapabilirlikten önde tutan bir durum.
Bunun İslam diniyle ne alakası var? Gol atmakla, atamamakla, takımı sahaya yanlış sürmekle, oyun içinde gerekli değişiklikleri yapıp yapmamakla, duanın, namazın ilişkisi ne? Bugüne kadar dua eksikliğimiz yüzünden mi bu kupalarda başarılı olamadık? Brezilya’ya neden yenildik? Dün Brezilya neden yendi? Biz Çin karşısında neden gol bulduk?
Bunların profesyonellikle alakası var. Bunları dinle bağdaştırmak ilkelliği kadar kötü ne olabilir? Milli Takım kampında bu ilkelliğin horlatılmasına izin verilmemelidir. Şenol Güneş şimdi Türk basını bu konuyu ele almışken, oyuncular arasında böyle tartışmaların olmasına, yaşam ve inanç biçimlerinin oyunu etkilemesine rıza göstermemelidir.

Din ve vicdan özgürlüğü
Afrikalı seyirciler ve oyuncular kendi gelenekleri ve inançları doğrultusunda büyü yapıyorlar. Hıristiyanlar haç çıkarıyor. Müslümanların dua etmelerine kim karşı çıkabilir? Takımların çoğunda hem İslam olanlar hem de Hıristiyanlar yan yana top koşturuyor. Kimsenin kimseye bir baskısı yok. Bizde niye olsun? Din ve vicdan özgürlüğü olmadan olabilir mi?
Milli Takım’da bildiğim kadarıyla dinsiz kimse yok Allah’a şükür. Olsa kime ne? Kimse oyuncularımıza niye namaz kıldın, niye dua ettin demiyor. Kimin bir başkasının dinine, inancına karşıma hakkı var? Hıristiyan bir Türk vatandaşının Milli Takımda futbol oynaması yasak mı? İbadet için imam isteniyor imam, zikir derseniz o da var, odalarda. Daha ne isteniyor?
Neden bu duruma katılmayanlara karşı tutum alıyorlar? Niye ibadeti abartıyorlar? İbadeti oyunculuklarının önüne koyuyorlar. Sonra oluşturdukları grup içinde var olmayanları, kendileri gibi düşünmeyenleri karşılarına alıyorlar. Onlarla ilgili kulisler yapıyorlar. Takımın patronu olma yarışına giriyorlar.

Motivasyon ayrı, iş ayrı
Türk Milli Futbol Takımı, bundan öncekilerde de olduğu gibi elbette dua eden oyuncularıyla psikolojisini ayakta tutmanın, oyuncuları inanç olarak güçlendirmenin yollarını duayla, namazla da sağlamak isteyebilir. Ama bunu abartarak yapanlara takımı teslim etmemelidir. Şenol Güneş bu ülkenin öğretmen eğitimi alan, eğitimcilerinden biridir. Eğitimine uygun davranmalıdır.
Çin maçı öncesinde ve sonrasında takıma ve sonuçlara ilişkin inançsızlıklarını deklare eden iki kişi var. Biri Şenol Güneş diğeri Hakan Şükür. Bu ikili aslında bu takımın düğümü. Bunlar takım üzerindeki etkilerini, gelen eleştiriler ve gözledikleri doğrular noktasında derhal ortaya koymalılar.

Brezilya örnek olmalı
Türk Milli Takımı Brezilya’nın profesyonelliğine bakıp neyi, nasıl yapmak gerektiği noktasında dersler çıkartmalı.
Türkiye’nin kendisiyle kavgayı bırakması için takımda oluşan bu gruplaşmanın derhal dağıtılması lazım. Sahadan kimin çıkacağı, kimin alınacağı konusunda Şenol Güneş ve teknik ekip etkin kılınmalı. Saha ortasından Şenol Güneş’e şunu çıkart, bunu al diye bağıran oyuncuların etkinliği kırılmalı. Edilen dualarla elde edilen başarı yı karıştıran Hakan Şükür, takım içinde Şenol Güneş’in otoritesini benimsemeli. Onunla çatışmamalı. Başarısızlık olursa sorumluluğu ben üzerime almasını bilirim diye Çin maçı sonrasında konuşan Güneş, görevinin bu takımı başarılı yapmak olduğunu unutmamalı. Başarılı olması için her şey kendisine sunuldu. Bunu hatalara kurban etmemeli.

Herkes başarı istiyor
Herkes Milli Takım’ı ve Güneş’i birincilik kürsüsünde görmek istiyor. Güneş bunu istiyorsa, gereğini yapmalı. Teslim olmamalı.
Kafile döndüğünde başarılı olunsun olunmasın orada yaşananlar zaten tartışılacak. Tartışmanın düzeyini başarının düzeyi de tayin eder. Ama orada yaşanan gerçekleri değiştirmeye hiçbir şeyin gücü yetmez. Ve onlar tartışılacaktır doğal olarak.
Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz, derler. Bu söz doğru değildir. Başarıyı veya başarısızlığı nasıl, niye elde ettiğiniz çok önemlidir. Bazen zaferler kazınıldığında utanç bile verir. Kötülük tohumu eker. Bazen yenilgilerden geleceğin zaferleri doğar. Yenilgiler insanın başını taçlandırır. Yeter ki ayaklar altında kalmayın.
Türk Milli Takımı umuyorum ki hatalarını ve hatalılarını sindirip, başarılı olanlarla yoluna devam eder. Safsatadan, akıl dışılıktan uzak önünde açılan yeni koridorda canla başla başarıya koşar. Onu elbette dualarımızla destekleyeceğiz. Ama dualarımızın yetmeyeceğini bu takımdaki bazı kafaların çok iyi anlaması gerekiyor.