Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un, polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş tarafından öldürülmesiyle ilgili adli soruşturma devam ediyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada önemli mesafe alındı.
Katil Altıntaş’ın FETÖ bağlantılarıyla ilgili bulgular, suikastın perde arkasında neler olabileceği konusunda ciddi ipuçlarına ulaşılmasını sağlayacak.
Türkiye ile Rusya arasındaki diplomatik ilişkilerin düzelmesi sürecinde yaşanan suikastın, halen aktif görevde olan “sıradan” bir polis memuru tarafından gerçekleştirilmesi büyük yankı uyandırdı.
Bu durum, 15 Temmuz’daki darbe girişiminin önlenmesi ve sonrasında başlayan adli soruşturmalar sürecinde büyük yararlılıklar gösteren emniyet teşkilatında da büyük şok yarattı.
Henüz 2,5 yıllık polis olan Altıntaş’ın, 2012’de polis okuluna girmesiyle birlikte değişmeye başlayan yaşam çizgisi, 24 yaşındaki sakin ve içine kapanık olan bir genci FETÖ’ye yakınlaşma ve ardından FETÖ adına silahlı eylem yapma noktasına getirdi.
Katilin geçmişinde yapılan araştırmalar “uyuyan hücre” olarak nitelenmesine yol açarken, hemen ardından Altıntaş benzeri polislerin olup olmadığının tartışılmaya başlanması, Emniyet Genel
Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’a yönelik suikastla ilgili soruşturma devam ediyor.
Karlov’u sırtından vurduktan sonra meslektaşlarıyla girdiği silahlı çatışmada öldürülen katil Mevlüt Mert Altıntaş’ın hayatı didik didik ediliyor.
Eylemci Altıntaş’ın, FETÖ’yle bağı konusunda kuşku bırakmayan bilgiler mevcut.
Rusya’dan gelen özel ekibin de katkı yaptığı soruşturmada elde edilen tespitlerden bir bölümü şöyle:
Katil, iki kez olay yerine geldi. Önce, 14 Aralık günü, 15’inde otelde kalmak için yer ayırttı, 15’inde otelde kaldı, 16’sında ilk kez Çağdaş Sanatlar Merkezi’ne (ÇSM) gitti. Büyükelçi Karlov’un sergiye gelmeyeceğini öğrendikten sonra ayrıldı.
Hedefine aldığı Karlov’un 19’unda sergiye geleceği bilgisine ulaştı. 19’unda otelde kalmak için yer ayırttı.
19’un da öğle saatlerinde aynı otele giriş yaptı. Kot pantolon ile geldiği otelden yanında getirdiği takım elbise ve beyaz gömleği giyerek ayrıldı.
Karlov’un yanında koruma olmaksızın gezdiği bilgisine sahipti.
Ankara’nın sevilen diplomat-larından Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesi sonrasında, soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yetkilileriyle görüştüm.
Görüşmeden edindiğim ilk kanaat, savcılık olayı gerçekleştiren polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş’ı ‘tetik çeken adam’ olarak görüyor.
‘Polis, sadece tetikçi’
Savcılık yetkililerine, “Bu olayın arkasında yabancı bir istihbarat servisinin varlığını düşünüyor musunuz?” sorusunu yönelttiğimde şu yanıtı aldım:
“Polis memuru, tetik çeken adam. Birileri tarafından tetik çektirildiğini öngörüyoruz. Olayın arkasında organize bir gücün varlığını düşünüyoruz. Eylemci, sıradan bir polis. Bu sıfatta birisinin, Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un o gün orada programının olacağını bilmesi dahi mümkün değil. Büyükelçinin geleceği yerin ve korumasız olacağının istihbaratını alması mümkün değil. Bu istihbaratın kimlerde olabileceğini tahmin ediyoruz.”
Türkiye, bir hafta arayla iki terör eylemini yaşadı.
Beşiktaş saldırısında kaybettiğimiz 44 canın acısı dinmeden bu kez Kayseri’de 14 vatan evladını bombalı araç eyleminde şehit verdik.
İstanbul ve Kayseri eylemlerini PKK’nın yaptığından hiç kuşku yok.
Zaten, PKK’nın çatısı altındaki TAK İstanbul’daki eylemi üstlendi.
Bu eylemlerin, en önemli amaçlarından birisi -daha önce de bu köşede yazmıştım- kırsalda sıkışan PKK’nın varlığını göstermeye devam etmek istemesi.
Örgüt, devam eden kış operasyonlarını, belediyelere kayyım atanmasını, HDP’lilerin tutuklanmasını gerekçe gösterip eylemlerini batıdaki şehir ve metropollere kaydırdı.
Karayılan’ın talimatları
Hendek ve barikat eylemlerinde isteği sonuçları alamayan PKK, sözde ‘kurtarılmış bölgeler’ oluşturma çabasına girdi.
15 Tem-muz’da yaşadığımız ‘kabus gecesi’nin üzerinden beş ay geçti. Darbe girişimiyle ilgili ülke genelinde başlatılan adli ve idari soruşturmalar devam ediyor.
Bu beş ayda, 1970’lerin ortasında dini referans alarak ortaya çıkan ve kitleleri etkileyen Gülen cemaatinin, gerçekte dini bir yapılanma olmadığı adeta ‘uluslararası çalışmalar yapan istihbarat kuruluşu’ modelinde örgütlenmeye gittiği anlaşıldı.
Cemaatin, devlete nasıl sızdığı, nasıl palazlandığı, hangi devlet ve kamu imkânlarını kullandığı, para kaynaklarını nasıl yarattığı, siyasi otoriteyi nasıl etkileyip kitleler üzerinde güçlendiği delilleriyle birlikte ortaya konulmaya başlandı.
Dahası bu topraklarda yaşayan halkın menfaatine göre değil yapıyı yönlendiren başka ‘akılların’ kontrolüne girdiği, bu akılların direktif ve yaşam ihtiyaçlarına göre faaliyetlerinin sürdürdüğü gün ışığına çıkarıldı. Çıkarılmaya devam ediliyor.
Tek cümleyle özetlemek gerekirse ‘para ve gücün olduğu her yerde FETÖ’nün varlığı’ görüldü.
Karanlık noktalar aydınlanıyor
Bu kapsamda savcılıkların, 15 Temmuz gecesine yönelik hazırladıkları iddianameler peşpeşe açıklanmaya başlandı.
Kendi halindeki bir dini yapının, Türkiye aleyhine çalışmayı prensip edinmiş
Hükümetin, değiştir-diği terörle mücadele anlayışı sonrasında Doğu ve Güneydoğu’da devam eden PKK’ya yönelik operasyonlar, örgüt yönetimini fazlasıyla rahatsız ediyor.
Geçmişte dağlara kar düşmesiyle birlikte başlayan “sessizliğin” aksi yönünde, bu kış bölgede örgütün ilkbahar yapılanmasını engelleyecek yoğunlukta arka arkaya operasyonlar yürütülüyor.
Güvenlik güçlerinin “sonuç odaklı” operasyonları sonrasında, örgüt tabanını dinamik tutmayı hedefleyen örgüt yönetimi, bir süredir tüm kadrolarına yeni talimatlarını ulaştırıyor.
HPG adıyla tanımlanan kırsaldaki kadroların yanısıra şehir yapılanması YDG-H’ın yerine oluşturulan YPS gruplarına talimatlar gönderen PKK yönetimi, Diyarbakır ve çevresinde istenilen sonuçların alınamadığına dikkat çekiyor.
Kandil yönetiminin gönderdiği talimatlarda göze çarpan noktalardan birisi de; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) yürüttüğü hava operasyonlarının sonuçları.
Örgüt yönetimi, TSK’nın etkili hava operasyonları sonucunda, ‘Irak alanındaki ve Hakkari kırsalındaki örgüt mensupları arasında örgütten kaçışların arttığı’ ve ‘köylerdeki halkın da örgüt kadrolarından uzak durmaya çalıştığı’ eleştirilerini getiriyor.
Bu eleştirilerle birlikte PKK
15 Temmuz sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki birliklerinde yapılan kadro değişikleri ve hükümetin “kış döneminde de terörle mücadeleye devam” kararını almasıyla Ağustos - Eylül aylarında başlatılan operasyonlar kırsalda aralıksız sürüyor.
TSK’nın bölgedeki yeni komutanlarının terörle mücadelede daha aktif biçimde hareket etmeleri ile Hakkari Çukurca’da başlatılan operasyonlar, dağlara kar yağmasına karşın devam ediyor. Ağrı Dağı, Cudi ve Lice Dağları ve son olarak da Tunceli Ali Boğazı’nda devam eden operasyonlarda, ağır kış şartlarına karşın örgüt kadroları büyük kayıplar vermeye başladı.
Uzun yıllardır kış dönemini mümkün olduğunca korunaklı geçiren PKK’nın kırsal kadrolarına karşı yürütülen bu mücadelede elde edilen sonuçlar, PKK’yı kent merkezlerinde eylem gerçekleştirme zorunluluğuna itti.
Hendek ve barikat eylemlerinin başarısızlığı, ilan ettiği sözde öz yönetim sürecinde istediği etkiyi yaratamaması, PKK’nın kent eylemlerine yönelmesindeki diğer etken oldu.
Örgütün önemli isimlerinin kaybedildiği operasyonlara misilleme amacıyla örgüt yönetimi bu kez kent merkezlerinde bombalı saldırılar ve suikastler yapılması için şehir ve
15 Temmuz’dan bu yana yurt genelinde ‘darbe girişimi’ merkezli başlatılan FETÖ soruşturmaları ve operasyonları devam ediyor.
Resmi rakamlar her gün değişiyor.
Kesin olmamakla birlikte FETÖ’den tutuklananların sayısı 40 bini aştı.
Başarısız darbe girişimi sonrasında, öncelikle darbe girişimine katılan başta alt seviyedeki şüpheliler olmak üzere gözaltına alınıp tutuklandı.
Ancak, alt kadroların verdiği ifadeler doğrultusunda yavaş yavaş üst düzey isimler de gözaltına alınıp tutuklanmaya başlandı.
Hem devlet kadrolarında hem de özel sektörde faaliyet gösteren ve şimdiye kadar varlıkları bilinmeyen ‘mahrem imamlar’ deşifre ediliyor. Alt kadroların verdiği ifadelerle birlikte, FETÖ lideri Gülen’in özellikle ‘yapılanma’ oluşturulmasını istediği MİT, Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı ve emniyet teşkilatıyla bağlantılı hareket eden ‘mahrem imamlar’, ‘ev imamları’, ‘il ve ilçe imamları’, ‘abiler/ablalar’ yakalandıkça tutuklanıyor.
FETÖ’nün sadece alt kadrolarda görev alan ‘uygulayıcı’ları değil, karar verme ve talimatlandırma sistemi içindeki üst düzey isimleri de cezaevlerine konuluyor.