Gündem, her zamanki gibi yoğun. Dünya gündemi de aynı oranda yoğun. Yalnızca konu başlıklarını ve bunlarla ilgili uçuşan manşetleri bile alt alta koymak, bu köşeyi doldurmaya yeterli olurdu. Ancak, tüm bu yaşadıklarımızın nedenleri, sonuçları, suçluları, masumları, her ortamda (plajlar bile buna dahil), her yazıda ve her kanalda sürekli tam bir takım tutma psikolojisi içinde tartışılırken, sanki hepsinin ortak özelliğinin gözden kaçtığını fark ettim: Amaca ulaşmak için her yolu, hatta mümkün olan en kısa yolu kullanmak. Yoksa daha başlangıçta, güç sahibi olmak, zengin olmak ve hatta iktidarda kalıcı olmak için, en doğru yerine en kısa yolun seçilmiş olması mı bu yaşadığımız kaosun nedeni?
Bu coğrafyadan çıkan ve coğrafya (geo) ölçümü (metri)bilimi geometrinin babası Öklid, Einstein’ın “Gençliğinde bu kitabın büyüsüne kapılmamış bir kimse, kuramsal bilimde önemli bir atılım yapabileceği hayaline kapılmasın” diyerek yücelttiği ‘Elementler’ isimli başyapıtında “İki noktayı birleştiren en kısa yol, doğrudur” der. Bu, kanıt gerektirmeyen apaçık gerçek, yani bir aksiyomdur. Ancak, bunu okuduğu ilk anda, “En kısa olan en doğru yoldur” yanılgısına düşebilir insan. Aynı bugün yaşadığımız tüm kaosların sorumluları gibi... Oysa, Öklid ‘doğru’ ile iki nokta arasındaki matematiksel ışın hattını, yani doğru çizgiyi kasteder. O, hayatta bulunduğunuz yerden varmak istediğiniz yere, yani başarmak istediğiniz hedefe giderken, en kısa yolu seçmenin en doğru yolu seçmek olduğunu aklına bile getirmemiştir.
Atatürk örneği
Gerçekten de, 13 ciltlik ‘Elementler’i okumada başarısız olup “Geometriyi öğrenmenin en kısa yolu nedir?” diye soran, dönemin İskenderiye Kralı I. Ptolemy’ye, “Özür dilerim, ama geometriye giden bir kral yolu yoktur!” der Öklid. Bir Kral için dahi, yalnızca gerçeği öğrenmeyi başarmanın bile kestirme bir yolu olmadığını açıkça ifade eden Öklid’in anlayışına binlerce yıl sonra çok daha fazla ihtiyaç duyuyor olmamız ne büyük talihsizlik!
Ne yazık ki yalnızca ülkeyi yönetenler değil, onları izleyen bizler de kendi hayatlarımızda kariyer, para, şöhret, güç, mutluluk, sağlık, zayıflama, güzelleşme, kendini geliştirme, sevilmek ve aşk her ne ise istediğimiz ona en kısa yoldan ulaşma hayalini kuruyor ve başarmak için zorlu, inişli, çıkışlı ve mücadele gerektirecek doğru yol yerine en kısa görünen yolu seçiyoruz. Bu yolun sonunda da her birimiz kendi iç krizlerimizi ve ülkemizin hukuk, adalet, kalkınma krizini ve kendi kaosumuzu yaratıyoruz.
Oysa, bize ait ilk ‘Geometri’ kitabının yazarı olan ve “Doğru çizgi veya doğru bir noktadan diğer bir noktaya olan en kısa yoldur. İyice gerilmiş bir iplik, doğru çizgiyi güzelce anlatır” cümlesiyle ‘doğru’ ve ‘doğru çizgi’ kelimelerini dilimize güzelce katan Büyük Atatürk de başarıyı elde etmek için hiçbir zaman kısa yolu tercih etmemiştir.
Engelleri kaldırın
“Ben, bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem; o işe neler engel olur diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş kendi kendine yürür” der Atatürk... Ve bizlere başarı ve mutluluk için bir ‘kral yolu’ arama hatasına düşmememizi hatırlatır: “Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.” O da baştan engelleri düşünüp üzerine çalışarak kararlılıkla gitmek yerine, bugün bizim neslimizin seçilmişlerinin yaptığı gibi başarı için bir ‘kral yolu’ seçseydi, o günün kaosundan çıkılabilir miydi?
Başarı, para, mutluluk, sağlık, adalet, aşk, yeni ve daha güzel bir hayat veya artık kaossuz, krizsiz, çalkantısız bir ülkede yaşamak; kısaca ne istediğimizin hiç önemi yok. Artık nasıl başaracağımızı düşünerek yapmadıklarımızla pişman olacağımız vakti beklemek yerine, güvenli limandan ayrılıp en kısa değil en doğru yoldaki engellerin varlığını kabul ederek hedefe ilerleme vakti gelmiştir.
Çünkü, başarıya giden bir kral yolu yoktur! Başarıya giden en kral yol, engelleri kaldırdığınız yoldur.