Türkiye’nin kararlı temizlik harekatları ve diplomatik hamleleriyle Irak’ta, Suriye’de köşeye sıkışan terör örgütü PKK’nın, ABD, AB NATO, BM’den yardım isteyen mektupları, rezillik, kepazeliğin ötesinde teröristlerle iş birliği anlamında tam bir suçüstü durumu. Hem teröristlerin bizzat efendilerini ikrar etmeleri hem de mektubun muhatapları ülkeler ve kuruluşların düştüğü durum açısından. Malum hepsi de PKK’yı resmen terör örgütü olarak kabul ediyor ve terör faaliyetleriyle ilgili de ellerinde sayısız rapor-belge var. Dolayısıyla normalde yapmaları gereken on binlerce kişinin katili eli kanlı bir terör örgütüne karşı 40 yıldır amansız bir mücadele veren NATO müttefiki Türkiye’nin yanında durmak. Ancak, nasıl kayıtsız kaldıkları, hatta terör örgütüne arka çıktıkları ortada... Teröristleri ülkelerinde ağırlıyor, silah ve finans desteği sağlıyorlar hiç utanmadan... Bu aşağılık mektuplar nedeniyle de muhatapları hiçbir ülke veya kuruluştan tek ses çıkmadı, terör örgütüne “sen kim oluyorsun, bize mektup yazma cüretini nereden buluyorsun” diyen olmadı nitekim. Hem de terörizmle mücadelenin, NATO’nun karşı karşıya olduğu ikinci büyük tehdit olarak daha yeni kayda geçirilmiş olmasına rağmen. Yani terörle ortak mücadele diyorlar ama Türkiye’ye tehdit olan terör unsurları konusunda duyarsız kalıyorlar. Peki bunlar ve saçma sapan mektuplar Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki terörist temizliği kararlılığını etkiler mi? Asla... Teröristlerin “ABD bir şekilde devreye girer, Türkiye’ye engel olur” hayali de bildik hikâye zaten...
***
Mesela; 2018’deki Zeytin Dalı Harekâtı öncesinde ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Twitter hesabından silahlı terörist görüntüleri paylaşırken PKK’lı alçaklar “TSK buraya gelemez, Afrin mezarları olacak” diye atıp tutuyorlardı. Hesaplarına göre; ABD onları yüz üstü bırakmayacak ve her türlü korumayı sağlayacaktı. Ne oldu? ABD’ye rağmen teröristlerin tepesine binen TSK, önce dağları, köyleri temizledi ardından da şehir merkezinde çocuk, kadın demeden sivilleri canlı kalkan olarak kullanan teröristleri tek tek ayıkladı. O günlerde Afrin’den Kandil’e giden mesajlar da “Amerika bizi sattı, bastırsa harekâtı engellerdi” şeklindeydi.
Yine 2019’da Fırat’ın doğusuna Barış Pınarı Harekâtı’nın konuşulduğu günlerde de terör örgütü PKK/YPG/PYD sırtını dayadığı ABD’ye o kadar güveniyordu ki “ABD, TSK’nın müdahalesine kesinlikle izin vermez” havasındaydılar. Rağmen yapılırsa da hava sahasını kapatır beklentisi vardı. Orada da durum malum. Harekâtın başladığı ilk andan itibaren Türk savaş uçakları nokta atışlarıyla hedefleri vurdu. İHA ve SİHA’lar havada cirit attı. Komandolar da Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarında olduğu gibi Fırat’ın doğusunda terörist temizliği yaptı, zoru görenlerde tüydü... Hatta dönemin ABD Başkanı Trump da tavsiye niteliğindeki “Umarım çekilirler çünkü yenmek çok zor” sözleriyle gerçeği açık açık teröristlerin kafalarına soktu. Bir kez daha beklentileri hayalden öteye geçmeyen teröristlerden de yine aynı ses çıktı:
Amerika bizi sattı...
***
Yani Türkiye kararlılığını deklare edip de gereğini yapmayan bir devlet değil. Asla şakası yok. BM sözleşmesinin verdiği haklar uluslararası hukuktaki dayanaklar kapsamında ülkesinin sınırlarını korumak adına müdahale ederim, yaparım diyorsa bugüne kadar hep yaptı. Sadece zamanlaması açısından diplomatik süreç takibi izledi ama sonuçta hep yaptı, örnekleriyle de ortada. Bundan sonrasının da böyle olacağı net. Irak’ta kilit kapanacak, Suriye’de teröristlerle yarım kalan hesap görülecek. Türkiye’nin bu işi bitireceğini gördüğü anda da ABD terör örgütüyle vedalaşır. PKK/YPG/PYD’nin her an çok rahat “Satılık” listesine girme olasılığı yüksek. ABD’nin bir gecede nasıl strateji değiştirdiği ve iş tuttuğu kesimleri kendi kaderleri ile baş başa bıraktığına dönük sayısız örnek var malum... Dolayısıyla teröristlerin efendilerine yazdıkları mektuplar beyhude çırpınışlar, ciddiye alınacak tarafı yok. Bu saçma sapan mektupların gerçekte kimin elinden kaleme alındığı ya da yazdırıldığı da belli zaten...