Acı çekmek, çözmekten daha kolaydır. Ve fark etmeden acılarımızdan beslenir ve bu sayede kendi gerçekliğimizden kaçarız.
Affetmediğimizde yaşamımızdaki bir notaya takılıp kalmış, onun kederiyle yaşamayı seçmişiz demektir.
Bu kilitlenme çoğu zaman bilinçsizce olur. Çözüm yolu ise tersinden işler.
Yükün sebebi, suçlusu, nedeni ne olursa olsun, öncellikle bu kilidi çözmeye niyetli olmak ve bu yükü bırakmak istemek gerekir.
Çünkü bu yükü taşımanın, affedilmemişliklerle yaşamının bedeli çok ağırdır.
Affetmenin boyutlarından kısaca bahsetmek istiyorum:
- En önemlisi kendinizi affetmektir.
- Diğerini/diğerlerini affetmek yani kişilerarası affedicilik.
- Başkası tarafından affedildiğinizi hissetmek ya da affetmek istediğiniz kişinin kendini affettirmesini beklemek.
- Kaderi affetmek. İçine doğduğunuz hayatı, başınıza gelen şeyleri affetmek, hayat hiç adil deyip isyan etmemek.
- Ailenizden, geçmişinizden getirdiğiniz yükleri, atalarınızı affetmek, onlarla barışmak.
- İçinde bulunduğunuz toplumu ve toplum baskısı nedeniyle size yaşatılanları affetmek...
Bize neler kazandırır?
Affetmediğimizde kin, nefret ve intikam duyguları nedeniyle stres yaşarız.
Stres kalp sağlığı başta olmak üzere vücut için zararlıdır.
Stres bağışıklık sistemimize etki ederek birçok sağlık problemine davetiye çıkarır.
Fiziksel sağlımız için affetmeliyiz.
Affetmediğimizde yaralarımız açık kalır. Hayatta ilerlememiz güç olur.
Başkalarını affetmek, depresyon ve kaygı ile negatif ilişkilidir.
Affetmediğimizde öfke, nefret ve intikam duyguları besleriz. Ruhsal sağlımız için affetmeliyiz.
Affetmemek uzlaşmayı da engeller. Bu şekilde bize destek olabilecek bireyleri ve içinde yaşamak istediğimiz pozitif sosyal çevreyi kaybedebiliriz.
Affetmek ilişkilerimizin kalitesini artırır ve ömrünü uzatır.
Toplumda harmoni sağlar. Ve bizi yaşama uyumlu kılar.
Affetmek zorunda mıyım? Dediğinizi duyar giyim. Evet affetmek zorundasınız aksi takdirde yaşamıyor olursunuz.
Tagore‘nin bu sözü “Eğer güneşi gözden kaçırdım diye gözyaşı dökersen, yıldızları da gözden kaçırırsın” tam da affedilmemişlikler içindir.
Hayatınızın affedilmemişlikler yüzünden çarçur olmasını istemiyorsanız, affetmek zorundasınız.
Affetmemenin bedeli ya geçmişte yaşamaktır ya da gelecekte!
Geçmişte yaşamak ile gelecekte yaşamak arasında sıkışmış kalırsınız.
Tek sahip olduğunuz şimdinizden olur ve sevgisiz bir yaşam sürersiniz. Şimdiden olmak hayatınızı heba etmek demektir.
Geçmiş, adı üstünde geçmiş gitmiştir, ölüdür. Mezarlıkta iş yapmaya benzer.
Hakkını vererek yaşadıysak geçmişi geçmişte bırakırız.
Pişmanlıklarımız, vedalaşamadıklarımız, açık kalan hesaplarımız varsa ilerleyemeyiz.
Yaşam durmayı kabul etmez, ilerleyemiyorsak geriliriz.
Geçmişten beslenmek enerjimizi alır, hayattan da beslenemeyiz.
Geçmiş kapılarımız açık kaldığı sürece geleceğimizi dönüştüremeyiz.
Gelecek; henüz gerçekleşmemiş olandır. Bugünde yaşamayan geleceğine şekil veremez.
Gelecekte yaşayanların birçoğu geçmişte unutamadıkları bir anı geleceğe taşımak isterler ya da kendilerinin en iyiyi hak ettikleri düşüncesi içinde yaşadıkları hayatın, onların hayatı olmadığını düşünürler.
Bununla birlikte kendilerine koydukları hedeflerle, hayallerle yaşarlar ve hayattan kopukturlar.
Geç kalmışlık hissi taşır çoğu zamanda üzerlerine düşeni yapamazlar.
Seçim sizin; affetmenin gücünden yararlanıp şimdide yaşamak istemez misiniz?
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024