Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen cumartesi, 36 yıl önce (30 Ocak 1985) tanık olduğum, Ege’deki “Deniz Kurdu-85” tatbikatına katılan tank çıkarma gemisi Ç-136’nın fırtınada nasıl battığını ve sonrasında arama-kurtarma çalışmalarında yaşananları anlatmıştım. O günden bu yana geçen bir haftada ise 39 askerimizin şehit olduğu o talihsiz olayla ilgili çok sayıda duygu yüklü elektronik posta ve mesaj aldım. Örneğin, emekli Dz. Sıh. Tek.  Kd. Bçvş. Şeref Çoban’ın şu satırlarında olduğu gibi:

“O zaman TCG M. F. Çakmak Sıhhiye Astsubayı olarak arama kurtarma çalışmalarına gemimizle birlikte katıldık. Denizden çıkarılan merhum Şavşatlı çavuş Şinasi Tekin’i denizden ben çıkardım, benden önce bir er bir yüzbaşı denize girmiş, havanın ve suyun soğukluğu dalgaların yüksekliği nedeniyle başarılı olamamışlardı. Ben denize indiğimde kafamda sadece bir düşünce vardı; mutlaka şehidimizi oradan al, geride bekleyenlerini unutma ve denizden aldım, yaşım 19, kilom 49 kg idi.

Haberin Devamı

Şehidimizi yanlış hatırlamıyorsam TCG BORA gemisine teslim etmeden önce gemideki polis astsubayları ile üzerinden çıkanları tutanak altına almıştık. Cebinden çıkan 1984 Aralık veya 1985 Ocak doğumlu olan (eşi tarafından gönderilen) oğlunun resmi beni çok üzmüştü...”

Gelen mesajlar arasında en çarpıcısı da faciada kurtulanlardan batan tank çıkarma gemisinin serdümeni Hüseyin Çiftçi’ye aitti. Dolayısıyla da kendisiyle irtibata geçtim ve benim gazeteci olarak tanık olduğum o faciayı bir de ondan dinledim. Bu arada Hüseyin Çiftçi bugüne kadar pek gün yüzüne çıkmamış kazadan bir ay önce yılbaşında batan geminin er salonunda çekilen, ölenlerin ve tezkerecilerin aynı karede olduğu bir asker hatırası fotoğraf da gönderdi. TCG 136 Serdümen Hüseyin Çiftçi’nin anlattıkları gerçekten ilginçti ama bir o kadar da acı vericiydi:

O faciayı bir de serdümen anlattı

“Tatbikattan kısa süre önce Foça Çıkarma Komutanlığı’nın arkasındaki alanda birkaç gün eğitim yapmıştık. Bizim havuzun iki tahliye pompasından sancak tarafında olanı arızalıydı. Sonra yapıldı ama o gece çalıştı mı bilmiyorum, zaten çalışsa da o dalgalara yetiştirmesi mümkün değildi. Tatbikata çıktığımızda gemide iki tank, iki topçeker vardı. Reolar ve toplar geminin arka, tanklar ise ön tarafındaydı. Tankların ağırlığıyla gemi baş tarafa doğru basmıştı. O nedenle, manevralarda falan arka taraftaki pervanelerin çok su tutmaması nedeniyle zaten sıkıntı yaşıyorduk. Sakız Adası’na gelene, Karaburun’u dönene kadar korkunç bir fırtına yedik. Dönüş esnasında bordodan gelen dalgalar nedeniyle geminin havuz kısmı su doldu. O arada komutan telsizden batma tehlikesinin olduğunu, en yakın sahile gitmek istediğini iletti. Gelen cevap ise ‘Rotadaki ve nizamdaki yerinizi koruyun’ oldu. Biz 8 ya da 9’unuı sıradaydık, arkamızda da çıkarma 140 vardı. Çeşme çakarlarını ve Dümbelek Adaları’nı geçince, tekrar denizi bordodan almaya başladık. Gemideki karacı arkadaşlarımızın bir kısmı bizim er salonundaydı, bir kısmı da tankların içindeydi. Reolarda askerler vardı ama onlar gemi baş taraftan denize doğru sarkınca reolardan çıkıp arka tarafa geldiler.

Haberin Devamı

***

Haberin Devamı

Gemi baş taraftan iyice sarkınca komutanıma (Teğmen Ertuğrul Akkuş) ‘İskele alabanda yapalım, dalgaları kıça alalım’ dedim ama pervaneler arkada boşa çıktığı için dümen artık kumanda etmiyordu. Gemi baş taraftan batmaya başlamıştı ve ‘Batıyoruz’ anonsu yapıldı. Dümen evinden kırlangıç dediğimiz yan güverteye çıktığımda, bayrak direğine sarılmış askerleri gördüm. ‘Batıyoruz, atlayın’ uyarılarıma rağmen onları ayıramadık oradan. Geminin yaşam mahalli de suya yaklaşınca ben denize atladım. Denizin üstünde etrafımda 10-15 kişi vardı. Sonra ben gemiden belki anafor yapar, çeker beni götürür diye biraz uzaklaştım. 50-100 metre uzaklaşmışımdır. Geminin arka tarafı suyun içine girene kadar ışıklar yandı bir süre sonra da tamamen karardı. Ama o fırtınaya rağmen bağrışmalar, çığlıklar duyuluyordu. Suyun üstündekilerin bir kısmında can yeleği vardı. Atladığımda benim de yoktu hatta ilk anda suyun üstünde kalmak için bir sırt çantasına tutundum. Sonra tanklar sahile çıkarken batmasın diye paletlerin altına serilen takozlar denk geldi, onu koltuğumun altına sıkıştırdım, onunla suyun üstünde ne kadar durdum bilmiyorum. Bir süre sonra da bir can salı gördüm, ona tutundum. Üstüne çıktım ama çok üşüyünce tekrar denize girip sadece tutundum. O arada denizde gemi komutanı Ertuğrul Akkuş denk geldi. İkimiz birden can salına tutunduk. Yanılmıyorsam, Hisar sınıfı karakol botu kurtardı bizi ama gemiye çıktığımı hatırlıyorum, sonrasını hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde hastanedeydim, aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum.

O faciayı bir de serdümen anlattı

***

Tatbikattan tam bir ay önce yılbaşında Ç-136’nın er salonunda Şehit olan Selim Topçu, Nusret Şahin, İbrahim Özcan, İsmet Yazıcı ve tezkereci arkadaşlarla yılbaşı yemeğinde bir araya gelmiştik. Tezkereci serdümen arkadaşım İsmet Yazıcı bana tatbikatla ilgili bilgiler vermiş, ‘Komutan ne derse, sen emir tekrarı yapıyorsun’ demişti. Sonra harekât bölümünde olduğum için telsiz görüşmelerini ve mesajları almayı da bana yüklemişlerdi, onları da İsmet arkadaş öğretmişti. O faciada kaybettiğim arkadaşlarımla da uzun uzun kendi tezkere günümüze ve sonrasına dönük hayaller kurmuştuk...”

***

39 şehidimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz. Mekânları cennet olsun...