Tuncay Özkan

Tuncay Özkan

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Dostlarınıza adil olun, halka yasaları uygularsınız" anlayışı Türkiye’nin yönetsel durumunun bir özeti. Çünkü hukukun üstünlüğü, eşitlik, insan haklarına ve onuruna saygı konusunda çok büyük yol kat etmemiz gerekiyor. Zor mu? Asla değil. Sadece Türkiye’de her şeyi kendine yontan, payına razı olmayan kanımızı emen ve bu düzeni ayakta tutan oligarşiyi yıkmak gerekiyor. Sadece dostlara değil, halka karşı da adil olmak gerek. Hukuku üstün kılmak gerek.
Türkiye’de oligarşinin yıkılmazlığını sağlayan başlıca mekanizma siyaset kurumu. Onlar değiştirme ve dönüştürme işini başkalarına havale etmeyip, el ele tutuştukları bürokrasiyi ve işadamı zincirini kırabilseler, dönüşümün dinamosu olacaklar. Türkiye’yi yeniden yaratacaklar. Ama onların da değişime ihtiyaçları var. Nasıl ve neden mi?

Örgütlü toplum
Ankara’da siyaset ve siyasetçiyi toplumsal dönüşümü gerçekleştirmekten alıkoyan şey örgütsüzlük. Türkiye’de, AB’ye girme noktasında bunca ısrarın arkasında yatan şey dönüşüm için gerekli olacak örgütlü toplumu yaratma isteğidir. AB normları toplumu yeniden inşa edecek. Sendikalar, işveren örgütleri, dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları çeşitlenecek, güçlenecek. Bu da dönüşüm için gerekli olan enerjiyi ateşleyecek. Sivil toplum kuruluşlarının yönetime katılması demek halkın denetleme ve değiştirme isteklerinin siyasete yansıması demektir. Bu da Türkiye’nin kilitlenen, köhneleşen siyaset anlayışının toptan ortadan kalması anlamına gelir.
İtalyan TV3’ün yorumcusu Türkiye - Senegal maçından sonra, "Demokratik Senegal kaybetti, insan haklarına önem vermeyen, anti demokratik Türkiye tur atladı" demiş. Bu düşünce her zaman dillendirilmese de, Avrupa ve Amerika’da hatırı sayılır büyüklükteki halk kitlelerinin kabul ettiği bir gerçek. Bununla mücadele etmenin sadece "bunlar taraflı, haksız, yalancı" demekle olamayacağını artık anlamalıyız.
Türkiye başta idam olmak üzere, toplumsal dönüşümünün önündeki en büyük engeli oluşturan 12 Eylül Anayasası ve yasal düzenlemelerini ortadan kaldırmalıdır. Demokrasi ve özgürlük olmadan, sivil toplum örgütleri olmadan, bilgiyi halka taşıyacak sağlıklı iletişim organları olmadan siyasal dönüşümünü gerçekleştiremeyeceğimiz ortada. Bunları sağlamadan ekonomik kalkınmanın da olamayacağı ortada.
Peki aklın yolu bunu gösteriyorsa neden sorun var? Çünkü Türkiye’nin bölgesel konumu, AB ve Amerika’nın çıkarları ile Türkiye’nin çıkarlarının zaman zaman güvensizlikler nedeniyle ayrışması sorunlara yol açıyor. Kıbrıs, Kuzey Irak, Ege, Ermenistan, gibi bölgesel sorunlarda AB ile Amerika, Türkiye’nin yanında yer almıyorlar. Kendi oyunlarını oynuyorlar. Sonuçta Türkiye de kendi çıkarları noktasında dirençler gösteriyor. MHP ve zaman zaman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çıkışlarının arkasında bu var.

AB teslimiyet mi?
Türkiye’de kültürel, sanatsal, siyasal dönüştürme ihtiyacını her kes hissediyor. Yolsuzluk, yoksulluk, eğitimsizlik, hukuksuzluk, sağlıksızlık içinde boğulduk. Bunu değiştirme ve dönüştürme konusunda AB bir lokomotif olacak. Türkiye AB ile masada elini güçlü kılacak ne varsa onunla donanmalı. Türkiye’den Gümrük Birliği anlaşmasıyla çok ekonomik ödün koparan AB’den bundan sonra Türkiye’de karşılık almalı. Ama bunu yaparken Türkiye’nin geleceğine ipotek koymamalı. AB ile ilişkilerde önümüzü açık tutmalı.
Bu bir teslimiyet, AB hayranlığı değil. Türkiye’nin geleceğinin inşasında önemli bir açılım. AB içinde olmakla, olmamak arasındaki fark sadece cebimizdeki para farkı değil. Mutlulukla mutsuzluk arasındaki fark. Bunu yakaladığımız zaman farkları da kapatmış olacağız. Kimsenin bizim cebimize AB’ye girdik diye para koymayacağı mutlak. Ulusal onurumuzu, gururumuzu ve milli, manevi değerlerimizi daha yürekten savunma olanağına kavuşacağız. Kendi değerlerimizi korumak bizim elimizde. Bugün direnemediğimiz şeylere örneğin kültürel ve sosyal yaşam biçimlerine AB içinde daha rahat direnme olanağımız var. Çünkü mevzuatı buna uygun. Yani içinde bulunduğumuz kabın siyasal, sosyal değişimine tabi olacağımız bir gerçeklik. Keşke siyasal, sosyal, ekonomik açıdan hiç AB’ye girme ihtiyacımız olmasa. Keşke kendi dönüşümümüzü gerçekleştirebilsek. Ama ne yazık ki olanaklı değil şimdi. Yarın olmayacak diye de bir şey yok. AB normlarını aşacak bir gelişmişlikte Türkiye olursa biz onları değişime zorlarız. Çünkü daha genç ve dinamik olan biziz.
AB normlarını yaşama geçirmek, bugünkü hırsızlar demokrasisi, katiller düzenine ağlamaktan ve ona katlanmaktan daha kolay olacak. Buna yürekten inanıyorum.