Şu aralar yoğun bir şekilde yeni nesil liderlik eğitimleri hazırlama telaşındayken, hayat karşıma hep zaman yönetimi eğitimi isteyenleri getirip beni şaşırtmaya devam ediyor. Hemen hemen her danışanımın ya da kurumsal müşterilerimin, şirketlerin dönüp dolaşıp ‘zaman yönetimi’ konusuna takılmasına artık ben bile bozulmaya başladım. Sonra bu konuda daha derinlere inmem gerektiğine karar verdim. ‘Zamanın efendisi’ olamamamızın altında yatan asıl neden ne olabilirdi? Bu sorunun cevabı çok açık: Zaman yönetimini bilmediğimizden değil, ‘bolluk paradoksu’ yaşadığımız için zorlanıyoruz.
Seçeneklerimizin çok oluşu elbette kötü bir şey değil. Alternatiflerimizin olması, bizi özgürleştiren bir unsur. Ta ki her konuda tüketileni sadeleştirmek yerine çoğaltmaya yönelip tüm bunların içinde boğulana kadar! Hayat, yaşam süremize sığdıramayacağımız çeşitlilikler sunuyor ve her birine aynı anda sahip olmaya çalışıyor, hepsine yetişmeye çalışıyoruz. Bu nedenle de günlük kararlarımız, her geçen gün daha karmaşık hale geliyor.
Seçeneklerimiz, buna bağlı olarak yakamızı bırakmayan olasılıklarımız, bu olasılıkların içinde karar vermemiz gereken konular ve bunun sonucunda da yetişmemiz/yetmemiz beklenen şeylerin sayısı gitgide artıyor. Hal böyle olunca, kararlarımızdan hep bir parça da olsa şüphe duymamız kaçınılmaz oluyor. Aman kaçırdığımız bir şey olmasın, eksik kalmayalım derken adeta ‘çok şey yapıp hiç tatmin olmadan’ yaşıyoruz. “Daha fazla kazan, daha fazla harca” ilkesine dayalı statü endişesinin tatmin duygumuzda açtığı yaralar da bizi mutsuz ediyor. Üstelik seçeneklerdeki bu bolluk, içerik olarak tatmin edici olmayan bir başka çeşit yokluğu da beraberinde getiriyor. Fazla tüketimin beraberinde getirdiği sahte ve geçici mutlulukla baş başa kalıyoruz.
Pratik öneriler
Seçim özgürlüğümüze gönüllü olarak belirli sınırlamalar getirmeliyiz. Seçenekleri elemek, stresi ve kaygıyı, yoğunluğumuzu büyük oranda azaltacaktır.
Seçenekleri makul bir sayıyla sınırlandırmanız, önemli seçeneklere odaklanıp diğerlerini görmezden gelme disiplinini edinmeniz için pratik çözüm önerilerime gelecek olursam...
Yapılması gerekenler listesi üzerinde çalışırken aynı zamanda yapılmaması gerekenler üzerinde de çalışmaya başlamalıyız.
Öncelikle bir ‘yapılmaması gerekenler listesi’ne ihtiyacımız var. Çünkü, ‘yapılmaması gerekenler’, ‘yapılması gerekenler’den daha bile önemli olabilir. Diğer bir deyişle, yapmamaya karar verdiklerimiz, büyük olasılıkla yapmaya karar verdiklerimizden daha önemlidir. Sigarayı bırakmak, gündemi netleşmemiş gereksiz toplantılar yapmamak gibi...
Yapılmaması gereken işler gibi görünenler hakkında stratejik inceleme başlatmalıyız. Yaptığımız, bize gereksiz görünen şeylerin pek çoğu aslında gereklidir. O yüzden gerçekten yapılmaması gerekmeyen şeyleri bulmak için daha fazla aramamız ve daha derin düşünmemiz gerekir. Mesela, zaman kaybetmemek için dernek toplantılarına katılmamak gibi bir yapılmaması gereken, aslında network kazanmak için aslında bir yapılması gerekendir.
Durdurma ya da yapmama kararı aldığımız işlerden nasıl kurtulacağımız konusunda bir eylem planı yapmalı ve icraata geçirmeliyiz.
Bu yapılmaması gerekenler konusuyla kendi başımıza başa çıkmak zordur. Zaman kaybına yol açan bu yapılmaması gerekenlere doğru kaymaya başladığımızda, bizi uyarıp doğru yola çekecek güvendiğimiz bir mentora/danışmana/koça ya da dırdırcı bir ortağa ihtiyacımız olacaktır.
Zaman en değerli kaynak... İstesek de, istemesek de gerçekten ‘yapmamız gereken’ şeyler var. Bavul hazırlamak, e-postalara cevap vermek gibi. Ama bunun için kendimizi heba etmemize de gerek yok. Bu tür şeyler için yeterli olduğundan fazla zaman harcamamalıyız. Bu, bize yapmak istediklerimiz için zaman kazandıracaktır.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024