Zeynep nine Saraybosna’dan, belki de Bosna’da bir başka kenttendi. Ne fark eder? Asıl adı Zineta yani Ziynet’miş. Balkan Harbi’nde yurtlarından sürülmüşler. “Adı anılmayan, çektikleri konuşulmayanlar”dan yani! Zeynep nine Ermeni değil ki!
Zeynep nine oturduğu apartmanın bahçesinde, torunlarının attığı çekirdekten yetişen erik ağacını çok severdi. Arkadaş olmuşlardı. Yanında olmadıklarında onu torunlarının yerine koyar, onunla sohbet ederdi. Ona eski günleri, çocukluğunu, kovuldukları toprakları anlatırdı.
Apartman yöneticisi olacak ebleh kestirdi, o güzelim erik ağacını! Herhalde burnunun dibine girmiş karşı apartmanın içini görmesine engel olduğu için! Zeynep nine çok kızdı. Günlerce söylendi! Eskiler böyleydi. Bağırıp çağırmaz, kızgınlıklarını söylenerek anlatmaya, atlatmaya çalışırlardı.
“Erik ağacı Zeynep nineyi sevmiş demek”
Zeynep nine ölünce kocasının üstüne gömdüler. Mezarın başında bir erik! Yine kendiliğinden çıkmıştı. Bu defa torunlarının bile bir katkısı olmadan.
O eriği de mezarlık bakıcısı kılığındaki ebleh kesti. Bu defa söylenmek, Zeynep ninenin kızına düştü.
Sonra bir mucize oldu! Erik yeniden sürdü. Serpildi. Şimdilerde, mezarın baş ucuna gelen yarım metrelik bölümüne gölge yapıyor.
Zeynep nine ile sevgili kocası erik gölgesinde yatıyorlar. Baharda üstlerine erikler sarkıyor.
Erik ağacı da Zeynep nineyi sevmiş demek! Kesseler de onu bırakmıyor.
Kurt vaaar!
Dağda canı sıkılıp, ürküp, ikide bir “Kurt vaaar!” diye bağıran çobanı bilirsiniz.
Köylü her defasında sopayı, küreği kapıp dağa koşarmış ki kurt yok!
Sonunda bir gün kurt gerçekten gelmiş. Çoban “Kurt vaaar!” diye ünlemiş ama bu defa köyden ne gelen var ne giden!
Son yıllarda ülkemde olan biteni düşününce birden aklıma o çoban geldi!
Korkarım bir gün kurt gerçekten gelirse kimse kıpırdamayacak! Şaşırmayacak da!
Doğa, anlayana derslerle doludur. Doğa üzerine hikayeler de öyle.