İnsanoğlu her konuya adapte olma ve alışma özelliği sayesinde senelerdir yaşam döngüsünü devam ettirebiliyor. Son 5 aydır artık sokakta maskesiz insan gördüğümüzde garipseyen bir yaşam stiline adapte olduk. Covid19 veya Korona nedeni ile sosyal hayatımızın en önemli unsuru olan sosyalleşme ve temas etme alışkanlarımız yeni bir boyuta geçti. İnsanların sağlıklı bir psikolojik dengeye sahip olması için sevdikleri, arkadaşları ve aileleri ile temas etmek en ihtiyaç duydukları yaşam yöntemi idi. Covid19 ile tüm sosyal teması minimuma indirmek ve sosyal mesafeyi korumak gibi yeni bir kavram hayatımıza girdi. Bu durumun sosyolojik ve psikolojik etkilerini muhtemelen 5 ile 10 sene arasında çok farklı şekillerde gözlemleyeceğiz. Ancak bu temassız hayatı yeni tüketim alışkanlarımız olarak birçok tüketim ve alışveriş davranışımıza uyarladık. Bu yeni yöntemlerin ekonomik etkilerini anında yaşamaya başladık.
Alışveriş ve yeme alışkanlarımız neredeyse tamamen online üstünden sipariş ile şekillenir oldu. Bu açıdan artık birçok işletmenin bu temassız hayatın
Fenomen pazarlamasının temelinde insanlık tarihinin başından beri süregelen temel davranış ve ihtiyaçlarının karşılanması ihtiyacı var. Fenomen pazarlamasında bu ihtiyaçlardan en ön plana çıkan konular arasında; merak, beğenilme, güven ve aidiyet ihtiyacı var. Fenomenlerin takip edilmesindeki temel motivasyonlardan biri trendleri de takip ederek, bu trendler üzerinden bir gruba ait olma ihtiyacının karşılanması. İnsanlar, bir ürün veya hizmeti satın alırken doğru kararı verdiklerine dair güven duygusunu hissetmek ve sosyal çevreleri tarafından beğenilme güdüsünün tatmini için fenomenleri takip ediyorlar.
Fenomen pazarlamasının yükselişi, hedef kitlenin odağında yer alan Z jenerasyonu için ek bir anlama daha gelmekte. Gençler, fenomenlere en sevdikleri ünlülerden daha çok güvenmekle kalmıyor, kendileri de fenomen olmak istiyor. Morning Consult raporuna göre gençlerin %54’ü bir şekilde fenomen olmak istediklerini dile getirirken, %12’si ise kendilerini halihazırda fenomen olarak nitelendiriyor. Genç kitlere
Geçen haftaki yazımda özellikle Ortadoğu ve Asya’da hızlı büyüyen ortak mutfak ve sanal mutfak modellerini anlatmıştım. Yazının sonunda ise önümüzdeki hafta aşağıdaki soruları cevaplandıracağımı paylaşmıştım.
Ortak ve sanal mutfak pazarının Türkiye açısından potansiyeli nedir? Covid19 sonrası düşen müşteri trafiği nedeni ile fiziksel olarak yeri olan mevcut restoranların bazılarının mutfaklarını paylaşımlı mutfaklara dönüştürüp girişimcilere açmaları, buradan daha fazla çeşit yaratarak satış yapmaları ve boş kapasitelerini değerlendirmeleri mümkün olabilir mi? Sanal Restoran konusu Türkiye pazarında işler mi? Böylece mevcut restoranlar kira, sabit giderleri ve personel giderlerini paylaşmak isterler mi?
Bu sorularımın cevabını almak için Türkiye’de uzun zamandır restoran ve yemek işinde olan girişimci arkadaşlarımın görüşlerine başvurdum. Meg restoranın sahibi Merve Adalı ve Sumak restoranın sahibi Perviz Resuli yönlendirdiğim sorulara geri dönen isimler oldu.
Perviz bana Türkiye’de bu modelin olduğunu ve
Teknoloji ve inovasyon birçok sektörün yapısını ve iş modellerini değiştirmeye devam ediyor. Yeme içme sektörü bu değişimden en çok faydalanan sektörlerin başında geliyor. Lojistik sektöründe yaşanan ilerlemelere paralel olarak kuryeler ile eve dağıtım konusunda son 20 senedir yaşanan gelişmelerin bu sektörün gelişmesine çok önemli bir katkısı oldu.
Uber’in kurucu ortaklarından Travis Kalanik’in sanal restoran/mutfak alanına yaptığı yatırım ve bu yatırım kapsamında Suudi Arabistan fonu PIF’den aldığı 400 milyon dolar, teknoloji ve e-ticaret sektöründe faaliyet gösteren herkesin dikkatini bu konuya çekti. Ancak sanal/ortak mutfaklar, Kalanik yatırım yapmadan çok önce Hindistan ve Singapur’da zaten çok hızlı bir şekilde büyümeye başlamıştı. Bu sefer teknoloji ve yeme/içme konusunda Batı’dan Doğu’ya bir iş modeli transferinden ziyade Doğu’dan Batı’ya bir transfer olacağına kesin gözüyle bakabiliriz.
Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan sanal/ortak mutfak konusunda çok hızlı
Haziran ayında London School of Economics’de bitirdiğim “Yöneticiler için Veri Analizi” programında yapay zeka, veri analitiği, sosyal medyayı aktif dinleme ve yapay zeka ile neuro bağlantılar ile profillendirme konularını çalıştık. İlgi çekici vaka çalışmalarından biri Facebook, Twitter, Instagram ve benzeri sosyal platformlarda bıraktığımız izlerin ve aktivitelerimiz ile oluşturduğumuz verilerin bizim haberimiz olmadan farklı ilgi grupları tarafından nasıl kullanıldığı ile alakalı idi.
Sosyal medya platformlarımında bıraktığımız dijital izlerin anketlerden en büyük farkı, insanlar anketlere katıldığı zaman bilinçli olarak cevap verdikleri için ankette her zaman düşündüklerini ve/veya doğru bulduklarını söylemek zorunda olmadıkları için bilinçli olarak farklı cevaplar verebiliyorlar. Ancak doğal ortamlarında yani sosyal medyada arkadaşları yaptıkları mesajlaşmalar, beğendikleri konular, yorum ekleyerek paylaştıkları dokümanlar, dinledikleri müzik, yaşları, ilgi grupları, hobileri, alışveriş ve yeme alışkanlıkları analiz edilerek istatistiksel modelleme sonrası
Salgının seyri açısından bakıldığında normalleşmemize henüz zaman var. Son bir haftada artan vaka sayıları da normalleşme için erken bir dönem olduğunu işaret ediyor. Ancak ekonominin ve hayatımızın devam etmesi lazım. Bunun için de sosyal mesafe kurallarına son 3 ayda olduğunda çok daha fazla dikkat etmeli, hijyen kurallarına harfiyen uymalı ve insanların toplu olduğu mekanlarda yetkililerin belirlemiş olduğu uygulamaları yerine getirmeliyiz. Aksi takdirde son bir haftada elde ettiğimiz sosyal özgürlükleri çok hızlı şekilde kaybedip tekrar evlerimize hapsolma riski ile karşı karşıyayız.
Bu noktada bizden önce bu virüs ile mücadele etmiş ve normalleşme sürecine geçmiş ülkelerden alıp kendimize adapte edebileceğimiz çok güzel dersler ve tecrübeler var.
Ekonominin canlanması ve genel morallerin yükselmesi için en önemli sektörlerin perakende ve yeme içme sektörleri olduğunu hepimiz söyleyebiliriz. Özellikle bu iki sektör açısından bu 3 aylık dönem hem perakende noktalarını salgın koşullarına hijyen koşulları
Çocuklarımızın hayata hazırlanmasında aile içinde verdiğimiz eğitim, arkadaş seçimleri ve okul tercihlerinin çok önemli etkileri olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Okul sadece derslerin öğrenildiği bir binadan ibaret değil. Okul, öğretmenleri, kendi eğitim sistemi, kültürel kodları, ders dışı müzik, spor, kültürel aktiviteleri ve arkadaş ilişkileri ile çocuklarımızı birçok açıdan kültürel olarak hayata hazırlayan en önemli aktör. Bu açıdan bakınca çocuklarımızın kişiliklerine uygun bir okul tercihi yapmak için herkes kendi imkanları dahilinde ve hayat görüşü çerçevesinde en iyi tercihi yapmaya çalışıyor.
Covid19 sonrası okulların tatil edilmesi ile senelerdir devam eden tercih yöntemlerine yeni bir kriter daha eklendi. Okulların uzaktan eğitim konusundaki yetkinliği.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın okulların devam etmeyeceğine karar vermesi ile tüm velilerin ve öğrencilerin kafasında yeni okul döneminin nasıl olacağı ve devam etmekte oldukları okulun altyapısının uzaktan eğitim
İş hayatında başarılı olmak için sadece doğru iş modelini bulmak veya doğru fikri düşünmek yeterli olmaz, bu fikri hayata geçirmek için doğru takıma sahip olmak, gerekli yatırım için kaynak bulmak kadar pazarın bu fikre hazır olması gereklidir. Ayrıca bu fikir, ürün veya hizmetin pazardaki yenilikleri takip eden fikir önderleri tarafından sahiplenip, onların bu fikri yayması bir o kadar önem taşır. Doğru zamanlama yukarda belirtiğim koşullar kadar önemlidir.
Napster uygulamasını hatırlayanız olacaktır, Spotify’ın öncüsü idi. ICQ uygulamasını da MSN Messenger, Yahoo Messenger ve Facebook’un atası olarak düşünebiliriz. Napster zamanın çok ilerisinde olmasına rağmen o dönem telif hakları konusunu çözemediği için başarılı olamamıştı. 1999 da “Bedava Müzik” mantığı ile yola çıkarak neden sadece 2 şarkıyı dinleyeceksem tüm CD’yi almayalım fikrini ortaya Napster atmıştır. 2001’de 26.4 Milyon kayıtlı kullanıcıya ve 80 Milyon dinleyen kişiye ulaşmıştı. Ancak o zamanın müzik yapımcıları/stüdyoları