Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Siyasi polemikler ve erken seçim tartışmalarının pik yaptığı ülkemizde hayati önemdeki konular ancak anlık gelişmelerle gündeme geliyor. Ve o an için konuşulup geçiştiriliyor. Mesela İstanbul’da Anadolu yakasının birçok noktasında yoğunlaşan koku nedeniyle yaşanan son deprem korkusu ve tartışmaların bilim insanlarının açıklamalarıyla yine yatışması gibi. Yani şimdilik ve anlık rahatlama durumu çünkü yarın bir gün hissedilecek olası bir sallantı ya da bulutların dalgalanması, suların ısınması veya çekilmesi gibisinden gelişmelerle korku ve panik havası yine pik yapacak. Dolayısıyla da hep birlikte o bildik kısır deprem tartışmalarına odaklanacağız. “Bu sallantılar İstanbul’u tehdit eden fayı tetikler mi ya da gelişen doğa olayları o büyük depremin habercisi mi?” diye. Yani anlık rahatlamalar durumuna devam edeceğiz. Hem de İstanbul’da korkulan o depremin olacağını bile bile. O nedenle de hâlâ depreme hazırlıklı olmayı önemsemekten ziyade, depremin yeri, zamanı, büyüklüğü ya da bazı gelişmelerle ilgili depremi tetikleyici veya habercisi olabilir mi tartışmalarına kafayı takanlara bakıldığında olmaz ama Allah saklasın oldu ve “Evet, bu gelişme deprem habercisi” denildi, hatta 2-3 saat gibi de süre verildi, ne yapılabilir sorusunun yanıtı da aslında bir uyarı niteliğinde. Nasılını bilimsel verilerle Elazığ ve Bingöl depremini çok önceden öngören Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür anlatıyor:

Haberin Devamı

“İstanbul’u korkutan depremin 30 yıllık periyotta olabileceği önceden söylenmiş, ilan edilmiş, yapılması gerekenler de uyarılmış. Yani 30 senelik bir periyot içerisinde bir şey yapmamışsan, bir saat iki saatte, yok böyle bir şey. Zaten bunu da kimse demez. Çünkü bilimsel değil. Hiçbir veri, hiçbir hesap kitap sana iki üç saat sonra deprem olacak diye bir şey söyleyemez. Deprem önceden zaman vererek bilinmez ama öngörebilirsin. Dolayısıyla, hiçbir bilimsel veriye dayanmadan senin söyleyeceğin bir şey, aksine, kaosa neden olur. Herkes ‘Işık gördüm, koku duydum, bulutlar farklı geziyor’ diye bir rüya görüyor ve depremi sorguluyor. Yok böyle bir şey. Bunları söyleye söyleye dilimizde tüy bitti.”

Haberin Devamı

Bilimsel verinin 1999 depreminde Marmara’nın altındaki kabuğa 50 saniyede muazzam bir stres yüklenmesi olduğunu belirten Görür, devam ediyor:

“1999’da fayın güney bloku kuzeye nazaran Marmara’nın içine doğru 5.5 metre hareket etti. Normalde Marmara’da bu hareketi yılda 2.5 santimdir. 5.5 metre hareket demek 50 saniyede 250 senede birikmesi gereken stresi biriktirdi demektir. Dolayısıyla, bağırdık biz, ‘Marmara deprem yüklendi, önlem alın’ diye söylemeye başladık, işte uyarı odur. Yani böyle koku geldi falan değil, gerçek bilimsel verilerle çünkü bu strese kabuğun ne kadar dayanacağını hesaplamak da mümkün. Bu yapıldı ve ilan edildi. Denildi ki bu strese herhangi bir anda kırılmak kaydıyla verebileceğimiz zaman 30 yıldır, bunun olasılığı da yüzde 64’ten fazladır. Ancak bilim bunu söyleyebildi ve bir an önce gerekli önlemleri alın diye uyardı. Yani risk analizi yapın, bu deprem olursa kaç kişi ölür, hangi yer dayanır, barajlar ayakta kalır mı kalmaz mı test edin, sonra da onları güçlendirin dedi. Geçen 20 senede bunlar yapılsaydı gelecek o deprem bize fazla zarar vermezdi. Ama biz hiçbir zaman önlem almadan laga lugalarla devamlı konuşmaya devam ettik, ediyoruz.”

Haberin Devamı

Denilenler yapılsaydı korku anlamsız mıydı?

“Kesinlikle öyle. Tesadüfen insanlar ölürdü. Çünkü dünyada bunun çok örnekleri var. Deprem öncesi gerekli önlemleri alanlar deprem geldiği zaman minimum hasarla onu atlatıyorlar. Mesela Japonya’da, birçok Uzakdoğu ülkesinde bu işi ciddi bir şekilde yapıyorlar, Kaliforniya da öyle. İnsanlar tesadüfen ölüyor. Eğer İstanbul 20 senede gereken ciddiyette önlemleri almış olsaydı bugün depremden niye korkulsun ki? Sadece İstanbul değil, bütün Türkiye’deki deprem kuşaklarında bu önlemleri alabilirdik.”

Korkunun nedeni ciddiye almamak yani?

“Tabii bizim yöneticilerimiz çok büyük ölçüde deprem denildiği zaman afet yönetimine hazırlığı yapıp orada kalıyorlar. Afet yönetimi ne demek? Deprem olduğu zaman gerekeni yaparız. Hemen gider çadırları kurarız, kimseyi açıkta, aç susuz bırakmayız mantığı böyle. Halbuki aslolan, uyarıların dikkate alınıp, öncesinden hazırlıklı olmak. Çünkü deprem önceden bilinmez ama öngörülebilir. Mesela Elazığ’da, Sivrice’ye, Malatya’ya dikkat edin, deprem geliyor diye bağıra bağıra söylemeye 2003’te başladım, 17 yıl boyunca da defalarca uyardım, hiç umursamadılar. Ne oldu? 2020’de deprem vurdu. Yani bu işi ciddiye alan bir mekanizma olsa, bilim aklıyla bu işler yürütülmüş olsa, orada gerekli önlemler olurdu. İstanbul’da da 20 senede neyi yapmazdık, çoğunu hallederdik. Ama kentsel dönüşümdeki önceliklerde hem yanlış bölge seçimi hem de depremde ilk darbeyi yiyecek yerler çok fazla inşaat yapımıyla daha da ölüm uzağı haline getirildi.”

Özetle; 1999’daki felaket sonrasında “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye verilen sözlerin üzerinden yıllar akıp geçti ama biz hâlâ depremin zamanı ve önceden bilinip bilinmeyeceğini tartışıyoruz. Hem de bilinse dahi neyin, nasıl yapılacağı konusunun da flu olduğunu bile bile. Dolayısıyla da artık bunlar yerine depremin her an olacağı gerçekliğiyle hazırlıklı olmaya odaklanmak daha doğru. Çünkü bu konuda zaman tükenmek üzere.