CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son grup toplantısındaki “AB’den finans sözü aldım, Suriyelileri davulla zurnayla ülkelerine göndereceğiz” sözleri ekranlarda epeyce tartışıldı. Hem de zaman zaman gerilimli bir havada. Çünkü meselenin özünden ziyade yine politik içerikli görüşler, öngörüler ön plandaydı. Özellikle de çözümün doğrudan siyasi iktidarlara odaklı olduğu noktasında. Tabii bunda da Kılıçdaroğlu’nun şu sözlerinin etkisi var:
“İktidar olduğumuzda Suriye’de barışı sağlayacağız. Bütün Ortadoğu’da barışı sağlayacağız. Kavga alanı değil, savaş alanı değil, kan dökülen alan değil, bütün Ortadoğu’yu barış havzasına döndüreceğiz. Sözümdür bu.”
Dolayısıyla, bu bağlamda bugün ülkedeki 4 milyon Suriyeli sığınmacının varoluş nedeninin mevcut iktidarın geçmişteki hatalarından kaynaklandığına dönük iddialar da tartışmanın odağındaydı. Doğrular, yanlışlar elbette konuşulmalı, tartışılmalı ama bugünkü genel fotoğrafa baktığınızda bölgeye barışın gelmesinde evet Türkiye’nin rolü ve etkisi kritik önemde ancak daha başka etkenler olduğu da açık. Şöyle ki: Bir kere bu bölgesel bir sorun olmanın ötesinde küresel bir durum aynı zamanda. Dış aktörler açısından, bir ucunda ABD, Batı, Avrupa Birliği var; bir ucunda da Rusya. Bölgesel aktörler de Türkiye, İran İsrail ve diğer malum ülkeler. Böyle bir ortamda Türkiye’den bir siyasi partinin ben iktidara gelince bütün Ortadoğu’ya barış getireceğim demesi de biraz değil fazlaca iddialı. Çünkü barış çok yönlü bir şey, hele böyle 10 yıldır süren bir savaş ortamı ve çok aktörlü, giderek daha da karmaşıklaşan bir ortam olduğu zaman. Yani evet, çözüm açısından Suriye rejimi ile doğrudan görüşmek çok önemli ve gerekli, CHP’nin bu anlamda yaklaşımı da net ama bugün artık bunu bir tek Esad ile oturup konuşamazsın, birçok aktör söz konusu. Her birinin de çıkarları ve hesapları farklı. Türkiye dışında hepsinin tek ortak noktası ve hedefi ise parçalanmış bir Suriye. Dolayısıyla da Suriyelilerin ülkelerine gönüllü geri dönüşleri için aslolan uygun ortamı yaratmak hiç kolay değil. Nitekim tüm BM örgütleri ve bütün insan hakları örgütleri de Suriye’de şu anda gönüllü geri dönüş için böyle bir ortamın olmadığını, savaşın çatışmaların ya da rejim baskılarının devam ettiğini söylüyorlar. Yani sadece finans konusunda AB’yi ikna etmekle iş bitmiyor. Dahası, bu konuda olumlu yeni gelişmeler de var zaten. Peki, bu durumda çözüm nasıl olacak ya da olabilir? Soruya İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır (eski BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sözcüsü) yanıt veriyor:
“Suriye’de bir rejim değişir, BM’nin garantisi altında yeni bir anayasa, yeni bir düzen kurulur. O süreç başlar, ondan sonra bir de desteklenmesi lazım çünkü bu insanların evleri yıkıldı, yerleşim bölgeleri harap oldu. Buralar uluslararası bir yardım, katkıyla düzene girerse ancak o zaman dönerler. Ama şu an itibarıyla Cenevre görüşmelerine ya da diğer gelişmelere baktığımız zaman Rusya bir tarafta, ABD ve Batı bir tarafta ve çözümden çok uzağız. İşte Esad yeni seçim yaptı, kendine göre zaferini ilan etti ama bu seçim meşru olarak kabul edilen bir seçim değil uluslararası alanda. Dolayısıyla da böyle bir gönüllü dönüş ortamı yok.”
Gönüllülük esas yani?
“Dönmeleri için gönüllülük esas ama Türk hükümetinin ve diğer mülteci kabul eden ülkelerin elinde şu imkân var. Eğer bir ülkede mülteci olmalarına yol açan sebeplerin ortadan kalktığı genel olarak kabul edilirse mülteci statüsü geri alınarak yollanabilir. Ama yine burada gönüllülük esastır. Şöyle esastır: Suriye’de her şey düzelse bile birçok insan için belki hâlâ bireysel korkular devam edecektir. Onun için, böyle bir ortam yaratılırsa, yani 6-7 milyon mültecinin de katkısıyla yeni Suriye inşa edilirse, onlar zaten gidecektir ve teşvik edilecektir. Kalmakta ısrar eden ama bunu haklı bir nedene dayandırmayanlar da gönderilecektir, isteğine rağmen. Ama o zaman da yine insani birtakım mesela çocukları burada doğmuş, okula devam ediyorsa gibi başka faktörlere de bakılır. Uygunsa, Türkiye olarak geri gönderebilirsin, kimse bir şey diyemez.”
Özetle; Suriyelilerin baştaki kontrolsüz girişleri ve yaratacağı olası riskler konusunu defalarca irdeleyen biri olarak dememiz o ki bu konunun hem iktidar hem muhalefet açısından iç politika malzemesi yapılmasının hiç kimseye yararı yok. Çünkü Suriyelileri otobüslere bindirip davul zurnayla güle güle demek ya da bazılarının önerdiği gibi Batı kapılarını açıp, diledikleri yerlere gitmeleri için yol vermek hiç kolay değil. Evet, bu insanların çoğunun hedefi Türkiye değil Avrupa’ya gitmek ama kalmak isteyenler de var. Dolayısıyla, geçici koruma altındaki bu insanları hepten evlerine göndermek için öncelikle Suriye’de politik ve anayasal bir çözüm şart.