Çok kutuplu yeni bir dünya düzeni söz konusu.
Uluslararası ilişkilerden siyasete, ticaretten ideolojilere, dinden bölgesel farklılıklara kadar hemen her alanda dayatmacı kültür yerini yeni ortak değerlere ve yeni paydaşlara bırakıyor. Eğitimin de bu rüzgardan etkilenmemesi mümkün değil.
Dün ne söyleniyorsa bugün tersinin söylenmesi, dün kime en çok kızılıyorsa bugün onunla kol kola girilmesi, dün neye karşı ise bugün onun taraftarı olunması biraz da bu yüzden. Geneli bir tarafa bırakıp eğitime yöneldiğimizde de çok kutuplu eğitim anlayışının da zamanının geldi de geçtiğini görüyoruz.
MEB sınav odaklı eğitimden asla vazgeçmiyor. Okula başlayan her öğrenciyi üniversite önüne yığıyor, YÖK de her birini üniversiteye almak için kapıları sonuna kadar açıyor. Kuralları MEB, YÖK belirliyor, ÖSYM de taşeronluğunu yapıyor. Her üçü de “Biz ne dersek o olur” diyor ve kendilerini asla yenilemiyorlar. Daha da önemlisi diğer paydaşları, eleştirileri, gelişmeleri zerre kadar dikkate almıyor, yargı kararlarını yeterince önemsemiyorlar…
Didişme yerine uzlaşı!
Didişmeye bayılıyoruz. İncir çekirdeğini doldurmayan konularda günlerce, haftalarca tartışıyoruz. Sonrasında neden tartıştığımızı da unutuyoruz.
İstişare kültürü en güçlü yanımızken, unuttuk, unutturulduk. Eleştiri, tolerans, uzlaşı, hoşgörü, empati, birlik, beraberlik kavramlarına yabancılaştık…
Eğitimdeki tek kutuplu bakış açısı her şeyimize yansıdı. Her şeye siyah-beyaz ekseninde baktık. Bırakın siyahın beyazın tonlarını, renkleri göremez hale geldik!.. Oysa eğitim çok yönlü, çok kutuplu olmalı.
Neden mi?
Her çocuk farklıdır ve tek çocuğumuzun dahi feda edilmemesi gerekir.
Eğitimin temel kuramlarından biri de her çocuğun başarılı olacağı bir alanın mutlaka olduğu yönündedir.
İşte bu yüzden çocuklarımıza sınavların ötesinde farklı seçenekler de sunmalıyız. Eğitimin kazanım yelpazesini yani yönlendirici, geliştirici kutupların sayısını olabildiğince genişletmemiz gerekir.
Mülakat?..
Yargı öğretmenlere mülakat dayatmasına “dur” dedi.
Peki MEB’in tavrı ne olacak?
“Hatadan dönmek de bir erdemdir” diyerek, mülakat uygulamasından vaz mı geçecek yoksa üst mahkemeye giderek ya da farklı yöntemlerle süreci uzatmaya devam mı edecek? Öğretmen Akademisi’nde de durum farklı değil! Bu konuda da son kararı yargının vermesi mi beklenecek?
Eğitimde dayatma da, tek kutupluluk da olmaz.
Ne öğrenci ve veliler MEB’e karşı bir dayatma içerisinde bulunabilir ne de MEB ve öğretmenler öğrenci ve velilere karşı dayatmacı bir tavır sergileyebilir.
Eğitimde tüm paydaşların diğer tüm paydaşlara saygı duyması gerekir. Ben ne istersem o olur mantığı, sistemi tıkar, insanı yarı yolda bırakır, daha da önemlisi zamanımızın, enerjimizin boşa harcanmasına neden olur. Güven erozyonu yaratır.
İstediğimiz bu mu?
“Kesinlikle hayır!” ise bugün niye bu noktadayız?..
Mülakat konusunda olduğu gibi Öğretmen Akademisi konusunda da tek taraflı bir “oldubitti” algısı söz konusu.
Niyet bu değilse bile alınan ya da verilen mesaj bu yönde.
Bu nedenle mülakatta yaşanan tüm süreçler, Öğretmen Akademisi’nde de yaşanırsa hiç şaşırtıcı olmaz…
Derin ilişki!
Eğitim ve öğrenci ilişkisi, ebeveynler ile çocukları arasındaki ilişki gibidir. Bugünün dünyasında biri diğerine dayatmada bulunamaz.
Bir baba ya da anne olarak “Ben böyle istiyorum, ben ne dersem o olacak” yönünde bir dayatmada bulunamayacağı gibi çocuklar da “Ben istediğim okula gider, istediğim mesleği seçer, istediğim yol haritasını çizerim” diyemez. Dese de ailesinin onayını almadan yola devam edemez.
İşte bu yüzden inatlaşma yerine tarafların birbirini ikna etmesi, ortak notlarda buluşması en doğru çözüm olarak karşımıza çıkar.
İş işten geçtikten sonra “Ben dememiş miydim” diye sorumluluğu üzerimizden atmamızın ya da kabahatli aramamızın da hiç kimseye bir yararı olmaz.
MEB, evlatlarının iyiliğini isteyen bir ebeveyn sorumluluğu içerisinde hareket etmek zorundadır. Bunu yaptığında takdir görür, aksini ispatlamaya çalıştığında ya da uyarılara kulaklarını tıkadığında ise sorunların kaynağı olur. Geçmiş bunun örnekleriyle dolu!.. Bakalım zaman bizlere daha neler gösterecek?..
Özetin özeti: “Ben”den “biz”e geçtiğimizde, dayatmadan istişareye yöneldiğimizde, aklı, bilimi, huzuru referans aldığımızda emin olun her konuda çok daha mutlu olabiliriz…