Bir varmış bir yokmuş... Küçük bir şehirde, kapısının önünde oturup geleni gideni seyreden ihtiyar bir kadın yaşarmış. Bu şehrin ziyaretçisi çok olurmuş. Gelen, mutlaka bu kadıncağıza rastlarmış. Bir gün şehri ziyaret edenlerden genç bir adam kadını görüp durmuş:
- Merhaba teyzeciğim. Siz bu şehirde mi yaşıyorsunuz?
''Evet'' diye cevap vermiş kadın.
- Ben bu şehre misafir olarak geldim, peki söyler misin bu şehrin insanı nasıldır?
Kadın, genç adamın sorusuna soruyla cevap vermiş:
- Evladım esas senin geldiğin yerin insanları nasıldır?
Genç adam büyük bir heyecanla anlatmaya başlamış:
- Bizim şehrin insanı çok kibardır, misafirperver, dürüstlerdir.
''Ne ekersen onu biçersin'' atasözünün önemini bir kez daha bizlere hissettirecek anekdotu sizler için yazıyorum.
'Nasıl davranırsak öyle karşılık görürüz' formülü bu köpeğin hikayesine benzer:
Bir köpeği her yerinde ayna olan bir odaya yerleştirmişler.
Köpek aynada kendi yansımasını görmüş.
Ancak aynadaki yansımasının kendisi olduğunu anlamlandıramamış ve düşmanı sanmış.
Düşman saldırmasın diye hırlamış.
Yansıması da ona hırlamış.
Tüm yansımaları düşman olmuş.
Romantik ilişkilerin kara kedisi olan kıskançlık, anneyi babayı paylaşamayan miniklerin rekabetine, başkasının sahip olduğu imkanları çekememekle başlayıp hasete ya da bu imkanlara imrenip gayrete dönüşebilen çok yönlü bir duygudur.
Kıskançlığın sebep olduğu en olumsuz durum hasettir. Haset duygusuna sahip olmak kişinin kendisine yapıp yapabileceği en büyük eziyettir; büyüklenmedir, kibirdir. Çünkü bir başkasının sahip olduğu maddi veya manevi olanakları o kişiye yakıştırmamaktır haset. Bir başkasının sahip olduklarına bakıp bakıp kendisine sunulan nimetleri ve olanakları görememek ve teşekkür duygusundan uzaklaşmaktır. Bir çeşit ruhun bakterisi, mikrobudur.
Hasetçinin huzuru olmaz .
Kıskançlık duygusu romantik ilişkilerde sadakat tehdidine, ilişkinin tehlikede olabileceğine dair uyarıcı bir duygu olarak baş gösterebilir. Bu durumda kıskançlık duygusu eşin veya arkadaşın sevgisini kazanmak için adım atma ve sosyal bağları kurma işlevi görürse yardımcıdır
Ancak eğer kıskançlık duygusu eşlerden birinin kendi özgüvensiz ve
Hangi durumun içinde olduğumuz fark etmeksizin stres kaçınılmaz bir duygu olarak karşımıza çıkıyor.
Hatta keyif verici denilebilecek olaylar bile kolaylıkla stres unsuru haline gelebiliyor.
Stres duygusu üstümüzde yarattığı belirtilerle bazen bir rahatsızlığımız varmışçasına kafa karıştırıcı olabiliyor.
Neyin içinde olduğumuzu daha iyi anlayabilmemiz adına stres belirtilerini madde madde inceleyelim:
1. Gergin, endişeli ve sinirli olmanıza neden olur.
2. Gündelik işlerle baş edememeye başlarsınız.
3. Tahammülünüz azalır ve öfkelenmeniz kolaylaşır.
4. İşlerinizi yaparken hatalar yaparsınız.
İster iş ilişkisi olsun, ister akraba, eş, sevgili, arkadaş ilişkisi olsun. Kurduğunuz ilişkide işler artık yolunda gitmiyormuş gibi hissetmeye başlayabilirsiniz.
İlişkinizin tükenmesine neden olan şu aşamalardan geçiyor olabilirsiniz:
1. İlişki kurduğunuz kişi artık kendini geliştirmeyi bırakmışsa:
Hayal kurmayı bırakmış, korkularına teslim olmuş. Bir şeyler için çabalamayı gereksiz görüyor. Yeni beceriler geliştirmek için isteksiz. Kendine yeni bilgiler, tecrübeler ve bakış açıları katmadığı için sizin de hayatınıza katkı sağlayamıyor. Sorumluluk alamıyor.
2. Bu durum o insanla konuşurken sıkılmaya başlamanıza neden oluyorsa:
Kendini geliştirmeyi bıraktığı için içinde bulunduğunuz sohbetin akıcılığı olmamaya başlıyor. Her konuşmanız aynı noktaya geliyor. Siz ilişkiniz için farklılıklar yaratmaya çalıştığınızda , kendinizdeki yenilikleri, bilgileri, değişimleri anlatmak için hevesli olduğunuzda karşınızdaki kişi sizi faydasız kılıyor. Söylediklerinizi gereksiz ve anlamsız buluyor. Sizi de aşağı çekmeye çalışıyor. Değişimi reddediyor. Belki de sizin de kendinize olan
Bir psikolog olarak bana sıklıkla sorulan bir sorudur: ''Hangi kitabı okumamı önerirsiniz?'' Hayata bakış açısını değiştirme isteği, kişisel gelişimine katkı sağlamak amacıyla satın alınan kitaplardan bahsediyorum.
Bu soruya verilecek yüzlerce cevap var. Dolayısıyla soruya cevap verirken fazlaca tereddütlerim olur.
Çünkü şuna inanırım; bir kitabın kendine fayda sağlamasını istiyorsa kişi, önce kendi zayıf noktalarının ne olduğunu keşfetmesi gerekir.
Bu konuya örneklerle açıklık getireyim:
Mizacı ve travma öyküsü 'kendini fazla feda etmeye yatkın' olan kişinin (1.örnek) 'kendini feda etmenin, affetmenin erdemine yönelik kitap seçimi (1.kitap) yaptığını varsayalım: Bu kişi zaten var olan kişilik yapısına yönelik kitap seçimi yaptığından yaptıklarının doğru olduğunu düşünecektir. Dolayısıyla hayat tarzında bir değişikliğe gitmeyecektir. Kendine zarar veren örüntüleri ve alışkanlıkları devam edecektir.
Öte yandan bir başka kişiyi ele alalım. Bu kişinin narsist -benmerkezci- yapısı olduğunu düşünelim.(2.örnek) Bu kişi 'kendini merkeze alan' 'ben'
Geçtiğimiz senelerde başlarına gelen olumsuzluklara rağmen ne olursa olsun bazı insanlar hep aynı çizgide devam etmeyi başardılar. Ben bu insanları mercek altına aldım ve onların hayat felsefesini yeni yılda bizlere fayda sağlasın amacıyla derledim:
'Her şerde bir hayır vardır,' dediler; kötülüğün iyiliği doğuracağına inandılar. Umutsuzluğa yakalansalar bile dimdik durdular. Kendi gelişim süreçlerine yatırım yaptılar.
'İyi düşün iyi olsun,' dediler; etrafa gülücük dağıttılar.
'Bir daha mı geleceğiz dünyaya,' dediler; yaratıcılıklarını kullandılar sınırları zorladılar.
'İyilik yap denize at,' dediler; kalplere dokunmaktan vazgeçmediler.
'Yaratıcı gerekirse kötüyü bile hizmet ettirir,' dediler; kötüden geleni fırsata çevirdiler.
Özetle kötüye yatırım yapmadılar, duraksamadılar, devam ettiler.
E öyleyse;
Gezegenin en ücra köşesinde bir mağaza vardı. Bu mağazanın tabelasını bir zamanlar rüzgar savurup atmıştı. Mağazanın sahibi tekrar bir tabela asma gereği duymamıştı. Çünkü mağaza herkes tarafından bilinirdi. Bu mağazada istekler satılıyordu. Mağazanın içinde seçenekler çok fazlaydı. Buradan neredeyse istediğin her şeyi satın alabilirdin: yatlar, katlar, evlilik, aile, liderlik, para, sevdiğin iş, başarı, galibiyetler, arabalar ve daha birçok şey. Sadece iki şey satılmıyordu: ölüm ve yaşam.
Bazı insanlar bu mağazanın kapısından dahi geçmezlerdi. Bazıları ise isteklerinin bedellerini öğrenmek için uğrarlardı.
Bazılarına bedeller çok ilginç gelirdi. Örneğin evlilik bedavaydı ama mutlu evliliğin bedeli çok fazlaydı: sorumluluk alma becerisi, kendine güven, kendine mutlu olmayı layık görmek bedellerden birkaçıydı.
Sevdiğin işe sahip olmak için: disiplinli olmak, düzenli olmak, kendine inanmak, sınırsız saatler çalışabilmek;
Liderlik için: cesaret, korkusuzluk gibi bedeller talep edilirdi.
Bazıları bedelleri görünce almaktan