Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasındaki görüşme diyalog anlamında olumlu geçse de iki ülke arasındaki sorunlu konuların çözümünde Amerika’dan somut adımlar atmasını beklemek fazlaca iyimserlik. Hele de ABD’nin kafasındaki gerçek niyet ve bu konuda yaptıkları, davranışları dikkate alındığında. Özellikle de PYD/YPG/PKK konusunda... Çünkü Suriye’nin kuzeydoğusunda bir garnizon devletçiği kurma ve sonrasında Suriye’nin kuzeydoğusu ile Irak’ın kuzeyini birleştirme projesinin fikir babası, doğrudan yürütücüsü ABD ve İsrail. Hatta ABD, açıkça desteklediği, silahlandırdığı o teröristler için “Onlar benim bölgedeki kara gücüm” lafını çok net deklare etti. Hem de defalarca. Dolayısıyla, bu konudaki çözümsüzlük ve gecikmenin ABD’nin kafasındaki o terör devletçiğinin daha da palazlanması ve bölgeye yerleşmesi anlamına geleceği de açık. Yani bu gelişmelerin daha da bizim aleyhimize dönmemesi için bir şeyler yapılması da şart. Nitekim sahada ve masada yapıldı yapılıyor da... Ama Türkiye’nin bu haklı mücadelesini uluslararası kamuoyunda farklı göstermeye yönelik algı operasyonlarına karşı ise eksiklik söz konusu. O nedenle, sahada ve masada gösterilen kararlılığın yanı sıra kamu diplomasisinde de daha aktif olmak gerekiyor. Öncelikle de hâlâ harf oyunlarıyla PYD/YPG’nin PKK’dan farklı olduğu saçmalığında ısrar eden ve terör örgütü YPG/PKK’yla ilişkisini sürdüren ABD’nin gerçek yüzünü anlatmak açısından. Ki bu noktada da Türkiye’nin elinde fazlasıyla koz var. Hem de doğrudan ABD kaynaklı. Bunların bazılarını ve yapılması gerekenleri emekli Büyükelçi Onur Öymen anlatıyor:
“Bir kere, Suriye hükümetinin BM’ye gönderdiği ve Suriye’de SDG ismini kullanan YPG/PKK’nın ‘ayrılıkçı terör örgütü’ olduğunu belirten resmi mektubu var. Dolayısıyla, burada terörü bertaraf etmek Suriye hükümetinin görevi birinci planda. Yani onun işini ben yapacağım, şehit vereceğim, para harcayacağım, risk alacağım. Niye? Üstelik aramızda anlaşma var; Adana Mutabakatı var.”
Suriye’nin YPG/PKK terör örgütüdür demesi ne anlama geliyor?
“Şu anlama geliyor. Şimdi BM’nin ‘Bir ülkede teröristler varsa onlarla mücadele etmek onların başka ülkelere transit geçmesine engel olmak falan o hükümetin görevi’ diye kararları var. Yani BM kararlarına göre bu Suriye’nin görevi. Ve Amerika da onlara ‘Niçin bunlarla mücadele ediyorsunuz? Bunlar terörist değildir’ diyemez. Derse, o zaman Şam’daki son ABD Büyükelçisi Robert Ford’un Amerikan Atlantik dergisine yazmış olduğu bir makale var. Bu PYD’yi Kandil Dağı’nda Osman Öcalan vasıtasıyla PKK kurmuştur diyor. Ondan sonra, birlikte eylem yaptılar Türkiye’de, Suriye’de diye de uzun uzun anlatıyor. ABD diyemez ki o terörist değildir, sen onunla mücadele ediyorsun. Çünkü senin büyükelçinin bu konuda makalesi var. Yani o kadar sağlam ki bizim dosyamız ama bunları kullanmıyorsunuz, söylemiyorsunuz.”
Suriye neden BM’ye böyle bir mektup yazar?
“Aslında bir ara PYD birlikte hareket edelim diye Suriye’ye de yanaştı. Onlar da biraz yeşil ışık yaktılar ama ondan sonra baktılar ki bunlar ABD ile iş birliği yapıp kendisine yönelik eylem yapıyorlar falan, onun üzerine teröristtir diye bildirdi. Yani yarın da tutum değiştirip başka bir şey de derse şaşmayın, böyle bir bölge burası. Ama mademki sen bildirdin BM’ye değil mi, bunun metnini de açıklayacaksın kamuoyuna, ondan sonra da gereğini yapacaksın. Bir kere yaptılar Suriyeliler, bu Palmira denilen bölgede. PYD’ye saldırdı Suriye ordusu. Bunun üzerine Amerikan uçakları Suriyelileri bombaladı ‘Sen nasıl benim adamıma saldırırsın’ diye. Bir de işin o tarafı var yani. Ama bunları açıkça konuşmak, tartışmak lazım.”
Öymen’e göre, bir başka koz da Suriye’ye giden Uluslararası Af Örgütü’nün 4-5 yıl önce hazırladığı rapor. Çünkü orada da PYD’nin savaş suçu işlediğine dönük tespitler söz konusu. Öymen devam ediyor:
“Uluslararası hukuka göre, savaş halinde bile insanların bir daha evlerine dönmelerine imkân vermeyecek şekilde oradaki evlerin tamamını imha ederseniz, yıkarsanız, yakarsanız, savaş suçu işlemiş oluyorsunuz. PYD de bunu yapıyor, işgal ettiği Arap köylerinde falan mesela 100 tane ev varsa 98’ini imha etmiş, onları anlatıyor bu rapor. Tek tek bu köyde bu kadar yaptı, şu köyde bunları yaptı bu PYD diyor ve bir savaş suçudur diyor. Elinizde böyle bir koz var sizin. ABD’yle otururken masaya koysanıza şunu önüne. ‘Uluslararası Af Örgütü’ne dayanarak bize suçlamalar yöneltiyorsunuz, al işte bak senin desteklediğin PYD’ye ne diyor, şimdi buna ne söyleyeceksin?’ desenize. Diplomasi biraz böyle bir şey. Yani hem koz toplayacaksınız, elinizde güçlü kozlar olacak ama bu da yetmez, bu kozu kullanacaksınız. Kullanmayacak olduktan sonra koz sahibi olmak ne işe yarar?
ABD bunun farkındadır tabii?
“Elbette farkındadır, olmaması mümkün mü? Ama sizin ABD’ye karşı kullanacağınız kozu onlar öğrenmişse, eline geçirmişse sizi uyarır mı, yol gösterir mi? ABD kendi aleyhine kullanacağı kozu size niye söylesin? ABD böyle bir durumda çok zor durumda kalır. Yani kendi desteklediği af örgütünün kendi desteklediği bir yapıya savaş suçlusu demesi sıkıntı yaratır. Dolayısıyla, bunu basında da işlemek, her ülkede, söylemek gerekir. Her uluslararası toplantıda ABD’ye ‘Bak senin büyükelçin, desteklediğin PYD’yi senin terörist dediğin PKK’nın kurduğunu ilan etti” diyebilirsiniz. Ne diyecek ABD cevaben size?.. Ama kimsenin böyle konuları takip etmeye niyeti, arzusu yok...”