Birçok ülkede her Mayıs ayının ikinci Pazar günü anneler günü olarak kutlanmaktadır. O gün anneliğin kutsallığını, annelik ile ilgili kahramanlık hikayeleri, anneliğin ne kadar önemli olduğu konuşulur.
Peki bu geleneğin ilk ortaya çıkışı nasıl oldu? 1905 yılında annesini kaybeden Jarvis adında genç bir kız, annesi öldüğünde o kadar üzülmüştür ki annesi için bir şey yapmak ister ve arkadaşları ile anlaşarak Annesinin öldüğü 9 Mayıs gününü annesini anma günü olmasına karar verir. 1908 yılının 10 Mayıs gününde annesini anmaya başlar. Bu durum bir süre sonra Amerika Birleşik Devletlerinde resmileşir ve Mayıs ayının ikinci haftasının pazarı anneler günü olarak kabul edilir. Zamanla bu tarih birçok ülkeye yayılarak anneler günü olarak kutlanmaya başlar.
Anneler ve evlatları doğum mucize ile başlayan ayrılmaz bir bütün olurlar. Bu bütünün içinde birçok anne ve buna bağlı olarak da birçok annelik modeli var. Farklı annelerin farklı çocukları var. Anne olmak da, evlat olmak da kendi içinde birçok duygu barındırır. Anneler çocuklarına iç bahçelerini açarlar ve onları sevgiyle kuşatırlar.
Peki annelik çocukta yok olmak mıdır? Yoksa sadece bir insanın hayata gelebilmesine aracılık
Bu yazıyı yazmak için çok düşündüm. Yazıp yazmamak arasında gidip geldim.
Neden mi?
Çünkü Türkiye’ de böyle bir yazı yazma hakkı herkeste yok!
Nasıl mı?
Bu garip düzenin içinde bazı şeyleri cesurca yazma veya her hangi bir şekilde ifade etme hakkı sanki sadece “bazılarında” var. Bazıları bazılarını hafif buluyor, söylediklerini dikkate almıyor, ifadelerin duygu sömürüsü olduğunu düşünüyor, ajitasyon olduğunu iddia ediyor. En acısı da hayatındaki “acıyı” kullandığı iddia ediliyor. Bu günü kadar böyle bir durumla karşı karşıya kalmamakla birlikte aşağıdaki yazdıklarımı okuduktan sonra bu sözlere maruz kalıp kalmayacağıma emin değilim.
Sözü çok uzatmadan meramımı atmak isterim. Mutlaka duymuşsunuzdur, 2 Nisan Otizm farkındalık günü ve hatta Nisan ayı otizm farkındalık ayı olarak bilinmekte ve tüm ay boyunca Sivil Toplum Kuruluşları, otizm ile mücadele eden aileler ve duyarlı bazı insanlar farkındalık çalışmaları yapılmaktadırlar. Bu yılda 2 Nisan geldi geçti! Herkes maviler giydi, otizmi konuştu peki ne oldu? Farkındalık çalışmaları ne kadar sonuç veriyor? Umudum her sene daha iyi olması, daha iyi sonuçlar vermesi, daha güzel yarınlar… Ama öyle mi acaba? Maalesef
Dünyanın neresinde olursanız olun eğer bir kadınsanız ruhunuzda yaşamın tüm renklerini barındırırsınız. Orada barındırdığınız bir gönül bahçeniz olur. Bir arka bahçe ya da bir iç bahçe… Öyle ki burada ekilir sevgi tohumları, burada yeşerir şefkatin tohumları, burada filizlenir merhamet duyguları, burada büyür zarafet, incelik, estetik ve KADIN burada bu bahçede, bu renklerde olur; yoğrulur… Kendi yüreğiyle aynı anda diğerinin yüreğine de dokunur. Kendi hayalleriyle diğerin hayallerini bir hayata çevirir.
Her kadında olan bu gizli bahçe neden hep gizli kalmaya mahkum? Neden bahçesinde biriktirdiklerini özgürce yaşamaz kadın? Çünkü özgürlük kadın için bedel ödemektir. Bedel ise kadının hikayesini oluşturur. Kadın hikayelerle oluşturup, sevgiyle ördüğü yüreğini özgürce başkalarına akıtmak ister.
Yeryüzünde öyle kadınlar vardır ki; özgür olmak, üretmek, kendi olmak, güzellikler yaratmak, var olan kötüye baş kaldırmak, dünyayı daha yaşanabilir kılmak için doğmuştur.
Öyle kadınlar vardır mesela;Vurursunuz,Vurduğunuz yerden kalkar,Oradan çiçek açar.İnanamazsınız,Yaşamın kendisidir onlar.
Bu kadınlardan biri de FURUĞ FERRUHZAD’dır. Furuğ’ un yaşamı, şiirleri beni her zaman çok
Özel gereksinimli birey aileleri ile çalışan bir danışman olarak ve otizmli bir çocuk annesi olarak uzun zamandır ihtiyaç olduğunu düşündüğüm ve hayata geçirmek istediğim bir kitap projem vardı. Zaman problemi başta olmak üzere bazı sebeplerle hayata geçiremediğim projemi gerçekleştirmek üzere adımlar atmak üzereyken Ankara Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü Profesörlerinden Müdriye Yıldız Bıçakçı Hocamız ve aynı bölümde Doktora yapan Sezen Aksu ile buluştuk. Sohbetimizde bir kitap projemden bahsettim. Öyle bir kitap olsun istiyordum ki en küçük yaş grubu çocuklardan en büyük yaş grubu otizmli bireylerin problemlerini ele alsın ve problemleri gerçek vaka örnekleri ile açıklayarak çözüm önerileri sunsun. Otizmli çocuk aileleri ve uzmanlar için bir el kitabı olsun istiyorum dedim.
Sohbetimizde Otizmli çocuklar ile çalışan Nörolog Doç. Dr. Barış Ekici’ nin tam da böyle bir projesi olduğunu öğrendim. Daha sonraki günlerde proje için Barış Ekici Hocamız ile iletişime geçtik. Hocamız projeye beni de dahil etti. Kendisi kitabı şekillendirerek kitabın editörlüğünü üstlendi ve onun önderliğinde otizmli çocuklarla çalışan uzmanlarla otizmde sıklıkla karşılaşılan
Müslüm (Baba: Müslüm Gürses) Biyografi ve dram filmi olarak vizyonda. Filmi büyük bir ilgi ile izledim. Filmden çıkarken ağlamaktan gözlerim şiş, içimizde bir sızı var. Müslüm Baba’nın acısını tam da yüreğimde hissettim. Müslüm Baba’ yı canlandıran başrol oyuncusu Timuçin Esen muhteşem oyuncuğu ile izleyenleri filmin içine çekiyor. Bana göre Müslüm Baba’nın dramı aslında insanın dramı ve film bunu olduğu gibi gözler önüne seriyor. Filmin yönetmenleri Ketche ve Can Ulkay, senaristler Hakan Günday ve Gürhan Özçifçi iyi ki filmi yapmışlar dedim. Filmde tam hayatın kendisine dokundum. Eşi Muhterem Hanım’ı oynamak sanki Zerrin Tekindor’a tabiri caizse cuk oturmuş. Müslüm Baba’nın Annesi rolünü Ayça Bingöl’den başkası oynayamazmış gibi hissettim. Erkan Can’ın Limoncu Ali karakteri ile insana geçen o güveni ruhumda hissettim.
Filmi izlerken ilk aklıma gelen iyi niyetle başlayan her iş, her şey mutlaka yerini buluyor. Müslüm’ ün Müslüm Baba olma yolundaki niyeti, masumluğu, isteği beni çok etkiledi. Müslüm’ ün plak çekimine gitmesini engellemek için babası tarafından saçları kesildiğinde, Ustası-Hocası Limoncu Ali’ nin Müslüm’ e Yunus Emre’ den okuduğu şiir insan için çok şey
Yazımın başlığı yönetmenliğini Bora Egemenin yaptığı, Kıvanç Tatlıtuğ’ un başrolde oynadığı filmin adı. Film 15.02.2018’ de vizyona girdi. O tarihte filmi izlemeye cesaret edememiştim. Çünkü filmde otizm adı hiç geçmese de otizmli bir çocuk ve onun babası ile ilişkisini konu alıyor. Filmi izleyenlerin yorumlarını okudum. Yorumlarda genel olarak filmden çok etkilendiklerini ve normal gelişim gösteren çocukları oldukları için tanrıya şükrettiklerini yazmışlar. Dün akşam filmi izlemeye karar verdim. Söylememe gerek var mı bilmiyorum ama izlerken çok ağladım. Bazı sahneler beni derinden etkiledi, bazı sahneler düşünmeme sebep oldu, bazıları benim duygularımdı ve bazıları ise keşke farklı bir çocukla hayat bu kadar kolay ve güzel olsa dedirtti.
Film beni önce ismiyle vurdu yani ismi çok beğendim. Çünkü çok gerçek, oğlum ve benim ilişimizde de hayatımda çok hissettiğim ve bu ve bununla eş anlamlı kullandığım cümleler var. Kıvanç Tatlıtuğ da bunu çok iyi yansıtmış. Beni en çok etkileyen sahne Özellikle Ali karakterinin oğlunun piyano çaldığını ve yetenekli olduğunu ilk gördüğündeki sahne gerçekten çok etkileyiciydi. Orada bir babanın oğlunun da bir şey yapabildiğini görmesi, bir
Okul öncesi dönemden itibaren ortaöğretim bitene kadar tüm çocukların en az kısıtlanacakları ortamlarda eğitim almaları gerekmektedir. Özel gereksinimi olan çocuklar için de “en az kısıtlayıcı” ortamlarda eğitim almaları oldukça önemlidir.
Tüm çocuklar için Milli Eğitim Temel Kanunu bu düşünceyi kabul etmektedir.
Bu kapsamda kaynaştırma eğitimi, özel gereksinimli çocukların bireysel gelişimlerini ve toplumla bütünleşmelerini sağlamak, kaynaştırma öğrencilerinin akranlarıyla aynı eğitim ortamında adil bir eğitim almasının ve bunun sürdürebilirliğini amaçlamaktadır.
Kaynaştırma eğitimi alan öğrencilerin kişisel özellikleri, performansları ve ihtiyaçları doğrultusunda okullarda BEP (Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı) hazırlanarak uygulanmaktadır. Şunu özellikle belirtmeliyim ki BEP’ in en önemli özelliği öğrencinin ders programının ve sınav sorularının buna göre düzenleniyor olmasıdır. Örneğin 8. Sınıfa giden bir öğrencinin programı ihtiyacı düzeyinde belirlendiğinde 5. Sınıf seviyesinde olabilir. Diğer bir derste ise öğrencinin durumu 6. Sınıf seviyesinde olabilir. Belirlenen BEP’ den sorumlu olan öğrencinin sınav soruları programa uygun olarak hazırlanır.
Türkiye’ de farklı
Her insan hayatının bir döneminde dünyaya geliş amacı ile ilgili sorgulamaya girer.
Ben kimim?
Varlığımın önemi ne?
Burada olmamın amacı ne?
Neden acı çekiyoruz? Acılarımızı dindirebilir miyiz?
Gibi birçok soru sorarız kendimize...