İstifaların ardından CHP’nin içinden, partililerden gelen iki farklı ses var. Gidenler için bir taraf diyor ki:
Haklı sebepleri olabilir ama çare istifa etmek değildir, çare parti içerisinde kalıp mücadele etmektir. Yanlış yaptılar. Hatta bu bağlamda daha ileri gidip bölücülük, bozgunculuk suçlamaları da söz konusu. Tabii bir de “kalan sağlar bizimdir” mantığıyla amaç uğruna verilen kayıplara aldırmadan inatla ilerleyen hedefe kitlenmişler var.
Bunlara karşı diğer tarafın düşüncesi ise şu:
Bir partide sıradan bir üyenin gitmesi dahi önemsenmeli. Hele hele üç tane milletvekilinin istifasını çok ciddi önemsemek gerekir. ‘Ne olacakmış, giderlerse gitsinler’ düşüncesi büyük hata. Ne yapıp edip bu insanların partide kalmaları sağlanmalıydı çünkü biz karşı mahalleden bir tek oy almak için canla başla çalışıyoruz. Hiçbirimizin bir milletvekili feda etme hakkı yoktur...
Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun parti öz gücünden ziyade toplama çıkarmaya endeksli “dostlarla iktidar” söylemiyle zaten karışık olan CHP’deki kafalar hepten karışmış durumda. Çünkü artık yeni istifa iddiaları ya da Muharrem İnce’nin kuracağı partiye kayması muhtemel oylar nedeniyle bir bölme işlemi olasılığı da söz konusu. Buna bir yanda damlamayla çoğalma öte yanda kaçaklarla eksilme olasılığı, yani tipik bir ‘havuz problemi’ de denilebilir. O nedenle de özellikle CHP’nin abileri gelinen bu noktadan oldukça rahatsız. Ki bazılarının partideki sıkıntılarda arabuluculuk yapma gibi niyetleri ve hazırlıkları vardı. Ama son gelişmelerden sonra bu da zora girmiş durumda. Örneğin dün konuştuğum bazı isimlerin ortak endişesi şuydu:
“Bizim çabamız kopma olmasın içindi ama istifalar başladıysa artık bu saatten sonra gidip bir şeyler söylemenin hiçbir anlamı yok. Kemal Bey’de bu saatten sonra bir şey yapmaz zaten. Bizim dediğimiz hiç kimse ayrılmasındı. Biz Genel Başkan’ın tavrından rahatsız olmuştuk, ‘efendim ayrılırlarsa ayrılsınlar herkes ayrılabilir parti kurabilir’ gibi bir davranış olabilir mi? Sen ailenin reisisin böyle söylenir mi?”
CHP ne yapmak istiyor?
“CHP küçülmeye gidiyor. Eğer istifaların arkası gelirse partide çok ciddi bölünme olur. Çünkü fikir ayrılığı var. Yani Atatürkçüler, demokratlar partide sevilmediklerini bir başka grup tarafından dışlandıkların düşünüyorlar. Partide büyük rahatsızlık var, hem de öyle böyle değil, çok büyük. Mesela bizim siteler, partililerin Whatsapp grupları var, orada kıyamet kopuyor. Bugün istifa edenlere kızanlar üç gün sonra onlar da ayrılabilirler.”
Eksilerek çoğalmanın asla mümkün olmadığını söyleyen CHP’li abilerin buna dönük tespitleri de şöyleydi:
“Kemal Bey içerden eksiltip dışarıdan tamamlama çabası veriyor ama dışarıdan tamamlamaların hiçbir garantisi yok. Mesela İYİ partinin bizimle beraber olacağının garantisi var mı, adamlar açık açık ‘biz seçim için işbirliği yapıyoruz seçim bitince işimiz bitti ‘diyorlar. Çok dürüst davranıyor onlar ama bizimkiler anlamıyor bunu. Hala SP’nin peşindeler tamam iyi geçin ama önce sen kendi oylarını artırmaya bak. AKP’den oylar gidiyor diyorsun ama sana da gelmiyor, böyle olur mu? O arada da partiden kayıplar oluyor. Yani savaşa girmeden şehit veriyorsun.”
Sizce Kemal Bey’in ne yapması lazım?
“Gayet basit ilk önce kendi partisini toparlamalı. Bu konuda eski başkanlardan danışman olarak yararlanabilir. Mesela Muharrem İnce’yi çağırıp ‘seni Cumhurbaşkanı adayı yaptık ne istiyorsun, parti yönetimine girmek istiyorsan gel ol, danışılacak adam olmak istiyorsan gel ol ‘demeli. Ayrılmalar olmadan önce de Muharrem İnce ‘Genel Başkan davet etsin her zaman gider konuşurum ‘dedi. Ama çağırmıyor. Derdin ne demiyor? Bu sadece Muharrem İnce’ye olan tutum değil. Mehmet Ali Çelebi’de sonuç olarak Genel Başkan’ın kendisinin yazdığı bir isim ama Kemal Bey’in yanındakiler adamı öyle bir hale getirdiler ki kimseyi önemsemiyor Genel Başkan. Bir de siyasetteki kavga dili evet parti tabanında sahiplenme duygusu yaratıyor ama bunlar oya tahvil olmuyor. Çünkü vatandaş, kavgadan, dövüşten kesinlikle mutlu değil. Yani Kemal Bey sürekli siyasi polemiklere gireceğine her gün soğan, patates fiyatlarını, işsizliği işlese bir ay içerisinde oy oranı yükselir...”
Türk basınında çığır açan efsane Genel Yayın Müdürümüz Abdi İpekçi’yi katledilişinin 42’nci yıldönümünde rahmet ve saygıyla anıyoruz...