Geçen akşam Kadıköy-Hasanpaşa’daki Müze Gazhane’de Genel Yönetmenliğini Coşkun Aral, yönetmenliğini Murat Toy, yapımcılığını da Müge Aral’ın yaptığı mülteciler üzerine kurgulu “Hayat Yeniden” adlı belgeselin galasındaydık. Dolayısıyla, sıkça tartışılan, hatta artık hem iktidar hem muhalefet açısından iç politika malzemesi haline gelen Suriyeliler ve göçmen yükü konusunun bir başka boyutunu da görme fırsatı bulduk. Bu arada da belgeselin fikir babalarından ve göç-göçmen konusunun en yetkin isimlerinden Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Erdoğan ile ülkemizdeki Suriyelilerin geleceği üzerine sohbet ettik. Çünkü çekimleri Berlin, Madrid, Atina, Gaziantep, Kilis ve İstanbul’da gerçekleştirilen belgesel mülteci olarak doğmamış ama hayatlarını başka ülkelerde yeniden kurmak zorunda kalmış dört insanın hikâyesini, yani bulundukları topluma uyum örneklerini içeriyordu. Bu bağlamda da mültecilerin içinde bulunduğu zor durumu toplumla paylaşmak, niye geldiklerini anlatmak, aynı zamanda o konuda mücadele veren ve başarıya ulaşan insanları göstermek açısından önemli ve anlamlıydı. Doğal olarak bu noktada akla gelen de Türkiye’deki Suriyelilerin durumuydu. Yani ülkelerine dönecekler mi, kalacaklar mı, kalacaklarsa da entegrasyon nasıl olacak konusu. Bunlara da Erdoğan’ın yanıtı şuydu:
“Geri dönüş politikalarından söz ediliyor ama Suriyelilere sorduğumuzda isteklerinin olmadığını görüyoruz. Ama Suriyelilere varsayalım bizim hükümet dedi ki ‘Beni ilgilendirmiyor, ben yine de göndereceğim.’ Onu yapmak da neredeyse imkânsız. Bunun birkaç tane sebebi var, en önemlisi şu: Aradan 10 sene geçti. O süre içinde Suriyeliler Türkiye’ye bayağı bir kök salmış oldular ve ülkenin her tarafında yaşıyorlar. Yani artık böyle kamplarda, sınır bölgelerinde yaşayan insanlar olsa bunları nispeten daha kolay olurdu göndermek ancak böyle bir şans yok. Zaten kendilerine sorduğumuzda biz onu çok net görüyoruz. Mesela 2017’de ben kesinlikle geri dönmem diyenlerin oranı yüzde 16’ydı, 2019’da bu yüzde 51’e çıktı. Şu an bu yüzde 77-78’lerde. Yani kendileri gönüllü asla geri dönmeyecekler, bu çok net. Ha diyebilirsiniz ki o zaman ben zorla gönderirim, o da uluslararası hukuk bakımından da çok sorunlu bir şey. Bir de pratik olarak uygulaması çok zor. Mesela son beş senede 1.5 milyon düzensiz göçmen yakalandı, onları geri gönderme hakkımız var ama en fazla yüzde 20’sini gönderebiliyoruz. Gerisi, yani yüzde 80’ni gönderemiyorsun, kalıyor.”
Davul zurnayla göndereceğim diyenler var?
“Bu artık siyaseten çok makbul, çok çekici bir konu oldu. İktidarı en çok buradan vurabiliyor muhalefet partileri. Dolayısıyla, bu konudan kolay kolay vazgeçemezler de. Bir yere kadar haklılar da çünkü hükümet bir hata yaptı ve bunun sonucunda Türkiye’de böyle bir mülteci yoğunluğu oluştu. Dolayısıyla, bunun bir siyasal hesaplaşma alanı olması gayet anlaşılabilir bir durum ama burada önemli olan, muhalefet okları bir yerlere yönlendirecekse, bu mülteciler değil, hükümet olmalı. Tabii bunu yaparken de beklentiyi çok yükseltirseniz, ileride sizin başınız belaya girer. Ben bunu CHP’lilere de söylüyorum, ‘Davul zurnayla göndeririz’ falan diyorsunuz ya, iktidara gelip de gönderemezseniz, sonra millet CHP Genel Merkezi’nin önüne davul zurnayı toplar, ‘Hani gönderiyordunuz? Alın gönderin’ der.”
Bolu Belediye Başkanı’nın mülteci karşıtı sözleri ve kararları da oldu?
“Elle tutulur bir tarafı yok, saçmalık. Neresinden bakarsanız bakın, söyledikleri baştan sona ırkçılık. Böyle bir şeyi yapmaya kimsenin hakkı yok. Bir de şöyle bir şey var: Suriyelileri göndersen, yarın öbür gün dersin ki ırkçılık, ne var bunda ama bunlar eğer burada kalacaksa, Bolu Belediye Başkanı’nın söylediği bütün cümleler onların kendi milliyetçiliklerini pekiştirmiş oluyor. Yani onların Türk toplumundan nefretini sağlamış oluyor, bir taraftan onun farkında değil. Kendisi popüler olacak diye toplumlar arası çatışmayı körüklüyor yani. Bence bu açıdan vahim bir şey.”
Peki ya kalacaklarsa, entegrasyon, 4 milyon Suriyeli’nin topluma uyum konusu, o nasıl olacak? Erdoğan’ın buna yanıtı da şöyleydi:
“Çok zor bir şey. Biz 4 milyonu başından burada kalacaklar gibi düşünüp Türkiye’de dengeli dağıtsaydık, o zaman fazla sıkıntı olmazdı. Ama şu an çok dengesiz bir dağılım söz konusu. Suriyelilerin yüzde 85’i toplamda 10 tane şehirde yaşıyor, diğerleri minimal, onlarda bir sıkıntı yok. Bunların dördü Güneydoğu’da Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay geri kalanı da İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Kayseri, Konya gibi gelişmiş kentlerimiz, çünkü oralarda iş var. Bakın, İstanbul’da bile Beşiktaş’ta 5 bin Suriyeli var, Esenyurt’ta 250 bin var. Bu dengesizlik hem süreç yönetimini zorlaştırıyor, hem de onların gettolaşmasına neden oluyor. Esenyurt’a gitseniz bile oranın bir iki mahallesinde toplu yaşıyorlar. Bu gettolaşma uyum çalışmalarının önünde en önemli engel çünkü kendisini kendi toplumunun içinde görüyor. Türk toplumuyla iletişim kurmaya ihtiyaç duymuyor, sıkıntı burada. 50-60 bin kişi olsa dersiniz ki üç dört sene içerisinde bunlar kaybolur gider ama 4 milyonluk bir kitleden söz ediyoruz. Dolayısıyla, uyum süreci çok zaman alacak ve biraz sancılı olacak.”
Özetle; geceden edindiğimiz izlenimin iki cümleyle anlatımı şu:
Suriyelilerin dönmesi, geri gönderilmesi neredeyse hayal. Bu konunun hem iktidar hem muhalefet açısından iç politika malzemesi yapılmasının da hiç kimseye yararı yok.