Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İdlib’deki krizin çözümü için gözler bir kez daha Erdoğan-Putin zirvesindeydi. Çünkü bundan önce İdlib’e ilişkin gerek 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı gerek bunu tamamlayan 5 Mart 2020 tarihli Moskova Ek Protokolü, Rusya’nın sahadaki ağır saldırıları sonrasında yapılan zirvelerde ortaya çıkmıştı. Öncesinde yaşanan bütün gerilimlere karşılık, bu zirvelerde her seferinde masada ipler kopmadan Erdoğan ile Putin arasında bir uzlaşı noktası şekillenmişti. Dolayısıyla, bu zirve öncesinde de karşılıklı olarak birbirlerini mutabakata uymamakla suçlayan iki taraf arasındaki İdlib geriliminin nasıl noktalanacağı merak konusuydu. Bu seferki zirveyi daha da kritikleştiren bir başka nokta da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ABD ile ilişkiler hayra alamet değil” sözleri, daha doğrusu, son yıllarda ABD ile yaşanan her gerilim sonrasında gündeme gelen “Rusya ile ilişkileri daha da geliştirelim, yani ülkenin pruvasını hepten değiştirelim” tartışmasıydı. Ki bu anlamda ABD’nin Ankara Büyükelçiliği için aday gösterilen Jeff Flake’ten gelen “Türkiye’yi gelecekte Rus silahlarının satın alınmasının daha fazla yaptırımı tetikleme riski olduğu konusunda uyarıyorum” gibisinden abuk sabuk sözler içeren bir son dakika açıklaması da tetikleyici unsur oldu. O nedenle de Türkiye ve Rusya liderlerinin dünkü buluşması, bölgesel konuların da ötesinde bir önem de içeriyordu. Yani gündem hayli yüklüydü. Peki, iki lider arasında baş başa gerçekleşen ama hem öncesindeki “Görüşmelerimiz her zaman sorunsuz geçmiyor ancak ilgili kurum ve kuruluşlarımız uzlaşı bulabiliyor” ve “Suriye’de barış Türkiye-Rusya ilişkilerine bağlı” gibisinden sıcak mesajlar hem de yaklaşık üç saat süren buluşma sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Mevkidaşım Putin ile verimli bir görüşme gerçekleştirdik” şeklindeki sosyal medya paylaşımı nedeniyle umut veren bu zirveden sıkıntılar aşıldı, Rusya ile artık her şey tamam anlamı çıkar mı? Ya da aşıldıysa bile Rusya’ya güvenilir mi? Elbette ki hayır. Çünkü bırakın İdlib’i, mesela sınır emniyetini sağlamak ve Suriyeli sığınmacıların eve dönüşleri için güvenli bölge oluşturmak amacıyla Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’nın ardından Barış Pınarı Harekâtı’nı gerçekleştiren Türkiye, iki süper güçle yaptığı iki ayrı mutabakatla (Ankara ve Soçi) YPG/PKK’lı teröristlerin sınırdan 32 kilometre derinliğin ötesine çekilmelerini sağladı. Yani kararlı duruşuyla oyunu bozdu, bölgede dengeleri değiştirdi. Ancak terör örgütünün tam anlamıyla etkisiz duruma getirilmesi noktasında ABD ve Rusya’nın farklı amaçları nedeniyle bazı sıkıntılar var. Örneğin, ABD terör örgütünü desteklemeye devam ediyor, dahası ona meşruluk kazandırmak istiyor ve bunu gizlemiyor. Rusya da PYD/YPG/PKK kartını ABD’ye kaptırmamak için Şam ordusunun içinde özel bir yapıyla teröristleri entegre etmeyi düşünüyor, buna dönük olarak da görüşmeler yapıyor. Açıkçası, Türkiye terör örgütünü etkisiz duruma getirmeye çalışırken mutabakat yaptığı aktörlerden ABD terör örgütünü yeşertmek, güçlendirmek için uğraşıyor; diğer aktör Rusya ise kıyafet değişikliğiyle o gücü kendi kontrolü altına almak istiyor. Bu çelişkili durumu fırsat bilen teröristler de bölgeyi istikrarsızlaştırmak ve Suriyelilerin eve dönüşlerini engellemek adına her türlü alçaklığı yapıyor.

Haberin Devamı

Tabii aynı kirli ilişkiler, tezgâh dünkü görüşmenin odağındaki İdlib için de geçerli. Orada da Rusya’nın bugüne dek verdiği her söze, altına imza attığı her mutabakata rağmen Esad durmadı, daha doğrusu Putin dur demedi. Aksine, politik manevralarla zamana oynayarak daha fazla alan kazanması konusunda Esad’ı cesaretlendirdi. Dahası, Türkiye’nin Libya, Karadeniz, Ukrayna, vb. bölgedeki tüm hamlelerinde İdlib’i bir baskı aracı olarak kullandı, kullanıyor. Doğal olarak da bunlar şimdiden sonrası için de soru işaretleri oluşturuyor. ABD’ye gelince, o da arada bir İdlib konusunda Türkiye’ye destek görüntüsü veriyor. Ancak bunların hiçbiri ABD’nin elini taşın altına koyarak gerçek anlamda destek verdiği, vereceği anlamına gelmiyor. Çünkü hepsi somut adımdan ziyade sadece yuvarlak sözler şeklinde. Hatta ABD bunu söylerken, bir yandan da CIA, MOSSAD bölgede bağlantılı olduğu terör örgütlerini manipüle ederek provokasyonlar yapıyor.

Haberin Devamı

Özetle; dünkü zirve özellikle iki lider, iki ülke arasındaki yakın ilişkilerin devamı ve bazı sorunların aşılması ya da rafa kaldırılması anlamında önemli. Alınan kararlardan bazılarını da belki sahada uygulamalarıyla göreceğiz. Ancak ABD’yle olduğu gibi Rusya ile de bir sürü ihtilaf durumu da hâlâ her an olası. Dolayısıyla, her ikisi de asla güvenilir değil, hele de stratejik ortak falan hiç değiller, olamazlar da. Dahası, ABD ile Rusya arasında gizliden bir anlayış birliği, zımni ortaklık bile söz konusu olabilir. En azından birbirlerine dokunmamak gibi. Çünkü her ikisi de güçlenen bir Türkiye istemiyor. Bu durumda, yapılması gereken de belli. Her ikisiyle de ulusal çıkarlarımıza, akla uygun ilişkiler sürdürmek, tabii gerektiğinde de kendi göbeğimizi kendimiz kesmek. Nitekim bugün Türkiye’nin yaptığı da bu...