İlk kez yaşayacağımız ikinci tur oylamaya dönük kampanyada son saatler... Siyaset sahnesinde seçmene ve ittifak bileşenlerine odaklı iki farklı görüntü var. Seçmene dönük olan aleni, oldukça hararetli ve yüksek tondan. Her iki ittifak da özellikle ilk turda sandığa gitmeyen 8.5 milyon civarındaki kitleyi iknaya çabalıyor. Öncelikle de ilk turdaki mevcut oy potansiyelini korumak kaydıyla. Çünkü orada kaçak, eksilme olursa, üzerine koymak zor. Yoksa havuz problemi gibi bir durum çıkar ortaya. Bir yandan doldururken, diğer yandan boşalması gibi. Problemi çözemezsen de sandıkta başarıyı falan unut. Havuzda kaçak olasılığı içeren problemi çözmek kritik önemde açıkçası. Ki bu anlamdaki birleşme, üstüne koyma adına ittifak bileşenlerine milliyetçi damar ağırlıklı dopingler de malum. Ama o da ittifak dengelerini zorlayan bir durum aynı zamanda. Özellikle de milliyetçi damara yönelik söylemleriyle ilk turdaki stratejisinden çok daha farklı bir yola giren Millet İttifakı açısından. Bu anlamda öngörüler de daha çok şu yönde:
Oğan veya Özdağ her ikisi de oylarını tercih ettikleri ittifaklara taşıyabilir hatta birbirlerinden de alabilirler az ya da çok ama ikisi arasında bir fark var. Oğan’ın getirisi olur, götürüsü olmaz. Özdağ’ın ise getirisinin yanı sıra götürüsünün olma olasılığı yüksek. Özdağ’ın söylemlerinden ve CHP ile yapılan protokol içeriğinden rahatsız olmalarına rağmen şimdi suskun kalan bazı bileşenler ve seçmenleri daha farklı davranabilir. Elbette bu yarın akşam sandıktan çıkacak sonuçla daha bir netleşecek ama kaybetme olasılığında sessiz ve derinden patlama sinyalleri veren bir durum olduğu da belli. Çünkü ittifak bileşeni partilerin her birinin birbirinden farklı beklentileri, hesapları var. Ama şu anda kazanmaya odaklanan herkes sıkıntı yaratacak konuların üstünü örtmüş, tartışma, ayrışmaların alenen gün yüzüne çıkmasını engellemiş durumda. Buna pusuya yatmış bekliyorlar veya kazan kazan mantığıyla herkes birbirine tahammül noktasında da denilebilir. Siyasette fırtına öncesi sessizlik durumu yani...
***
Dolayısıyla, sandıktan çıkacak sonuca göre, kaybeden tarafta parti politikalarına, genel başkanların performanslarına dönük bir çıkarım, hesaplaşma kaçınılmaz. Zaten tersini düşünmek de yanlış olur. Siyaset sosyolojisinin de psikolojisinin de bir gereği bu. Yani olumsuz bir sonuç her iki tarafta da bloktaki partilerin hem yönetim kadrolarında hem teşkilatlarında hem de seçmenlerinde olumsuz duygu durumları oluşturabilir. Hayal kırıklığı, hatta bazılarında öfke patlaması gibi. Bu anlamda işaretler de var zaten. Bazı istifalar, rahatsızlık söylemleri her türlü fren sistemine rağmen açığa çıkıyor. Kaldı ki ilk tur seçimlerinde ortaya çıkan parlamento tablosu da her türlü iş birliğine açık. Bugün birbirine çok uzak duran ittifaklar ya da partiler yan yana gelebilirler, böyle bir olasılık da var. Seçim öncesi hiç tahmin etmediğimiz partiler ya da kişiler nasıl yan yana geldilerse aynısı farklı bileşenlerle siyasette olasılık dâhilinde. Dün, bugün olduğu gibi yarın da siyasette “olmaz olmaz” diye bir durum söz konusu değil, her şey olabilir. Nitekim örnekleriyle de ortada. Yani hangi taraf kaybederse genel başkanlar da parti teşkilatları da geniş bir muhasebe yapacaklardır. Kendi içlerinde geniş bir eleştiri, özeleştiri mekanizmaları devreye girecektir. Genel başkanlara yönelik değişim olasılığı da elbette tabanın göstereceği tepkiyle doğrudan bağlantılı bir durum.
***
Kısacası, yarın için bugünden iki net durum var. Biri, başarının ilk turdaki seçmenleri sandığa taşımayla doğrudan orantılı olduğu. Diğeri de kaybeden tarafta siyasi hesaplaşma ve yıkıcı gelişmeler olasılığı. Başarıya endeksli böyle bir durumu da hem kamuoyu hem de siyasi partilerin bizzat kendi yönetim kademeleri de görüyor ve kabulleniyor zaten. Dolayısıyla, “Başarısız olursak artık sahneden çekilmek zorundayız, toplumsal bir karşılığımız olmayacak, toplumda siyaseti devam ettirme şansımız olmayacak” gerçekliği peşinen karabasan gibi çökmüş vaziyette. Bu sadece iki aday değil, siyaset sahnesinde varlık hesabında olan her siyasi aktör ya da parti için de geçerli. Hem iktidar hem de muhalefette. Elbette her iki tarafın da hesabı kazanmak üzerine ama sadece bir taraf kazanırken, diğeri kaybedecek. Dahası, bu seçim bugüne kadar olanlardaki gibi siyasilerin sandık sonuçlarında kendileri açısından pozitif yanlarını öne çıkarıp, “Kaybettik ama aslında biz kazandık” gibisinden hikâyelere pek yatkın değil. Siyasette söz sahibi olmak, var olmak için, gerçekten kazanmak şart. Yani bu kez sandık özellikle bazıları açısından siyasette varlık ve yokluk seçimi de aslında.