Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Koronavirüsle mücadelede en etkin yöntemin aşı olduğu hem dünya hem Türk bilim insanlarınca defalarca anlatıldı, anlatılıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da normal hayata dönmenin, okulların açılmasının, futbol-spor etkinliklerine katılabilmenin tek yolunun aşı olduğunu daha yeni çok net olarak dile getirdi. Yani normal hayat, toplumsal bağışıklıkla, o da aşılamayla mümkün. Başka da formül, çare yok. Üstelik sadece aşı olmak da yetmiyor, maske, mesafe, hijyen kuralına titizlikle devam etmek gerekiyor. Çünkü aşı virüsü ve bulaşı yok etmiyor, sadece kişinin hasta olmaması ya da hafif atlatmasını sağlıyor. Dolayısıyla, risk hâlâ geçerli ve yüksek. Hele de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü’nün dünyadaki yayılma hızının artışına ve buna bağlı yeni bir dalga tehdidine dikkat çektiği Delta varyantının Türkiye’de de giderek arttığı gerçeği ortadayken. Ancak, yasakların kalktığı 1 Temmuz’dan bu yana ve özellikle de uzun bayram tatilinin hareketlendirdiği şu günlerde ülkeye baktığımızda görüntü tam anlamıyla sorumsuzluk ve vurdumduymazlık örnekleriyle dolu. Şöyle ki; dünya genelinde aşı sıkıntısı yaşanırken, vatandaşlarına aşı tedariki konusunda başarılı birkaç ülke arasında yer alan Türkiye’de insanlar aşı olmamak için inat ediyor. Devlet de ülkenin hemen her köşesinde bu insanları ikna etmeye çabalıyor. Kimse de evet aşı olup olmama kararı bir hak olabilir ama diğerlerinin yaşam hakkını riske sokmak, toplumsal bir menfaat, ortak çıkar ne olacak diye olaya bakmıyor. Hem de bu aşı karşıtlarının, kendileri olmadıkları gibi, başkalarını da olmamaları yönünde tetiklemelerine rağmen. Tabii bir de şimdilerde örnekleri azalsa da aşı randevusu alıp gelmeyenler de oldu ve hâlâ da var. Sorumsuzluk örnekleri bunlarla da bitmiyor ve ısrarla yinelenen maske, mesafe, hijyen kurallarına uyma durumu tam anlamıyla hiçe sayılıyor. Sanki virüse karşı savaş kazanılmış rahatlığıyla, aşı olan da olmayan da maskeleri atmış durumda. Tabii tüm bunların olası bir yeni dalga durumunu körüklediği de çok açık ve net. Hele de şu bayram günlerinde... Açıkçası, yine oldukça kritik bir süreç içindeyiz. Nitekim dün konuştuğum Dünya Sağlık Örgütü’nde Tanı, Sınıflandırma ve Değerlendirme Bölüm Başkanlığı görevini uzun yıllar yürüten Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedirhan Üstün’ün öngörüleri de bu yöndeydi:

Haberin Devamı

“Vaka sayıları biraz düşer gibi oldu ama DSÖ’nün de yeni bir dalga konusunda ciddi anlamda uyarıları var. Delta varyantı özellikle Ruslarda, Pakistanlılarda, Hintlilerde, İngilizlerde, Amerikalılarda çok yaygın, bazı ülkelerde yüzde 37’ye çıktı. Aşının buna karşı koruyuculuğu az ve bunun bulaşma hızı çok yüksek. Bizim ülkemize de çok sayıda Delta varyantı geliyor. Şimdi bunlar köy, kasaba, şehir her yere gidecekler, dağılacaklar ören yeri, plaj… Orada bir çocuğu sevdikleri vakit ona bulaştıracaklar, çocuk hasta olmayacak ama gidip anneannesini, dedesini öptüğünde onlara taşıyacak ve ölüm riski artacak. Yani bizim eylül değilse ekim ya da kasımda dördüncü dalgayı olmamız kesin. Ne yaparlarsa yapsınlar.”

Haberin Devamı

Bayramın çok riskli bir süreç olduğunu belirten Üstün, devam ediyor:

Haberin Devamı

“Türkiye istediği kadar BioNTech aşısı aldı ve herkese yapmak istiyor ama aşı karşıtlarının dışında bir de millet tatilde olduğu için aşıya gitmiyor. Oysa bu bizim aşılama hızımızla virüsün yayılma hızı arasındaki bir yarış. Dahası, herkes bulaşı alanlarına giriyor yani kapalı alanlara. Şu anda tatil beldeleri insan kaynıyor, diskolar lebalep dolu. Düğünler yapılıyor, düğün alayı üç gün sonra hastaneye toptan yatıyor. Kimse sakin yerleri tercih etmiyor. Maske, mesafe, hijyen kuralları da zaten hepten unutulmuş durumda. Yani insanlar ısrarla virüse çoğalma ortamını veriyor ve hücrelerini ona açıyor.  O da çoğalıyor. Yoksa o kendi başına bir canlı, onun aklı fikri de yok. Dolayısıyla, yeni bir dalga durumunda hükümet de ‘Size aşı getirdim olmadınız. Temizlik, maske, mesafe dedim, yapmadınız. Hasta olduysanız sizin hatanız’ diyecektir herhalde.”

Özetle; koronavirüsle mücadelede birçok ülkenin, insanın ulaşamadığı aşılar bizde yeterince var ama hem aşı karşıtlığı hem de kurallara uyma konusunda sorumsuzca davranışlar nedeniyle gidişat pek iç açıcı değil. Kaldı ki biz hadi bu seneyi atlattık, yırttık desek bile seneye sınırımızdan gelen Suriyeliler, İranlılar onlar hiç aşı bulamadıkları için büyük risk içeriyor. Çünkü koronavirüsle savaşta hattı müdafaa değil sathı müdafaa var ve o satıh da bütün dünya. Dolayısıyla, bu virüs tüm dünyada yok edilmedikten sonra Türkiye’nin rahat edemeyeceği de bilimsel anlamda çok açık ve net.