Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de aşılananların sayısı artıyor ama bir yanda da koronavirüs yeni varyantlarıyla etkisini sürdürüyor. Yani vaka ve ölüm sayılarında beklenen hedefler yakalanmış değil, aksine, ciddi anlamda artış dahi oldu. Dahası, Delta varyantından daha bulaşıcı yeni bir mutant durumu söz konusu. Bu bağlamda da “Mart ayına kadar Avrupa'da 700 bin kişi daha ölebilir” diye DSÖ kaynaklı uyarılar var. Bu gelişmeler nedeniyle de Avrupa'nın birçok ülkesinde kısıtlamalar yeniden devrede. Ülkemizde ise günlük vaka sayısı hâlâ 20 binin, ölenlerin sayısı ise 200’ün üzerinde. Açıkçası, dünyada da bizde de görüntü hiç iç açıcı değil. Ancak bu tedirgin edici tabloya karşın bir de Japonya'da yaşanan vaka sayısındaki ani düşüş, hele de bunun virüsün kendi kendine etkisini yok ettiği iddiaları "SARS gibi biter mi?" tartışmasını başlattı. Ve kafalar da hepten karıştı. Dolayısıyla, yeni varyant tehdidi, virüsün intihar olasılığı, kısıtlamalar ve zorunlu aşı tartışmalarına kadar yine merak edilen fazlasıyla soru var. Yeni varyant tehdidinden başlayarak Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı, Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan anlatıyor:
Virüs başından beri bulaştırıcılığı artan bir halde mutasyona uğruyor. En son Delta geldi ve bütün dünyada hâkim şuşu halinde. Şimdi Mu ya da Mü konuşuluyor ve onunda bulaştırıcılığının yüksek olduğuna dair elimizde kanıtlar var. Delta varyantı da geçerli ama Allah’tan şu ana kadar diğer MERS, SARS gibi öldürücülüğünün yüksek olduğuna dair bir kanıt yok. Ama öldürücülüğünün yüksek olmamasının gerçekten virüsün kendi dönüşümünün olmamasına mı, yoksa aşılanan sayısı bir hayli oldu dünyada, şu anda 7.5 milyara yakın insanın en az bir doz aşısını olduğunu söyleyebiliriz. Tabii hastalık geçirenler de çok oldu, onlar da belli bir süre antikor oluşturuyorlar.
Avrupa'da neden durum vahim?
Avrupa'ya baktığınızda kapalı alanlarda insanların maske takma konusuna dikkat etmemesinden kaynakladığını söylemek mümkün. İki hafta önce ben de Avrupa'daydım. Kişisel gözlemim, havalimanlarında belki insanlar dikkat ediyor ama onun dışında ne açık yerlerde ne kapalı yerlerde kimse maske takmaya dikkat etmiyor. Kapalı yerlerde bir araya gelmekten çekinmiyor, sanki pandemi yokmuş, koronavirüs bitmiş gibi davranıyor. Avrupa'da da kurallara uyulmadığı, yeterince aşı olunmadığı takdirde yine vakalar artabilir.
Ülkemizde de rakamlar aşağı düşmüyor?
Aşağı düşmüyor ama bir yandan şöyle bakmak gerekiyor. Eğer çift dozdan fazla aşısını olan yüzde 80'den fazla insanımız 3. doz, 4. dozlarını tamamlayan insanlarımız olmasaydı, açıkçası şu an vaka sayısı belki de çok daha yüksek olabilirdi. Bu rakamı aşağı düşürmek de hepimizin elinde. Aşımızı olur, kapalı yerlerde bir araya gelmekten kaçınır, kapalı yerleri mutlaka havalandırırsak rakamlar daha iyiye doğru gidecektir.
Japonya'daki ani düşüş, virüsün intiharı iddiaları doğru olabilir mi?
Yok etmesi değil de eğer toplumda diyelim ki 10 kişiyiz ve herkes aşılı. Dışarıdan 1 kişi geldi, 11'inci kişi. Virüs o kişiye bulaşsa dahi diğerleri aşılı olduğu için çok üreyemiyorlarsa haliyle virüs de bulaşacak yer bulamıyor, o kişi dışında başka kimsede yapamadığı için, kendi kendine kaybolup gidiyor, böyle bir şeyden bahsedilebilir. Toplumda herkesin antikoru olsa, herkes hastalığı geçirmiş ya da aşısını tam olmuş olsa açıkçası virüs bulaşacak kimse bulamayacağı için elbette kaybolacak.
SARS ya da MERS gibi kendini yok etme durumu söz konusu değil yani?
Şu an öyle bir şey yok ama nihayetinde virüsün kaybolması ancak herkesin aşılı olması veya virüsün birdenbire, ani bir mutasyon geçirip, bulaştırıcılığının tamamen azalması, kaybolması da söz konusu olabilir. Böyle bir mutasyon şu an yok en azından. Ama tabi ki öyle mutasyon da olabilir. Virüsün intiharı dediğimiz artık bulaştırıcılığının az olduğu, hastalık yapacak kişinin az olduğu bir süreç de elbette yaşanabilir, inşallah da yaşanır ama şu an böyle bir şey söz konusu değil. Japonya'daki bilgiler daha çok taze görüp detaylı inceleyip değerlendirmek lazım.
Peki ya Avrupa'daki kısıtlama kararları, zorunlu aşı tartışmaları? Bunlar ülkemizde de gündeme gelebilir mi? Ya da Bilim Kurulu'nda bunlar konuşuluyor mu? Prof. Dr. İlhan devam ediyor:
Şu an Türkiye'de aşının isteğe bağlı, etkilerinin anlatılarak yapılması daha doğru bir yaklaşım olarak benimsenmiş durumda. Yani şu an zorunlu aşının çok taraftarı yok açıkçası bence ülkemizde. Yeni bir kısıtlama, okulların kapanması ya da başka da bir şey söz konusu değil, böyle bir görüşte yok. Hatta okullar içinde baştan beri Bilim Kurulu'nda en son kapansın, en önce açılsın görüşü söz konusuydu. Bence şu anda yine bu görüş geçerli. Konuşmuyoruz bile yani kapanma gündem bile değil denilebilir.
Kısıtlama gerektiğine dair karşı tezler de var ama?
Kapanma olduğu zaman, “Kapandı, çok kötüyüz, sıkılıyoruz, hastalık zaten yayılıyor” diyenler var. Tam tersi, kapanma olmadığı zaman da tersini söyleyen var. Böyle vurgular her zaman oluyor açıkçası. Bunu ölçebilecek net bir şey söz konusu değil. Ama dünyada aşının olmadığı zaman için belki kapanma mantıklı bir yaklaşım olabilir, ancak şimdi elimizde aşı var, insanlar mücadeleyi öğrendi, Kovid'in bulaşma yollarını öğrendi, o yüzden şu an artık kapanmayla mücadele etmek yerine daha bilinçli olarak, hayatın devam ettiğinin gerçeğiyle, aşılı olarak, kurallara uyarak maskeye, mesafeye, temiz havaya uyarak gitmenin daha doğru olduğunu düşünmek daha uygun bir yaklaşım bence.