Son yıllarda korkulu günlerimizin sayısının git gide arttığını gözlemliyorum. Tıpkı bugünkü gibi... Belediye başkanlığı seçimleri herhangi bir seçim olmaktan çıkmış durumda! Geleceği yeniden inşa etmek, nasıl bir dünyada yaşamak istiyorsak onun için tarih yazmak üzere oy kullanıyoruz. Ve fark ediyorum ki hepimiz korkuyoruz! A partisine oy verecek olanımız da korkuyor, B partisine oy verecek olanımız da, dudaklarından tam zıttı sözcükler dökülse de adaylarımız da...
Ben de korkuyorum, hatta sadece seçimler ve sonuçlarından değil, eskiye nazaran hayatımın her alanındaki her şeyden biraz daha korkuyorum.
Malum Sevgililer Günü’nü yeni atlattık, bugüne dair gözlemlerim de açıkça gösteriyor ki sevgilisi olan da olmayan da, evli olan da korkuyor gündeminde evlilik olmayan da… Aldatılma korkusu, yalnız kalma korkusu, özgülüğün elden gitme korkusu, belirsizlik korkusu ya da tam aksi birisi ile tüm öbür boyu geçirmek düşüncesinin verdiği korkular, saymakla bitmezler.
Senaryolarımız nasıl olursa olsun her birinde korku var atık. Seçim yapmak bile korkutuyor bizi, tıpkı seçme özgürlüğümüzün olmaması durumumuz kadar hem de.
Araştırmacılarda benimle aynı fikirde; Batı dünyasında korkmak için eskiye göre daha az neden varken; modern savaşlar uzaklarda yaşanıyor, işsizliğe, kazalara ve hastalıklara önlem alınabiliyor ve yaşam süresi durmadan uzuyorken, tüm bunlara rağmen korkunun kolektif artışından söz ediyorlar. Hatta Alman psikolog Jürgen Margraf bu gelişmeye “Korku Çağı” adını vermiş. Kastettiği de terör, ekonomik kriz ve istikrarsız ilişkilerden doğan kronik huzursuzluk şeklinde hissedilen korku türü.
Ve öğreniyorum ki sandığımın aksine korkaklık iyi bir şeymiş. Büyük başarılar sadece korkusuz insanların tekelinde değilmiş. Çocukluğunda korkak olanlar yetişkinlik döneminde pekala umulmadık başarılar da gösterebiliyormuş.
Mesela ünlü yönetmen Steven Spielberg çocukluğunda neredeyse her şeyden korkan bir çocukmuş. Bugün dünyanın en zengin insanlarından biri olan Bill Gates ise on iki yaşında psikolojik destek almasına rağmen, her zaman utangaç ve korunmaya muhtaç bir kişilik sergilemiş. Modern evrim kuramının kurucusu Charles Darwin’in de onlardan geri kalır yanı yokmuş. Darwin, yılanlardan, kalabalıklardan, gezilerden, yalnız kalmaktan ve kutlamalardan korkuyormuş. Ne var ki bu üç çocuğun korkaklığı onları daha sonraki yaşamlarında olağanüstü işler başarmasına engel olmamış.
Amerikalı gelişim psikoloğu Jerome Kagan de yaradılışın dış etkenler ve deneyimlerle ne şekilde değiştiğini öğrenmek üzere yaptığı araştırmalarda ilerledikçe en etkileyici ve ilginç özelliğin korkaklık olduğunu görmüş. Bilim insanları artık bazı durumlardan korku duymanın, çok fazla etkileyici olmadığı sürece yaşamsal önem taşıdığı konusunda hemfikirler. Alman korku araştırmacısı Borwin Bandelow de, korku hissetmeyenler kural olarak ruhsal bozukluğa sahip oluyor diyor.
Korkusuz psikopatların beynini inceleyen biyopsikolog Niels Birbaumer ise bu tür bozukluğa sahip insanların çocukluklarında diğer insanlarla iletişim kurmakta zorlandıkları, daha sonraları ise genelde suç işledikleri sonucuna ulaşmış. Ben de iş dünyasına verdiğim seminerlerde liderlik ile psikopatlık arasında ince bir çizgi olduğunu, bazı liderlik özelliklerinin abartılı halinin psikopatlarda olduğuna dikkat çekiyorum.
Peki, ama niçin bazı insanlar yaşamın belirsizliklerinden daha fazla endişe duyarken diğerleri hiç huzursuz olmuyor? Neden bazı insanlar olağanüstü yeteneklerini ortaya çıkarmak için korkularından yararlanırken diğerlerinde korku psişik bozukluklara neden oluyor? Ve korku ne zaman hastalık haline geliyor? Kagan’nın yanıtı şöyle: Korku, sizi mutsuz ediyor ve yapmak istediklerinize engel oluyorsa hastalık halini alıyor. O zaman yardım almanız gerekir.
Uzmanlar her insanın yaşamında en az bir kez hastalık derecesinde korku bozukluğu yaşadığı görüşünde. Korku bozuklukları diğer birçok hastalığı da doğurarak, ekonomik/politik zararlara sebep oluyor. Ama bununla birlikte korku, yaşamın en güçlü itkilerinden biridir. Sonuçta duyuları güçlendiriyor, motive ediyor, fantezileri ve yaratıcılığı uyandırıyor.
Margraf, korkudan korunmanın en iyi yolu, var olan yeteneklerin mümkün olduğu kadar iyi geliştirilmesine dayanıyor diyor. Özellikle de aşırı tepkili insanlar için bir tutku yakalamak ve bunun üzerinde çalışarak hep daha iyiye ulaşmak için uğraşmak çok önemli. Sanırım artık bireysel ve kolektif korkularımızın artışı ile baş edebilecek harika nedenlerimiz var.
Bendeniz korkmaktan korkmamayı öğrenmiş bulunuyorum…
Varsın seçimler benim istediğim gibi sonuçlanmasın, varsın hayat bildiği gibi gelsin…