Müslüm (Baba: Müslüm Gürses) Biyografi ve dram filmi olarak vizyonda. Filmi büyük bir ilgi ile izledim. Filmden çıkarken ağlamaktan gözlerim şiş, içimizde bir sızı var. Müslüm Baba’nın acısını tam da yüreğimde hissettim. Müslüm Baba’ yı canlandıran başrol oyuncusu Timuçin Esen muhteşem oyuncuğu ile izleyenleri filmin içine çekiyor. Bana göre Müslüm Baba’nın dramı aslında insanın dramı ve film bunu olduğu gibi gözler önüne seriyor. Filmin yönetmenleri Ketche ve Can Ulkay, senaristler Hakan Günday ve Gürhan Özçifçi iyi ki filmi yapmışlar dedim. Filmde tam hayatın kendisine dokundum. Eşi Muhterem Hanım’ı oynamak sanki Zerrin Tekindor’a tabiri caizse cuk oturmuş. Müslüm Baba’nın Annesi rolünü Ayça Bingöl’den başkası oynayamazmış gibi hissettim. Erkan Can’ın Limoncu Ali karakteri ile insana geçen o güveni ruhumda hissettim.
Filmi izlerken ilk aklıma gelen iyi niyetle başlayan her iş, her şey mutlaka yerini buluyor. Müslüm’ ün Müslüm Baba olma yolundaki niyeti, masumluğu, isteği beni çok etkiledi. Müslüm’ ün plak çekimine gitmesini engellemek için babası tarafından saçları kesildiğinde, Ustası-Hocası Limoncu Ali’ nin Müslüm’ e Yunus Emre’ den okuduğu şiir insan için çok şey anlatıyordu.
Ben gelmedim dava için, benim işim sevgi için
Dost’ un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.
Bana, bu şiirde de filmin tamında geçen geçen olaylar da insanın mana arayışı ve mutluluğu bulma çabasını hatırlattı. Yine Ustasının, “Bu ses saçlarla susmaz ancak sen susarsan susar” sözleri aslında insanın ilgi ve yeteneklerinin ve isteklerinin yani hayatta var oluşunun kendisi ile başladığını ve ancak kendisi ile biteceğini anlatıyordu sanki. Film, insanın kendi azmi, çabası ve en önemlisi de isteği ile kendisini var edebileceği ve engelleri ortadan kaldırabileceği gerçeğini ortaya çok güzel anlatmış. Müslüm Baba’ nın erkek kardeşi Ahmet’ in kendi kolunu yaraladığında “Sen benim ciğerimsin, ciğerimi deşme, delme ciğerimi” sözleri sevginin önemini tarif eden etkileyici sahneydi. Müslüm Baba bir dram olan yaşamında en çok müziğine sarılmış, sonra da Muhterem Hanım’ a olan sevdasına. Bu bana hayatta insanın en çok ümidine sarılması gerektiğini hatırlattı. Mesela kardeşinin sarılabileceği hayata dair bir hayali, tutunacağı bir umudu yoktu. Kendisini ayakta tutan bir amacı yoktu. Belki de onun içindir ki hayatta savruldu gitti. Oysa Müslüm’ ün kendisini hayatta diri tutmasına yardımcı olan müziği vardı. Müziği ve beraberindeki hayalleri vardı. Bir şeyi istemek, sevmek ve bu uğurda emek verip peşinden gitmek! Limoncu Ali’ nin de dediği gibi önce “Kendini dinlemek, kendini duymak” ne kadar önemli. Uğruna yaşayacağın bir amacının bir sevdının olması! Yaşantını ve kendini kattığın her iş mutlaka başarılı olacaktır. En önemlisi de insani olacaktır. Hayattaki başarıda yaşanmışlıkların, ilerlerken uğradığın yolların, durakların ve acının çok önemli olduğunu düşünürüm hep. Tıpkı Müslüm’ de olduğu gibi. Onun için de diyorum ki bu hikaye, Müslüm Baba başta olmak üzere hepimizin yani insanın hikayesi.
Filmde de Müslüm’ ün Müslüm Baba olma yolunda kendini dinleyerek, duyarak, azim ve istekle amacına başarıyla ulaşması anlatılıyor. Çocukluğu ve müzik kariyerinin yanı sıra evliliğinden de bahsediliyor. Muhterem Hanım ile evlenmeleri ayrı bir hikaye gibi görünse de aslında Muhterem Hanım ile evlenmekte Müslüm Baba’nın çocukluk hayali. Evlilikleri annesini ve babasını ilişkisine taşıdığı geçmişle bağı olarak başlıyor ve öyle de devam ediyor. Muhterem Hanım ve Müslüm Baba’nın sahnelerini izlerken insanın güven duygusuna, sevmek ve sevilmek ile ilgili duygulara ve terk edilmeye karşı duyduğu korku ve zaaflarını düşündüm. Çocukluk dönemi travmaların insanlarda açtığı yaraları düşündüm. Suçluluk duygusunun insanın hayatında nelere sebep verdiğini düşündüm. İnsan için bu duyguyla yaşamanın ağırlığını ve zorluğunu düşündüm. Hiçbir günahı olmayan çocukları ve kadınları düşündüm. Ailelerin ve eşlerin onlardan aldıkları şeyleri düşündüm. Müslüm Baba’ nın hikayesinde de geçmişin yansımaları eşine olan davranışlarında görülüyor.
Filmde Müslüm Baba’ nın sevgi dolu, yardım sever, eşine sevdalı, işine sevdalı koca yürekli bir adam olduğunu görteriliyor. Ben Müslüm Baba ile empati yaptım onu anladığımı ve sevdiğimi düşünüyorum. Eşi Muhterem Hanım’ ın da Müslüm Baba’ ya duyduğu sevdası çok değerli ve hayranlık uyandırıcı. Film, acılı ve mutsuz bir adamın her şeye rağmen mutlu olmak için çaba harcayan, seven, sevilen, aşık olan yani hayatın tam içinde kalmaya çalışmasının hikayesi. Filmden çıktığında Jose Saramago’ nun Körlük kitabının başlangıcı olan “Bakabiliyorsan gör, görebiliyorsan, fark et” cümlesini hatırladım. Hayat başımıza gelen her olay ile güzel. Vakit varken sevdiklerimize sıkı sıkı sarılalım, hayallerimize sıkı sıkı sarılalım ve hayatı kucaklayalım.
Sevgiyle, hoşça kalın.