Türkiye’nin Irak politikasının temel amacı, bir terör örgütü olarak tanımlanmasına rağmen küresel ve bölgesel aktörlerin doğrudan ya da dolaylı destekleriyle onlarca yıldır varlığını sürdüren ve kendisine yeni alanlar bulan PKK terör örgütünün tamamen ortadan kaldırılması. Nitekim bu bağlamda son dönemdeki en geniş çaplı hava harekâtlarıyla terör örgütüne ağır darbeler indirildi. Pençe harekâtları kapsamında da Irak’ın kuzeyinde terörist temizliği ve sığınak imhaları gerçekleştirildi, gerçekleştiriliyor. MİT ve TSK senkronizasyonuyla Kandil ve Sincar’daki nokta operasyonları da devam ediyor. Dolayısıyla da Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı olduktan sonra ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştiren Mesrur Barzani’nin, terör örgütü PKK’nın Sincar ve Irak’ın başka bölgelerindeki varlığını onaylamadıklarına dönük açıklamaları kritik önemde. Hele de Barzani’nin istihbaratçı kimliği ve terörle ortak mücadele konusunda verdiği sözler dikkate alındığında. Tabii ne kadar samimi olduğuyla orantılı olarak. Çünkü bu konunun bir de PKK’nın hamiliğini yapan ABD boyutu da var ve IKBY-ABD ilişkileri de malum! Dün bu durumu MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’e sordum. Öncelikle de Barzani’nin PKK konusunda ne demek istediğini. Yanıtı şuydu:
“PKK’nın şu anda hâlâ Irak’ta bir yerleşik yapısı var ve PKK’nın merkez yönetimi orada üslenmeye devam ediyor. Tarihsel gelişim içinde de Irak Kürtleri, yani Irak Bölgesel Yönetimi ile PKK arasında hem ideolojik farklılaşma hem de iktidar mücadelesi var. O bakımdan IKBY her zaman için PKK’yla ideolojik olarak çatışma halinde olmuştur ve bugün de bu devam etmektedir. Şu anda Irak Bölgesel Yönetimi’nin Suriye Kürtleri üzerinde de etkinliğini artırmak için çabası sürüyor. Dolayısıyla, orada da PYD/YPG ile bu güçler arasındaki çatışma Irak’ta olduğu gibi devam ediyor. Fakat bu ideolojik çatışma Kürt meselesinde temelde ayrı olduklarını göstermez bize. Çünkü her ikisi de ABD’nin kontrolünde...”
Barzani bu durumda PKK konusunda Türkiye’ye nasıl destek verebiliyor?
“Kendi meşruiyetini, kendi iktidarını koruyabilmek için PKK’yla mücadelede açık destek veriyor. Baba Barzani de aynı şeyi yapmıştı. Yani o da kendi iktidarını koruma amacıyla karşıydı ama PKK’yla doğrudan çatışma gibi bir sürece hiçbir zaman girmediler. Çünkü bu çatışmadan kaynaklanabilecek bir güç kaybetme olayını göze alamadılar. Tabii PKK esasında ABD’nin kontrolünde olduğu için ABD buna izin vermedi.”
Bunun 1990’lı yıllardan itibaren gelişen süreçteki “ikili oyun” olduğunu ve ABD’nin her iki güce, gruba destek verdiğini belirten Öneş, devam ediyor:
“Ortadoğu’daki yapılan çalışmalarda ortaya çıkan gerçek, ABD’nin Irak’tan sonra Suriye’de de bir hukuki meşruiyeti sağlayabilirse ileride gelişmelere, konjonktüre göre ikisini birleştirme planı. Yani bağımsız bir Kürdistan düşüncesi var ama bu birden olabilecek bir olay değil. Konjonktürel gelişmelere göre zamana yayılan bir süreçte karışımıza çıkacak riskler. Türkiye de onun için zaten bu gelişmelere karşı hassas davrandı ve ABD’ye rağmen Suriye müdahalesini yaptı. Ancak ne ABD ne de onun Ortadoğu’daki uzantısı İsrail bu stratejilerinden vazgeçmiş değiller...”
Peki, ABD için Barzani mi yoksa PKK mı daha ön planda ya da mecbur kalırsa hangisinden yana tavır alır?
“Hangisi güçlüyse ama diğerinden de elini çekmeden... İşte PKK’nın Ortadoğu’daki yapısına, gelişimine bakın, liderini teslim etti ama PKK’yı orada tuttu ve ardından Suriye’ye geçirdi...”
Zamanı geldiğinde birini satar yani?
“Tabii, hiç düşünmez. Ülkeleri satıyorlar, değil ki böylesine küçük yapıları... Süper güç zihniyeti bu.”