Avrupa Birliği’nin (AB) temel değerlerine göre, sığınmacılara karşı uluslararası yükümlülükler var. O nedenle de ülke sınırlarına gelen göçmenlerin yasa dışı şekilde sınır dışı edilmesi, özellikle de denizde yaşanan insanlık dışı geri itme olayları doğrudan temel Avrupa değerlerinin ihlali. Hatta bu konuda AB yetkililerince defalarca yinelenen ve kayda geçen resmi açıklamalar söz konusu. Mesela AB İçişleri Komiseri Ylva Johansson, daha iki hafta önce sığınmacıların yasa dışı bir şekilde geri itildiği iddialarına karşı Hırvatistan ve Yunanistan’ın soruşturma başlatmasını talep etti. “Bu haberlerin bazıları şoke edici ve çok endişe duyuyorum” dedi ve “Bu tür suçlamalar Avrupa Birliği olarak saygınlığımıza gerçekten zarar veriyor” ifadelerini kullandı. Yine aynı konuda birçok uluslararası STK’nın yaptığı tespitler ve suç duyuruları da dur durak bilmiyor. Ama bunlara rağmen de görüntü değişmiyor. Geri itmeler ve ölümler devam ediyor. Çünkü özellikle Yunanistan hak, hukuk, kural falan takmıyor. Vicdan, acıma falan da asla söz konusu olmuyor. Kaçak göçmenler Yunan kara sularına girdikleri anda Yunan Sahil Güvenlik unsurları tarafından Türk kara sularına doğru geri itilerek, motorları bozularak, alınarak ya da botları patlatılarak denizin ortasında çaresiz durumda bırakılıyor. Yani insan haklarını ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak karadan kapısına dayanan göçmenleri döven, soyan, öldüren Yunanistan, denizde de bebekleri, kadınları da acımasızca ölüme terk ediyor. Ki buna Ege’deki göçmen trafiğinin pik yaptığı 2015 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın özel izniyle bindiğimiz Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ait botta yaşadıklarımızla biz de tanık (18 Kasım 2015 tarihli yazımız) olmuştuk. Türk Sahil Güvenlik botları göçmenleri çıktıkları bu ölüm yolculuğundan döndürmek amacıyla çabalarken, Yunan Sahil Güvenlik botu burnumuzun dibinde kendi kara sularından gelişmeleri izliyor, geçen olursa da zorla geri itiyordu.
Yani aradan geçen onca zamana rağmen Yunanistan’ın tavrında, vicdansızlığında değişiklik falan yok. Dahası, şimdilerde aynısı İtalya, Hırvatistan, Romanya ve AB üyesi daha başka ülkeler için de geçerli. Bu arada temel değerlere saygı ve ihlale dikkat gibi uyarılar yapan AB’nin sınır koruma ajansı Frontex’in de söz konusu ihlallerde rolünün bulunduğuna yönelik çok sayıda bilgi, belge de bulunuyor. Açıkçası, tam anlamıyla ikiyüzlü bir AB gerçeği var ortada. Dolayısıyla, Akdeniz’in, Ege’nin derinliklerinde boğulan ve kimlikleri dahi bilinmeyen, hatta cesetleri dahi bulunamayan binlerce insanın ölümlerinden göçmenleri geri iten ülkeler kadar, buna göz yuman AB’nin rolünün, payının olduğu da açık ve net. İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır (eski BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sözcüsü) anlatıyor:
“Bu geri itmeler hukuka aykırı, insan haklarına aykırı, deniz hukukuna aykırı uygulamalar ama önlenemiyor. Deniz hukuku diyor ki denizde zor durumda olan insanları alacaksın, sahile getireceksin indireceksin, denize bırakmayacaksın. AB bir yandan mülteci hukukunun doğduğu topraklar ve kendi ilkeleri geri itmeleri yasaklıyor ama bugüne geldiğimizde üye ülkeler bunu uyguluyorlar maalesef. Ege denizindeki uygulamalarla ilgili AB’nin sınır örgütü Frontex hakkında açılan soruşturma bile var. İtalyan başkanları Yunanlılarla iş birliği içindeydi. Yunanistan’ın geri itmelerine göz yumdular, onun ötesinde yardımcı oldular. Dolayısıyla, Frontex’in kendi içerisinde de büyük sorun çıktı ama o başkan hâlâ duruyor. AB’nin karar alma, bürokratı değiştirme durumları çok yavaş işliyor ve birçok ülkenin karar verme durumları olduğu için böyle bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Uygulanacak politikalar iktidardaki partiye göre de değişebiliyor. Böyle olunca da geri itmeler ve ölümler devam ediyor. Alman İnsan Hakları raporuna göre, 2020’de denizlerde 9 bin geri itme tespit edildi.”
Bu durumda ölümlerden kim sorumlu?
“Maalesef uluslararası hukukun ülkeler üstünde öyle bir yaptırımı yok ancak kınama, politikayı geliştirme, müzakere etme yolu var. Ama sorumluluğu sorgulayacak bir uluslararası yargı, merci yok. Ölen öldüğüyle kalıyor yani. Denizde öldüler o kadar, kimlikleri bile bulunamıyor. Kötü bir dönemdeyiz, gelen insanların sayısı çok artıyor, ülkelerin üzerine de büyük yük biniyor ama buna karşı insanlık dışı davranmamaları lazım. Ancak davranıyorlar. BM eleştiriyor, raporlar yazılıyor, uluslararası medya kınıyor, insan hakları kuruluşları kınıyor, hatta AB’de kurumlar içinde soruşturma falan açılıyor ama neticede bir şey değişmiyor.”