ABD’nin NATO’daki ağırlığı ve etkinliği malum. Hatta bunu öyle abarttı ki yekten patron havasında. Yani bir tarafta üye devletlerin halklarını, topraklarını korumak amacıyla kurulan 74 yıllık NATO ve görünürde özerk yapısı, diğer tarafta ise kâğıt üstünde ittifakın 31 üyesinden biri olarak bilinen ABD’nin çıkarları, pervasızlığı gibi garip bir çelişki söz konusu. Ben ne diyorsam o olsun istiyor ABD. Mesela Türkiye’nin yeşil ışık yakmasını bekleyen İsveç’in NATO üyeliği konusunda Biden ne dedi? İsveç en kısa sürede NATO üyesi olmalı. Niyesini de Beyaz Saray Sözcüsü şöyle açıkladı:
“İsveç geçen yıl Türkiye ve Finlandiya ile imzaladığı ‘Üçlü Muhtıra’daki taahhütlerini yerine getirdi. Buna İsveç’in son olarak geçirdiği terörle mücadele yasası da dâhil. İsveç NATO’nun değerlerini taşıyan güçlü ve yetkin bir savunma ortağı.”
ABD kendi aklınca raconu kesmiş bile yani! Ve bunun önümüzdeki ay yapılacak NATO Liderler Zirvesi’ne yetişmesini bekliyor.
Hani dalga mı geçiyorsun, kafan yerinde mi arkadaş diye bir söz vardır ya, işte aynen öyle bir durum. Evet, İsveç anayasa değişikliği, terörle mücadele yasasını sıkılaştırma gibi bazı adımlar attı ama daha Türkiye’nin icazet, onay verdiği falan söz konusu değil. Sadece görüşmeler devam ediyor. Dolayısıyla, ABD’nin racon kesmek neyine? Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da Azerbaycan dönüşünde şu sözleriyle noktayı koydu zaten:
“NATO’nun terörle mücadele ayağı nerede? NATO’nun bunu bir defa halletmesi lazım. Bunu halletmedikten sonra Vilnius’ta filan biz kalkıp da el bebek gül bebek diyemeyiz...”
Mesaj açık ve net:
Türkiye yıllardır terör örgütlerinin hedefinde ve hiçbirine de pabuç bırakmıyor. Adı, sanı ne olursa olsun, her türlü terör örgütüne karşı amansız bir mücadele veriyor. Arkalarındaki devletlere karşı da. Dolayısıyla, endişesi, korkusu olanlar terörle mücadelede gerçekten samimilerse, yapmaları gereken, masalı bırakmak ve Türkiye’nin yanında durmak. Öncelikle de terör saldırılarını NATO tarihinde bugüne kadar ilk ve son defa ABD için uygulandığı gibi meşhur 5. madde kapsamına almak. Yani ikili oynamayı bırakıp, terör saldırılarına karşı “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” demek.
Elbette bu ABD’nin işine gelmez, gelmiyor da. Çünkü Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü PKK/YPG/PYD’yi bizzat koruyup, kollayan silahlandıran, eğiten kendisi. Şimdi de hiç utanmadan İsveç terörle mücadele konusunda taahhütlerini yerine getirdi diye ahkâm kesiyor, saçmalıyor.
***
Yine ABD’nin bir başka saçmalığı da Türkiye’ye F-16 satışının, İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanmasına bağlı olduğuna ilişkin bazı senatörlerden gelen açıklamalar. Evet, ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Biden yönetiminin Türkiye’ye F-16 satışı konusunu, İsveç’in NATO’ya üyeliğine bağlamadığını, bu satışın ABD’nin de çıkarına olduğunu söyledi ama yersen tabii. Çünkü ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey’in daha birkaç gün önceki aynı konuyla ilgili mesajı da senatörleri doğrular nitelikte:
“Kongre, F-16 satışlarına sıcak bakıyor fakat Türkiye’nin İsveç’e NATO’da yeşil ışık yakması lazım. İsveç’in NATO’ya girmesinin önü açılmazsa hiç şans yok.”
Bu durumda ABD’ye verilecek yanıt da belli:
O zaman siz F-16 konusunu halledene, F-16 satışını onaylayana kadar biz de İsveç’in üyeliğini onaylamıyoruz.
Madem öyle, işte böyle yani.
Yoksa, hadi diyelim ki “Ne de olsa müttefikiz!” hesabıyla İsveç’e yol verilirse ABD’nin anında kıvıracağı açık. Ya da F-16’ları verecekse de en azından yıllara yayarak geciktireceği. İhtiyacın olduğunda alamadıktan sonra o da hiç vermemek gibi bir şey zaten. Tamam, bu da her şey bitti, çaresizlik değil elbette ama eldeki kozu heba etmenin anlamı yok. Kaldı ki Türkiye’nin terörle mücadele konusunda asla taviz vermeyeceği de açık ve net.
***
Tabii bu güvensizlik durumu NATO Genel Sekreteri Stoltenberg için de geçerli. Malum, onun da amacı, niyeti NATO’nun genişlemesi, ortak güvenlik ve çıkarların güçlenmesi hikâyesinden hareketle Türkiye’den veto tavrında yumuşamasını istemek. Onun için NATO Genel Sekreteri’ne söylenecek olan da şu:
NATO, müttefiklik, ortak güvence, daha da güçlenme falan diyorsunuz da Türkiye’nin hakları, çıkarları söz konusu olduğunda nerelerdesiniz? Mesela Yunanistan uluslararası hukuka aykırı olarak gayri askeri statüdeki adaları silahlandırıp orada tatbikat düzenlediğinde niye ortalarda yoksunuz ya da ses vermediniz?.. Yunanistan’ın bu hasmane tutumu karşısında sizin haklıdan yana bir görüşünüz veya yayınladığınız, bırakın kınamayı, üzüntünüzü belirttiğiniz herhangi bir açıklama var mı? Ya da Suriye’nin kuzeyindeki teröristlerin NATO üyesi Türkiye’nin topraklarına yönelik tehdidini, saldırılarını görmüyor musunuz? Neden suskun kalıyorsunuz? Hem terör örgütü PKK konusundaki ikiyüzlülük hem de türevlerini farklıymış gibi yutturmaca kepazeliğine karşı bir tavrınız, duruşunuz oldu mu? Türkiye muhataplarına PKK, PYD ve YPG arasında hiçbir farkın olmadığını, belgeleriyle, hatta bu saçmalığı savunan ülkelerin kendi istihbarat raporlarındaki tespitleriyle açık ve net bir şekilde ortaya koydu. Dolayısıyla, “Türkiye haklı, bunların hepsi aynı terör örgütü, PKK gibi uzantılarını da NATO dokümanlarındaki terör örgütü listesine eklememiz lazım” diyebilirdiniz, bunu geç de olsa hâlâ yapabilirsiniz.